“Allah hüküm verenlerin en iyisi değil midir?”

“Yaratan bilmez mi?” diyor Kur’an.

Sahi Allah, yarattığını bilmez mi? Bir şeyin kullanma kılavuzunu, en iyi onu yaratan yazar. İnsanın kullanma kılavuzunu da, en iyi Allah yazar. Vahiy, işte o kılavuzdur.

Bu kılavuzda, insanın meziyetleri ve reziletleri, artıları ve eksileri, güçlü yanları ve zayıf yanları, erdemleri ve zaafları yazılı.

İnsanın kullanma kılavuzunu insan yazarsa ne olur? Ne olacak, Allah’ın kullarını kendine kul-köle eder. Kendisini ve iş ortaklarını üste, kılavuzunu yazdıklarını alta yerleştirir. Orada kulluk-kölelik düzeni işler. Adı böyle konmaz. Hatta tumturaklı isimler altında sahte özgürlükler, yalancı garantiler vaat eder.

Kula kul olmaya iki şekilde itiraz edilir. Biri kulluğu gerçek adresine yöneltmek için, ikincisi düzeni tersine çevirmek için. Birincisi Müslüman olmanın gereğidir. Müslüman’ın itirazı “Sen in, ben bineyim” itirazı değildir. “Yediğin yeter, biraz da biz yiyelim” itirazı da değildir. Veya “Kula kul olduğumuz yeter, biraz da başkaları bize kul olsun” da değildir.

Ya nedir? “Kimseyi omzumda taşımam ve kimsenin omzuna basarak yükselmem” itirazıdır. “Hele milletin omzundan aşağı abdest bozan haramzadelere omzumu haram ederim” itirazıdır. “Kula kul olmam ve kulu kul edinmem” itirazıdır.

Başta Sosyalizm ve Marksizm olmak üzere, alttakileri savunduğunu iddia eden tüm dünyevi ideolojilerin itirazı ikinci türdendir. Yani: İtirazım var! Neye? Beni kendine kul etmene! Ya ne olacak? Biraz da başkaları bana kul olacak! Biraz da ben yiyeceğim! Biraz da…

Bu durumda zulüm değişmeyecek, zulmün adresi değişecek. Karanlığın biri gidecek, diğeri gelecek. Kurdu öldüreceksiniz, meydan çakala kalacak. Nemrut’u indirecek Firavun’u bindireceksiniz. Zincirlerimizin adı değişecek: Dün “monarşi” idi, bugün “oligarşi” olacak…

Zalimlerden zalim, zulümlerden zulüm beğenmek istemiyorsan, Allah’a güveneceksin arkadaş! Allah’a iman etmenin Allah’a güvenmek demeye geldiğini bileceksin. “Allah’ım! Senin benim için seçip beğendiğini ben de kendim için seçip beğendim” diyeceksin. İnsanlık treni kaçmadan, hayatın pili bitmeden, ilahi kredi tükenmeden diyeceksin.

Gazetemizde geçtiğimiz hafta yayınlanan şu haber dikkatinizi çekti mi?

“Nijerya’nın İslâm şeriatıyla yönetilen Zamfara eyaletinde Müslüman yöneticiler, aynı bölgede yaşayan Hristiyanlara karşı adil bir yönetim uyguladığı için Amerikan kilisesi tarafından 2005 yılı ‘dini selam’ ödülüne layık görüldü. Amerikan Başpapazı Sunday Wahomo, ödülün bu eyalete verilmesinin en büyük sebebi olarak, İslam şeriatıyla yönetilen eyalette bugüne kadar hiçbir Hristiyan’a eziyet edilmemesini gösterdi.”

Ne o, şaşırdınız mı? Ben bunda şaşılacak bir şey görmüyorum. Şer’i mahkemeler yerine laik mahkemelerin açılmasını amir maddeler içeren Tanzimat ilan edildiğinde, Osmanlı reayası içindeki bazı gayr-ı Müslimlerin bu karara itiraz ettiklerini, “Biz İslâm Şeriatından razıyız” diye bazı eyaletlerde gösteri bile düzenlediklerini biliyor muydunuz?

İslâm medeniyetinin damgasını taşıyan dilimiz, Cumhuriyet’in ilk yıllarında entelektüel bir soykırıma maruz kaldığında, buna en yürekli ve erkekçe itiraz kimden gelmişti biliyor musunuz: Yahudi ilim adamı Prof. Avram Galante’den.

AB ülkelerinde kız-erkek karışık eğitimden hızla vazgeçildiğini bilenler biliyor. Hem de istatistiki veriler baz alınarak. Ama Japonya’da, ısrarlı talepler üzerine, bir trenin haremlik-selamlık düzeninde sefere konmasına ne buyurulur?

Malum azgın azınlık uyuyor mu? Japonya’da laiklik elden gidiyor! Şeriat Japonya’yı teslim alıyor! Büyük Türk laikleri! Yetişin Japonların imdadına!

Onu bunu bilmem arkadaş! Allah’a güveneceksin! Ve şu ayeti her okuyuşta, Nebi’nin dediği gibi gönülden “Belâ” diyeceksin: “Allah hüküm verenlerin en iyisi değil mi?” (95.8)

BİR NOT DAHA: O güzel insanı kıramadım, kıramazdım. Bundan böyle, inşallah haftada iki değil, tam üç kez beraberiz sevgili okurlarım: Pazartesi, Çarşamba ve Cuma.

Yorum Yaz