Hayrın hazzına talip olmak

İnsan, yaptığını üç şey için yapar:

1. Haz.

2. Yarar.

3. Hayr.

Sadece haz için yapılanlar, gelip geçicidir. Çünkü haz gelip geçicidir. Hazzı esas alanlar, en çok günaha batanlardır. Çünkü yaptıklarının hayır veya yarar getirip getirmediğini asla düşünmezler. Varsa yoksa hazdır onların gayesi.

Haz veriyorsa, tamamdır. Sigara, içki, kumar, uyuşturucu vb. gibi kötü alışkanlıkların temelinde hazcılık yatar.

Haz için yapılan evlilik, haz bitinceye kadar sürer. O bitince evlilik de biter. Haz için kurulan dostluğun ömrü haz kadardır. Zaten hazzın kendisi ömürsüzdür. Çünkü haz, nefsin duyular aracılığıyla aldığı bir neşe, bir lezzettir.

Hazcılar en düşük insan tipleridir. Bir anlık haz uğruna, bir ömürlük yararı feda ederler.

Hatta bir anlık haz uğruna, ebedi hayrı feda ederler. Hazcının ne değeri olur, ne fiyatı. Dolayısıyla, baktığının ne değerine bakar, ne de fiyatına.

Onun için her şey haz sırasına göre kıymet bulur. En çok haz veren, en çok kıymetlidir.

Modern eğlence kültürünün amacı, insanları hazzın esiri kılmaktır. Son yıllarda sık sık söylenen “keyif aldım”, “eğlendim”, “hoş vakit geçirdim” gibi ifadeler, işte bu hazcı kültürün yansımasıdır. Özellikle değerden yoksun büyütülmüş genç oğlanların ve kızların tek amacı “eğlence” haline gelmiştir. “İyi nedir?” diye çevirip sorun, size vereceği cevap “Beni daha fazla eğlendiren” olacaktır.

Bu hazzın putlaşmasıdır. Hazzı putlaştıranlar; içgüdülerine kul, şehvetine esir olan bir tip yetiştirirler.

Yararı esas alanlar, hazzı esas alanlara göre daha iyi durumdadırlar. Her yararın içinde haz bulunmaz. Bazı şeyler haz vermese de yararlı olduğu için yapılır. Ancak, eğer hayrı görmeyen bir yararcılıksa bu, sahibini “menfaatperest” yapar. Kendisine menfaati olana sarılır. Her şeye “Bundan nasıl yararlanırım?” diye bakar. Hayırsız bir yarar, sahibini adi bir çıkarcılığın kollarına atar.

Yararcının derdi kendisidir. Paylaşmaz, el uzatmaz, yardım etmez, omuz vermez, aldırmaz. Toplumun gidişatı onu ırgalamaz. Eğer hayrı gözetmeyen bir yararcılıksa bu, bazen öyle bencilleşir ki, komşunun evi yanarken, kendi yumurtasını pişirmek için seğirtir.

Hatta bu bencillik çılgınlık halini alır da, yumurtasını pişirmek için komşunun evini yakar.

Elbet, yararcı hazcıdan bir gömlek üstündür. En azından kendine faydası vardır. En azından faydalıyı faydasızdan ayırabilmektedir. Ne ki, kimi zaman kendi yararı için başkasına zarar vermekten geri durmaz. Bunun sebebi hayrı gözetmemesidir.

İslâm; muhatabını hazza ve yarara değil, “hayra” çağırır. Müslüman haz için ve yarar için değil, hayır için koşar, çabalar, didinir, çırpınır.

Hazzı içgüdüler belirler. Yararı, nefis belirler. Hayrı Allah belirler. Haz anlıktır, yararın en uzunu ömürlüktür, hayr ise ölümden sonrasını da kapsayan mutluluktur.

Hazzın ücreti hemen verilir, yararın karşılığı dünyada görülür, hayrın karşılığı ile hem bu dünyada, hem ahirette görülür.

Mü’min hayra talip olandır. İşte bunun için ibadet eder. Çünkü Allah hayrı diler. Hayır Allah’ın emrettiğindedir. Ramazan orucu da Allah’ın bizden istediği bir hayırdır. Eğer hayrı işlersek, hem yarar, hem de hazza nail olabiliriz.

Her hayrın içinde yarar vardır. Hayrı hazza dönüştürmek bizim elimizde. Bu, elbette dini oyun ve eğlence edinmek şeklinde olmamalıdır. Hayrı hazza dönüştürmek, hayırdan haz almak, onun tadını almak şeklinde olmalıdır. Efendimizin ifadesiyle bu “halâvetu’l-imân: imanın lezzeti”dir.

Bayramlar bize hayrın nasıl hazzı da beraberinde getirdiğini gösterirler. Meşru hazzı, sevinci, eğlenceyi temsil ederler. Hazzın hayırlısı, hayrın hazzıdır.

Yorum Yaz