“Giydirilmiş kalaslar”

Başlıkta kullandığım bu ifade bana ait değil.

Kur’an’ın ikiyüzlülerin tüm zamanlar ve zeminlerde aynı olan iğrenç özelliklerini deşifre eden Munafikun Suresi’nin 4. ayetine ait.

Bu türün dışardan bakınca insana benzediğini anlatmak istiyor bu Kur’ani ifade. Fakat gerçekte bu benzerliğin sadece görüntüde olduğunu, o insan görüntüsünün bir kisveden bir elbiseden ibaret olduğunu, o kisvesinin içinde insanlıkla alakası olmayan bir “nesne” bulunduğunu söylüyor.

Siz bu türün adına “dik sürüngenler” de diyebilirsiniz, ya da Cemil Meriç gibi zamirinden bakarak “şahane hayvan” diye de hitap edebilirsiniz. Bu ve buna benzer tanımların tümünün üzerine iyi oturduğu bir “tür”dür bu çünkü.

Tür’dür, çünkü bu tipler, her ne kadar özel isim taşısa da, taşıdıkları özel isim onları bir “tür” olmaktan kurtarmaz. Adları ne kadar farklı olursa olsun; davranışları, içgüdüleri, refleksif tepkileri birbirinin tıpkısının aynısı olduğu için, tümü bir cins isim altında isimlendirilmelidir.

Bu türün davranışları ünlü Rus bilgin Pavlov’un, bir ömür köpekler üzerinde çalışarak bulduğu “şartlı refleks” kuramına tamı tamına oturmaktadır. Efendileri onları bazı ses, koku ve görüntülere karşı şartlandırmışlardır. Örneğin tesettürlü bir kız gördüler mi, hemen tepki verirler. Dahası, din ve dince kutsal sayılan ne kadar değer varsa, ona karşı şartlandırılmışlardır.

Aldıkları kokunun, duydukları sesin, fark ettikleri görüntünün niteliğine bağlı olarak havlarlar, hırlarlar ve bazen de asıllarına rücu ederek ulurlar. Duyduğunu ne olarak algıladığını oradan çıkarabilirsiniz.

Aynı ayette bu tür için “her çığlığı kendi aleyhlerine sanırlar” tespiti yapılıyor. Evet, bu tespit çok önemli. Gerçekten de, bu türün tüm tepkileri “şartlı reflekse” uygun olduğu için, aldığı koku, ses ve görüntünün gerçek mahiyetlerini ayırt edememek gibi bir zaafı vardır. Örneğin, kemik gösterilince verdiği tepkiyle, tıpkı kemik suretinde yontulmuş bir taş ya da kalasa verdiği tepki ilk elde aynı olur. Hemcinslerinin gerçek sesine verdiği tepkinin aynısını, onun sesini yapay olarak çıkaran bir aygıta da verirler.

Bu türün tipik bir özelliğini de Kur’an’ın Araf Suresi’nin 176. ayetinden öğreniyoruz: “Üstüne gelince de dilini çıkarıp solur, kendi başına bırakınca da.” Fakat bu tip için sonun başlangıcı hep aynı fiille gerçekleşir: Cami duvarını kirletmek. Diyeceksiniz ki, “başka yer yok muymuş ki, cami duvarını kirletir?” Bilemem, fakat atalar, bu türün içinden buna benzer davranışlar sergileyenler için hiç de iyi şeyler söylemezler.

“7.4 yetmedi mi?”

Bana soruyorsanız, benim için v’Allahi yetti de arttı bile. Ben, günaha isyana ve tuğyana yakın yaşamanın ne büyük risk taşıdığını, 7,4’ü ailemle birlikte İstanbul’da yaşadığımda bir daha aklımdan çıkmayacak şekilde öğrenmiş oldum.

Allah’a karşı savaş açanların kartondan kaplanlar gibi “üfürükten tayyare” olduğunu görüp, Allah’ın azamet ve celali karşısında bir kez daha sarsıldım ve hayatımın en etkili, en içten tekbirlerini getirdim: Allahuekber! Allahuekber! Allahuekber!

7.4 bana yetti.

Allah’ın gazabını Kur’an’dan okur, yıllardan beri insanlara okutur, gazap ayetlerini tefsir ederdim. Fakat bu kez yaşadım; ta iliklerime kadar yaşadım. Ölümün gözbebeklerini gördüm. Ölümle ne kadar içli dışlı yaşadığımızı, birbirimize ne kadar yakın olduğumuzu gördüm ve Kur’an’ın bana içirdiği andı, tüm benliğimle haykırdım:

“Tüm desteğim, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah’a armağan olsun.”

7.4 bana yetti. 45 senede kazandıklarının tümünü 45 saniyede kaybeden, akşam yatarken 37 daire sahibi olup sabah kalktığında başını sokacak bir çadır bile bulamayanları görünce, bir kez daha anladım Rasulullah’ın “Akıllı zengin; kazandığını götüren, götüreceği şeyleri kazanandır, ahmak zengin; kazandığını burada bırakan ve burada bırakacağı şeyler uğruna bir ömür harcayandır” kutlu sözünü.

Mazlumun gözyaşının ve ahının bir milyon atom bombası kadar etkili olduğunu görüp zalim olmaktan, zalim olanlardan, Allah’a sığındım. Zalimlerle aynı gemiyi paylaşıyor olmaktan dolayı tevbe ettim, istiğfar ettim. Zulmetmektense zulme uğramayı bir kez daha tercih ettim. Ve zalimleri Allah’a havale ettim.

7.4 benim imanımı, Allah’a olan güvenimi artırdı. O’ndan başkasına kul olmamak, O’ndan başkasının önünde eğilmemek, O’ndan başkasından korkmamak, O’ndan başkasına umut bağlamamak gerektiğini bir kez daha öğretti. Allah demenin “anlam” demeye geldiğini, sahte ilahlara methiyeler dizenlerin, nasıl komik durumlara düştüklerini gösterdi.

7.4’ten bir şey daha öğrendim: Allah’ın bizden yüz çevirmediğini, bizimle alakasını kesmediğini, bizi unutmadığını… Biliyorum ki O, unuttuklarını terbiye etmiyor; onların cezasını kesip yüreklerini küfür ve şirk üzere mühürlüyor. Onlar, ondan sonra hakikate karşı kör, sağır ve dilsiz kesiliyorlar ve dönüşü olmayan bir yola giriyorlar. Mü’minin imanını artıran 7,4, kâfirin de inkarını artırıyor.

“7.4 yetmedi mi?” diye bana niye soruyorsunuz ki?”

( 11 Ekim 1999 )

 

 

Yorum Yaz