”Zalimlere meyletmeyin, sonra ateş dokunur!”

“Seçim” adı üstünde, insanın bir seçim yapmasıdır.

Seçmek, iradenin imtihanıdır. Her gün akşama dek seçeriz. Bazen zulmü, bazen adaleti seçeriz. Bazen zalimi, bazen adili seçeriz. Fakat her seçimde şu âyetin aklımızdan hiç çıkmaması gerek:

“Zulmedenlere meyletmeyin, sonra ateş dokunur!” (Hud 113)

Tabii ki kimileri oy vermeyi seçer, kimileri de koy vermeyi.

Bazı konularda yanlış seçimimiz sadece bize kaybettirir. Bazı konulardaysa yanlış seçimimizin zararını, hem biz hem de başkaları çeker.

Bu topraklarda 1. Meşrutiyet’ten bu yana geçen 96 yıldan beri halkın fikri soruluyor.

Fakat halka “Sizi kim yönetsin?” diye soranlar, halk kendilerini ya da onların gösterdiği adayları seçmediği zaman suçlu ilan ediliyor.

Övdükleri sandıklara sövmeye, helvadan putlarını yemeye başlıyorlar.

Halkın adam olmadığını, akıllanmadığını düşünüp başlıyorlar ara verdikleri zulme.

Onlar zulmetmekten usanmıyor, halk kendi bildiğini okumaktan.

Bazen halkın seçtiklerini darağacına çekip, halka gözdağı veriyorlar.

Tıpkı Adnan Menderes gibi.

Onlar bütün bir halkı darağacına çekemedikleri için sembolik olarak sevdiklerini sallandırıyorlar. Beklentileri halkı yıldırmak, korkutmak, ürkütmek ve kendilerine razı etmek.

Kendilerini alkışlayanları zengin ediyorlar.

Kendi zulümlerini alkışlayanları basının, iş dünyasının, bürokrasinin, sanat dünyasının köşelerine yerleştiriyorlar. Onları besliyorlar. Lazım olunca halkın ve halkın desteklediklerinin üzerine saldırtmak için.

Nitekim saldırtıyorlar da…

Berikiler de, Allah var, bir dediklerini iki etmeyip saldırıyorlar. Halka, halkın sevdiklerine, seçtiklerine, değerlerine, özlemlerine, geçmişine, geleceğine, mukaddeslerine…

Onlar saldırdıkça halk daha bir bileniyor. Saldıranlar zayıflıyor ve küçülüyor, saldırılanlarsa büyüyor ve güçleniyor.

Halk Partisi (Fırkası) vardı. Tek partiydi. Malı götürüyordu. Rakibi yoktu. Kazım Karabekir’in TCF’si rakip olarak çıktı. Milletin özlemlerini dile getiriyor, “Milletin inançlarına saygılıyız” ibaresini tüzüğüne koyuyordu.

Bu cümle, evet bu bir tek cümle kapatılmasına neden oluyordu.

Serbest Fırka daha güçlü geldi. Tek Parti zulmünden bıkan halk, SF’ye dalga dalga aktı. İzmirli bir seçmen, vurulan çocuğunun cesedini Fethi Bey’in ayakları dibine bırakarak, “İşte ilk kurban, eğer lazımsa dahasını da veririz!” demişti.

SF’nin kalelerinden Menemen’de Halk Partisi heyeti yuhalanınca, bir provokasyonla Menemen darağacına çekildi.

Demokrat Parti daha güçlü geldi. “Yeter söz milletin” diyerek geldi.

Devlet partisi Halk Partisi’ni sandığa öyle bir gömdü ki, devlet partisi ancak zinde güçlerin eliyle gömüldüğü sandıktan 10 yıl sonra çıkartıldı. Darbeciler halkı darağacına çekemedikleri için, Menderes ve arkadaşlarını çektiler.

Adalet Partisi daha güçlü geldi. Halk kimin geldiğine değil, sandıkta kimi gömdüğüne bakıyordu. Odunu koysalar, ona da iktidarı verirdi. Yeter ki, kendine zulmedenlere haddini bildirebilsin.

MNP, MSP, Refah, Fazilet, SP ve AK Parti çizgisi de aynen yukarıdaki gibi gelişti. Bu 100 yıllık sürecin en keskin özelliği şu: Vuranlar küçüle küçüle bir avuç kaldılar, vurulan ise artık vurulamayacak kadar büyüdü. Bu seçim halkın son vuruşu: Vuracak ve düşürecek.

100 yıllık mücadele halkın ezici ve karşı konulmaz zaferiyle sonuçlanacak.

Hepsi bu, gerisi fasarya.

 

Yorum Yaz