”Kinleri ağızlarından taşıyor”

Fransız gazeteleri, 1920’lerde Müslüman Anadolu’nun şahlanışı olan Milli Mücadele’yi nasıl tanımlıyordu biliyor musunuz?

Tahmin ettiğiniz gibi “terör” olarak. Hatta dönemin bazı Fransız gazeteleri, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını “terörist” ilan ediyorlardı.

Köprülerin altından çok sular aktı. Şimdi kendilerini laik, Kemalist vs. ilan eden malûm kalemler, kendi değerlerine Fransız kesiliyor. İslam’ı terörle yan yana anmaktan tarifsiz bir haz alıyorlar. Utanmasalar “İslâm=terör” diyecekler.

Onlar bu.

Dün de böylelerdi, bugün de böyleler. Yarın mı? Sayıları gittikçe azaldığı için, yarın var olup olmayacaklarını tartışabiliriz. Zaten tüm hırçınlıkları da bu yüzden…

Bu milletin değerler sistemini temsil eden İslam’a bu kadar pervasızca saldırmaları cesaretle açıklanamaz. Cahil cesur olur, biliyorum. Fakat bu cesaret de değil. Nasıl desem, dengesini kaybetmişlik, hırçınlık, saldırganlık…

Haksızca gasp ettikleri konumlarının sarsıldığını görüyorlar. Bu ülkede avurt zavurt hüküm yürüttükleri, istediklerini aziz, dilediklerini zelil ve rezil ettikleri, nasıl olsa kimse hesap soramaz diye yiyip yuttukları, şaşkın horoz gibi erken geç demeden milletin rahatını bozmak için ha bire öttükleri günler geride kalıyor.

Artık as deyince asamayacak, bas deyince basamayacaklar. Kap deyince kapamayacak, kaç deyince kaçamayacaklar. Milletin boynuna davulu takıp, tokmağı ellerine almışlardı. O ikbal günlerinin sonunun geldiğini görür gibi bir halleri var. Dün bu halka hiç olmazsa yalan söylerlerdi. Şimdi o yalanlara da gerek duymuyorlar. Açıkça halkın değerlerine küfrediyorlar. İslam’la terörü yan yana getirmek budur, bundan da fazlasıdır.

Üzülelim mi?

Hadi canım sen de? Neden üzülelim ki? Bir kere, bu malûmlar için üzülmeye değer mi? İkincisi; onlar kendi kendilerini bile ciddiye almazken, bizim onları ciddiye almamız ciddiyete karşı haksızlık olmaz mı? Üçüncüsü; onların, bir avuç yeminli din düşmanı hariç, bu halk üzerinde herhangi bir etkinliği kaldı mı?

Üzülmeyelim, aksine taşlar yerine oturduğu için memnun bile olalım. Herkes aslına rücû ediyor. Maskeler bir bir düşüyor ve bilmem kaç on yıldır süren maskeli balo sona eriyor. Bu halk kimin nerede durduğunu açık seçik görüyor.

Halkın, dinine yönelik tehlike ve tehdidin gerçek adresini öğrenmesi bir şeyi değiştirir demiyorum. Gerçekçiyim. Bu halkın kahir ekseriyetinin, dinine yönelik tehdit ve tehlikeye karşı ciddi bir tepki vermeyeceğini, veremeyeceğini, hem geleneğinin hem de tarzının buna müsait olmadığını biliyorum.

Fakat asıl bir şeyi değiştirecek olan şu: Dine düşman olanlar, aynı zamanda bu ülkeyi yüzyılın en kötü yönetilen ülkesi yapanların ta kendileri. Dine karşı savaşanlar, milletin egemenliğine karşı savaşanların ta kendileri. Dini terörle yan yana koyanlar, bu ülkenin kendisini toparlamaması için şunca yıldan beri toplumun farklı kesimlerini terörize edenlerin ta kendileri.

Dahası, bu halkın hazinesini soyup soğana çevirenler, hortumlayanlar da ahbap çavuş ilişkileri içerisinde ekonomiden siyasete, asker sivil bürokrasiden bilim ve sanata varana kadar aralarında paylaşanlar da onlar.

İşte bu gerçek, kabak gibi ortaya çıktı. Halk, inancına yönelik tehditle cebine yönelik tehdidin aynı adres olduğunu keşfetti. Ha, bir şey daha; bu görülen, onların kininin tamamı değil. Ağızlarından taşan kısmı… Kur’an, “içlerinde gizlediklerinin ağızlarından taşandan daha fazla” olduğunu söylüyor.

 

Yorum Yaz