“Helal gıda”nın içine destursuz düşenler

Önce gecikmiş bir düzeltme: Konuyla ilgili önceki yazıda bir alıntı yapmıştım.

O alıntıda yer alan Türkiye’deki toplam et tüketimi miktarı yanlışmış. Gerçek rakam çok daha fazlasıymış. Ne kadar mı? Bunu bana gelen mesajlarla çözmek, mümkün değil. Çünkü konunun uzmanıyım diyenlerin verdikleri rakamlar bile birbirini tutmuyor. En iyisi rakam vermemek. Yoksa yeni rakam için de bir düzeltmede bulunmak kaçınılmaz. Yine de, yardımcı olan okurlarıma teşekkürler.

Esasen, “domuz besiciliği”, helal gıda meselesinin sadece bir boyutu. Helal gıda meselesi, sadece “domuz etinden” ibaret değil. Mesele, Müslüman’ın “helal gıda” ile beslenme vecibesini nasıl uygulayacağı. “Helal sertifikası”, birilerini fena halde tedirgin etti. Helal sertifikasına karşı olmak, domuz beslemekten bin beter bir tavır. Siz “helal gıda” deyince “irtica” diye çığlık atanların adını da siz koyun.

Bir okurum, ABD’de yaşadığı tecrübeyi anlatıyor:

“ABD’de henüz “helal” sertifikasının olmadığı ve kosher sertifikasının yaygın olmadığı 1980 yılında Austin, Texas’ta, ABD’nin en büyük süpermarket zinciri olan Safeway Inc.’e baş vurduk bize “içinde domuz eti, yağı veya türevleri bulunan gıdaların listesini verir misiniz?” dedik. Sadece bir avuç Müslüman idik. Adamlar bize ellerinde hali hazırda böyle bir listenin olmadığını, fakat bizim için böyle bir liste hazırlamak için çalışmalara başladıklarını bildirdiler. İki hafta sonra 70 sayfalık bir liste, detaylı açıklamaları ile elimize geçti.”

Bir Müslüman, yüzde bilmem kaçı Müslüman olan şu ülkede gidip de şu anlı şanlı hipermarketlerin yetkililerinden bu konuda bilgi istese, ne cevap verirler dersiniz?

Fakat şu açık: eğer o Müslüman dinini ciddiye alıyorsa, sürekli alışveriş yaptığı marketin ürünlerinden de emin değilse, bunu sormakla mükelleftir. Usul ilkesidir: “Yükümlülüğün kendisiyle gerçekleştiği şey de yükümlülüktür.” Eğer helal yeme ve haram yememe vecibesi böyle gerçekleşecekse, bunu sormak da dini vecibedir. Sadra şifa cevap vermeyen, hık-mık eden işyerinden alış veriş yapmak da, caiz değildir.

Türkiye’de, fırsat düştüğünde Müslüman halka laiklik gösterisi yapan bazı büyük şirketlerin, binlerce dolar ödeyerek, dışarıya ürün satmak için Hahambaşılıktan Yahudi helal gıda sertifikası olan “koşer” belgesi aldığını biliyor musunuz? Yahudi “koşer” sertifikası, şimdiden büyük paraların döndüğü dev bir sektöre dönüşmüş durumdu. Başta ABD olmak üzere, birçok ülke “su, un ve şeker” dışındaki tüm gıda maddelerinin ithalinde bu belgeyi mecbur tutuyor. Bizim laikçi takımın ruhu bile duymuyor.

“Laik devletin “helal gıda”da işi ne?” diyenler var. Tam bir “Deve mi, kuş mu?” durumu. Devlet, dinin ve dindarların aleyhine olan her işe o uzun burnunu sokarken sorulmalı bu soru. Diyanet de devletin, Din İşleri Yüksek kurulu da. Eminim ki, mevzuat müsait olsun, bu ülkede en âlâsıyla helal sertifikası verecek sivil kurumlar kurulur. Biliyorum, bu iş için uzman da, sermaye de, talep de, irade de var. Eğer buna uygun kanuni düzenleme yapılsın, birileri bu kez de “şeriat geliyor” diye yaygara koparacaklardır, emin olun.

Gıda Mühendisleri Odası diye bir oda varmış. İstanbullular, yıllarca su yerine çamur içti. Millete dana eti diye domuz eti yedirdiler. Ekranlarda gördüğümüz “gıda terörü”, milleti gıdadan tiksindirdi. Bu odanın basın toplantısı yapıp bildiri yayınladığını duymadık. Fakat Müslümanların yıllardır kanayan yarası olan ve her hassas müminin kaygısını derinden duyduğu “helal gıda” konusuna devlet ne zaman el attı, bizim odacılar basın toplantısı düzenleyip bildiri yayınladılar.

Allah aşkına, bu oda kime hizmet ediyor? Domuz etini dana eti diye pazarlayanlara sesi çıkmayan bir oda “helal gıda” sertifikasını duyunca ayağa fırlıyorsa, “Kim bunlar? Neyin nesi? Kime hizmet ediyorlar?” diye sormaz mısınız?

Şu başlığı okuyun: “Gıda kontrolü mesleki bilgisi olmayan din adamlarına mı terk ediliyor?” Başlığı böyle olan bildirinin altında üç-beş kafadar oda ve dernek başkanının imzası var. Bildirinin içinde bir de fetva var: Ülkemizde zaten her ürün helal olarak üretilmektedir.

  1. “Helal”, hijyeni de kapsayan, ama onu aşan ve manevi boyutları olan dini bir kavramdır. Bu kavramın sınırlarını en iyi din bilginleri (ulema) bilir, herhalde veteriner ve ziraat odaları değil.
  2. Din alimlerinin “süne, dabaz, kuş gribi” hakkında görüş bildirmesi ne kadar ciddi ise, veteriner ve ziraat odası başkanlarının “helal gıda” hakkında ahkam kesmesi de o kadar ciddidir.
  3. Mamafih, veteriner ve ziraat odaları “Ülkemizde üretilen her şey zaten helaldir” fetvası veremez. Cahil cesur olurmuş. Bu sadece çizmeyi aşmak değil, ihtisasa saygısızlıktır.
  4. Bu odalar, Müslüman mahallesinde domuz satanlar ve Hahambaşılığın verdiği “koşer” sertifikası için de, bir basın toplantısı yapmayı düşünürler mi?

Sözün özü: Herkes samimi olsun, dinince dinlensin. Hayatında “haram-helal” derdi olmayanlar, kalkıp da milletin “helal gıda”sına burunlarını sokmasınlar. Bu ülkede birilerinin “haram ve karışık yeme hakkı” kadar, Müslümanların da “helal yeme hakkı” vardır.

 

Yorum Yaz