Afedersiniz!

“İfadeniz isteniyor” dediler. Gittim. Hazırlık soruşturmasıymış. Suç aleti bir video kasetmiş; hem de kısa bir düğün konuşmasının kaseti. “Amirinin gözüne girmek isteyen bir memurun işgüzarlığı” diye geçti içimden.

Çünkü düğününde konuştuğum arkadaşın çocuğu 7 yaşına gelmişti. Yıllar geçtiği için hatırlamam mümkün değil. Kasette ülkenin geleceğini inşa edecek nesiller yetiştirilmesinin önemi üzerinde duruluyormuş. Topu topu 15 – 20 dakikalık konuşmadan seçilen yarım cümle; evet evet, yanlış duymadınız, yedi yıl önce söylenmiş yarım cümleden dolayı, suçlanıyordum.

İçim burkuldu, dudaklarımdan “zavallılar” sözcüğü döküldü sadece.

Bir insanın insanlığına karşı işlenen suç bütün bir insanlığa karşı işlenmiş sayılırdı. Onun için de benim insanlığıma yönelik bu saldırının faili olan zihniyeti vicdanımda yargıladım ve suçlu buldum.

***

Recep Tayyip Erdoğan’ın ceza alması üzerine “Sevgili Başkan” diye bir yazı yazmıştım. Bir geçmiş olsun yazısıydı. Duygularımı, dahası kamuoyunun duygularını ifade etmiş, şiir okuduğu için mahkum edilen Başkan’a teselli sadedinde “Keçe dövüldükçe sertleşir, samur kürkü parlatmak için kamçılarlarmış” demiştim; suçmuş meğer. Dördü tazminat biri ceza, tam beş dava çıkageldi.

“Hasmın kadı olursa yardımcın Allah olsun” diye boşuna dememişti atalar. Düşündüklerinizi yazmak ve söylemek gibi sıradan bir insani fiil, artık kalbur gibi yürek isteyen bir iş olup çıkmıştı bahtsız ülkemde.

Ülkemi bu hale getiren o insanlık düşmanı, hak ve özgürlük düşmanı kafayı vicdanımda bir daha yargıladım ve mahkum ettim.

***

Cumhurbaşkanı’ndan, bizce muhtemel rakibi Yılmaz’ı affedip mindere indirdiği için geri dönen af yasası, Atatürk’ü koruma kanununu ihlal edenleri af kapsamı dışında bırakmış. Bu beni yıllar öncesine götürdü.

Evrensel hukuk standartlarına göre çağdışı olduğu ayan beyan ortada olan 5816 sayılı “koruma kanunu”nun mağduru olarak Gölcük Cezaevi’nde yatarken, yasal olarak yarı açık cezaevine geçmeyi hak ettim. Çetelerle içli-dışlı olduğu kamuoyunca bilinen eski bir emniyetçi olan bakan, kendisine yasal hakkım olan yarı açık cezaevine geçmem için gereğini yapması ricasında bulunan milletvekili dostlarıma, hışımla şöyle diyecekti: “Herkes için evet, fakat Atamıza laf edene asla!”

Öteden beri yaşadıklarım ve gördüklerim bende şöyle bir kanaat uyandırmıştı: Bu ülkede her hangi biri durduk yerde “Atatürk, laiklik” gibi derin devletin kutsallarına methiye dizmeye başlıyorsa, bilin ki o, çevirdiği bir takım karanlık işleri milletin gözünden kaçırmak için “cambaza bak!” oyununu sahneliyordur.

Bir kez daha tahminimde isabet etmiştim; söz konusu bakanın çok geçmeden Susurluk çetesinin ve bilumum çetelerin hamisi olduğu ortaya çıktı.

Yakışır, değil mi?

Sizi kim affedecek?

Beşer, şaşar. İnsanın günah işleme potansiyelini Allah bile reddetmiyor ve onu tevbeye çağırıyor. Kur’an’da sembolik bir dille Allah’a isyanı aktarılan Adem örneği, ademoğlunun tabiatını da ele veren “tipik” bir örnektir. Bildiğiniz gibi, sonunda Adem ve eşi tevbe eder ve affedilir.

Fakat aynı örnekle birlikte aktarılan Şeytan örneğinde sonuç olumsuzdur. Şeytan örneği de Kur’an’da sembolik bir dille ele alınır ve Şeytan’ın şahsında bir “tipoloji” çizilir. Şeytan tipinin en belirgin vasfı, suç işlemesi değil ki âdem de suç işledi- suçu savunmasıdır.

Günahı işlemek bir kez, günahı savunmak bin kez suçtur. Af tasarısını hazırlayıp mağduru insan olan suçları, çeteler, soyguncular, vurguncular başta olmak üzere affedenler, düşünce mağdurlarını af kapsamının dışında tutmakla suçu savunduklarını ortaya koydular.

Suçu savunanlar tarafından yönetilmek gücüme gidiyor. Onları ben ve benim gibi düşünce ve inancından dolayı mağdur olanlar affetmeyecekler.

Onları mağdurlar da affetmeyecek. Allah’ın dahi kul adına kullanmadığı bir “yetkiyi” devleti yönetenler ne adına ve hangi hakla kullanabiliyorlar? Kur’an, bilhassa öldürme ve yaralamalar için “adil karşılık” (kısas) esasını getirir. İslam’ın toplum tasarımı, bireylerinin, yalnızca beşeri ihtiyaçlarının değil, aynı zamanda ruhi ihtiyaçlarının da tatmin edilmesine yöneliktir. Bu şekilde üç hedef gerçekleşmiş olur: 1. Mağdurun tatmin edilerek adalet duygusunun pekiştirilmesi, 2. Suçlunun, vicdanî ve ruhi arınması sağlanarak rehabilite edilmesi, 3. Cezaların caydırıcı niteliğinden dolayı, suçun daha oluşmadan önlenmesi.

İşte “adil karşılık” cezası öngören ayetleri açtığınızda, devletin yıllardır gözünü kırpmadan kullandığı yetkiyi Allah’ın kullanmayıp, sadece mağduru affa teşvik etmekle yetindiği görülecektir. Kısas ayetinin hemen ardından gelen şu ayete bakınız: “Kim bu(kısas hakkı)nı bağışlarsa o kendisi için günahlarına keffaret olur.” (5.45)

Fikrini ifade eden, düşüncesini açıklayan, inancını yaşayan, şiir okuyan insanları mahkum edecek, fakat mağduru insan olan suçların faillerini, mağdurlarının acılarıyla dalga geçercesine affedeceksiniz, öyle mi?

Afedersiniz ama sizi Hak da, halk da affetmeyecek.

( 6 Eylül 1999 )

Yorum Yaz