”Kitab nedir, iman nedir bilmezken” nasıl ”muhteşem bir ahlâka” sahip olunur?

Önce Şûrâ Suresi’nin 52. ayetini okuyun:

“(Bu vahiy sana gelmezden önce) Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin; ama şimdi bu (vahyi) bir ışık yaptık…”

Sonra da Kalem Suresi’nin 4. ayetini:

“Evet, çünkü sen, muhteşem bir ahlâka sahipsin!”

Bu iki ayetin iki ortak noktası var:

  1. İkisi de Peygamber Efendimizin vahiy öncesi durumu hakkında bilgi veriyor.
  2. İkisi de, bunu “emir/nehiy tarzında” (inşa) değil, “haber tarzında” (ihbar) veriyor.

İlk inen sürelerden biri olan Kalem Suresi’ndeki ayet, Hz. Peygamber’in peygamberlikten önceki ahlaki durumunu haber veriyor: “Muazzam ve muhteşem bir ahlâk.”

Bunu verirken, “inne” edatının en baskın iki muhtemel manasından biri olan “ta’lil” anlamını tercih ediyoruz. Bu tercihin anlamı şu: Sanki Hz. Peygamber, “Rabbim, bu göreve niçin başkası değil de beni seçtin?” diye sormuş da, bu sorunun cevabı gelmiş gibi: “Çünkü sen, muhteşem bir ahlâka sahipsin.”

Bu ayet açıkça, “ahlâk işin başıdır” diyor. Göklerin eli, çöle dönmüş dünyanın yüreğine bire sonsuz veren bir tohum ekecek. Bu “cins” tohumun en baskın niteliği, yani alâmet-i farikası, “ahlâk” olarak tanıtılıyor.

Şimdi de Şûrâ Suresi’ndeki ayeti, bu ayetin altına yerleştirelim. Ne çıkıyor sonuçta: Kendisine Kur’an vahyi gelmezden önce “kitap nedir, iman nedir bilmeyen” bir insan. Bunun anlamı şu: Son vahyin aydınlattığı ilk bilinç, ilk muhatabının bilinci. Kur’an vahyinin münevver kıldığı ilk yürek, ilk muhatabının yüreği. Çünkü o daha önceden bilmediklerini, vahiy sayesinde bilir hale geliyor.

Şimdi iki ayeti birlikte formüle edecek olursak, ortaya şuna yakın bir sonuç çıkmaz mı: “Sen kitap nedir, iman nedir bilmezken bile, muhteşem bir ahlâk üzereydin!”

Bu sonuç, günümüz Müslümanı için bir şey ifade eder mi?

Günümüz Müslümanı bu sonucu nasıl, nereye kadar anlar, anlayabilir?

Mesela “kitap nedir, iman nedir bilen”, fakat iş ahlâka gelince, ahlaki davranışa gelince, bırakın “muazzam ve muhteşemini”, normal bir ahlaki standardı dahi tutturamamış Müslüman için bu ayetler ne ifade eder?

Sözü “davranış ve ilişki ahlâkına” getirirsek neyi ifade eder?

İş ve işveren-işçi, patron-eleman ahlâkına getirirsek neyi ifade eder?

Bilim ve ihtisas ahlâkına getirirsek neyi ifade eder?

Bırakın İslâmî olanını, “insanî muamelelerdeki ahlâk standardına” getirirsek neyi ifade eder? Mesela; aile içinde, karı-koca arasında, hısımlar arası ilişkide?

Bir yanda “kitap nedir, iman nedir bilmezken dahi muhteşem bir ahlâka sahip olan” bir Peygamber’in, öte yanda “kitap nedir, iman nedir bildiği halde ahlâkî standartların en asgarisini dahi tutturamayan” ümmeti olmak!?

Bence, bu yılın Kutlu Doğum Haftası’nda ele alınması gereken bir numaralı konu bu olmalıydı. Sorulmalıydı: “Hz. Peygamber’e duyulan iştiyakın edebiyatına rağmen, kendini ona nispet eden ümmetin ahlâkî alanda yaşadığı bu sefalet neyin ifadesi?” diye.

Bir yerlerde yanlış yapılıyor, bu kesin. Hz. Peygamber’in, bu yanlışın -hâşâ- taraflarından biri olmadığı da gün gibi âşikâr. Peki, geriye kim kaldı? Elbette kendisini ona nispet edip, onu izlediğini iddia edenler.

Sözün özü: Onun kokusunun müebbet olması yetmez; o kokuyu alan bir yüreğe, üreten bir bilince, yayan bir ahlâka sahip olmak şart.

 

Yorum Yaz