Hayırlarda yarışma

Ben böyle insanlara “hak vakfı” diyorum. Bu tür insanlar Allah’ın topluma bir sadakasıdır.

İşte sevenlerinin “Murat Amcası” Murat Toklu da onlardan biri… Malatya programım boyunca onun misafiri idim. Saç ve sakalını, Allah davasına hizmet yolunda ağartmanın mücessem timsali o. İddiasız ve derinden tavrı hoşuma gidiyor. Bizzat yaşadığı şu hikayeyi ondan dinledim:

“Malatya’nın ilçelerinden birinde İmam Hatip Okulu yapılacak. Biz de karınca kararınca yardımcı oluyoruz. Temel atma merasimi için okul yapılacak arsaya geldik. Arsada yapılan kazı çalışması sırasında gömülmüş çuvallar ortaya çıktı. Çuvallar açıldığında içinde Kur’an-ı Kerim’ler olduğunu gördük. Tek Parti dönemindeki yasaklar sırasında bu Kur’an’larına buraya gömüldüğü anlaşıldı. Bir zamanlar, sanki suç aletiymiş gibi Kur’an’larına gömüldüğü bu arazi, şimdi onları öğretecek bir okul binasına dönüşecekti. Bu Allah’ın bir müdahalesiydi. Bir kez daha hamd ettim O’na!”

Aslında Malatya’nın mezkur ilçesindeki o arazinin kaderi, bu toprakların kaderidir. Kur’an bu topraklarda gömülmek istenmedi mi? Kur’an bu topraklarda suç aleti konumuna düşürülmedi mi? Kur’an’a inananlara bu topraklar dar getirilmedi mi?

Sonunda ne oldu? “Bu topraklar Kur’an’a mezar olacak” diyenler başarısız kaldı. Bu topraklar Kur’an’a mezar olmadı, medar oldu. Kur’an saklandığı yerden Allah’a verdiği sözü bozmayan yiğitlerce çıkarıldı ve tekrar hayatın merkezine, ait olduğu yere yerleşti.

Murat ağabeyin evinde konferansımızı dinlemek için Maraş’tan kalkıp gelmiş bir Kur’an tilaveti aşığı tanıdım. Şu hatırayı da ondan dinledim. Bu da onun olayın şahidi olan babasından naklettiği bir tarihi misal:

Cumhuriyet’in ilk yıllarında, devletin en tepelerinden bir paşa, trenle Anadolu’yu dolaşmaktadır. Yol güzergâhında Maraş’ta bulunmaktadır. Maraş eşrafından kimse o Paşa’ya Maraşlılar adına hoş geldin demeye cesaret edemezler. Şehrin alimlerinden ve sanırım o dönemde resmi görev de yapan bir hoca efendiye gelirler. “Hocam, içimizde senden iyi ağzı laf yapan kimse yok. Paşa’ya Maraşlılar adına trene kadar gidip hoş geldin diyecek ve Maraşlıların arzularını bildirecek biri lazım. Sana geldik.” Hoca efendi naçar kabul eder. Gidip en iyi kıyafetini giyinir. Sırtına taze bir cübbe, başına kar beyaz bir sarık sarar.

Tren Garı’nda mola veren trene çıkarırlar. Paşa, Hoca efendiyi görür görmez hiddetlenir ve “Yıkıl karşımdan! Bu kıyafetle karşıma çıkmaya nasıl cüret edersin? Alın, götürün bunu!” der. Orada bulunan erkân, Hoca efendiyi bir meçhule götürürler. İki ayı aşkın süre ile hocayı nezarette “terbiye” ederler.

Bir gün nice rica minnetle Paşa’nın yanındakilerden biri tüm cesaretini toplayarak “Efendim, Maraş’ta sizin huzurunuza o kılıkla çıkma cüretinde bulunan softa kılıklı densizi ne yapalım. Çoluk çocuğu hayli mahrum kalmış da…” Paşa “Ne!” der, “O hâlâ içeride mi?”, “Bırakın gitsin”. Hoca kilosunun üçte ikisini iki ayda kaybetmiştir. Çıktıktan sonra sadece bir ay yaşar ve ölür.

Bu olayı da, bu ülkenin hangi dönemlerden geçip bu günlere geldiğinin unutulmaması için yazdım. Aslında bu türden hiçbir tarihi tanıklık zayi edilmemeli. Çünkü dünü bilmek, bugünü anlamanın en iyi yoludur.

Bu iki olaydan çıkarılacak ibret şudur: Tarihi yatanlar değil koşanlar yazar. Hangi yolda koşarsanız koşun, ama koşuyorsanız mutlaka iz bırakırsınız. Bu koşullardan kimisi Kâbe’ye doğru olur, kimisi Londra’ya, Paris’e, Berlin’e, Brüksel’e doğru. Kim nereye doğru koşarsa oraya varır. Kur’an “İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır” diyor. Yine Kur’an “Herkesin yöneldiği bir yön vardır, siz hayırlarda yarışınız.”

Hayırlarda yarışmak? İşte öldükten sonra yaşamanın sırrı…

İnna lillahi ve inna ileyhi raciun: Aziz dostlarım Mustafa ve Ali İhsan Karahasanoğlu dostlarımın annelerine rahmet, kendilerine başsağlığı dilerim. Allah korktuğundan kurtarıp umduğuna nail etsin.

Yorum Yaz