“Allah bize yeter!”

“İnsanlar kendilerine -Birileri size karşı güç birliği yaptı, onlardan korkun!- deyince, bu onların imanını artırdı ve dediler ki: Allah bize yeter! O ne güzel vekildir!”

312 generalin Vakit’e açtığı tazminat davasının aleyhte sonuçlanmasının ardından, biz köşe yazarları da mesaj sağanağına maruz kaldık.

Vakit okurunun gazetesine bağlılığının bu boyutlarda olduğunu bilmezdim. Vakit okuru, gazetesini sonuna kadar destekleyeceğini beyan ediyor. Okur bu davayı, sıradan bir tazminat davası olarak görmüyor. Vakit’i susturmak için girişilmiş planlı programlı bir harekat olduğunu düşünüyor. Bu nedenle de beklenenin ötesinde bir destek vaat ediyor.

Gelen mesajlar arasında “Vakit’i susturma kampanyasıyla 27 Mayıs ihtilali arasında bağ kuranlar mı dersiniz, Vakit’in temsil ettiği misyonla 29 Mayıs’ta 551. yıl dönümünü kutladığımız İstanbul’un fethi arasında irtibat keşfedenler mi dersiniz, hepsi var.

Elbet böylesi durumlarda okurun duygusallığı öne çıkıyor. Hatta bazıları bu duygusallığı götürülmemesi gereken noktalara bile götürebiliyor. Sükunete ve aklıselime davet, böylesi durumlarda her zamankinden daha bir önem kazanıyor. Yapılanın haksız olduğuna inanabilirsiniz. Fakat bir haksızlığı haksız ve ölçüsüz bir üslupla telafi edemezsiniz.

Eğer haksızlığa uğradığınıza inanıyorsanız, size düşen meşru sınırlar içerisinde hakkınızı sonuna kadar savunmaktır. Mümkünse mağduriyeti gidermektir.

Aleyhte karara konu olan köşe yazısı, üslubundan da anlaşılacağı gibi bir “eleştiri” yazısıdır. Eleştirmek, Türkçe’mizde “elemek”ten türetilmiştir. Elemek, bir şeyin sağlamını çürüğünden ayırmak, kıymet ve liyakatine göre tasnif etmektir. Nicelik olarak farklı şeyleri birbirinden ayıran araca bu yüzden “elek” derler. Eleştirmekse niteliğe hitap eder.

Zaten davaya mevzu köşe yazısı da, bir Rus besteciyi öven bir general ile yine “Yemen’de ne işimiz vardı?” dediği için Ertuğrul Özkök’ün bile eleştirisine maruz kalan bir başka generali eleştirmek için kaleme alınmıştır. Eğer olaya objektif ölçülerle bakacaksak, durum bundan ibarettir. Şu halde, böyle bir tazminat davası açılacaksa, sadece bu iki general tarafından açılmalıydı. O zaman bu dava, böylesine sembolik bir niteliğe bürünmezdi.

Ama gel gör ki, durum hiç de böyle olmamıştır. İki generali muhatap alan yazıya dünyada eşi görülmemiş bir biçimde tam 312 general tazminat davası açmıştır. Bu da kamuoyunda amacın başka olduğu, meselenin tazminat vs. olmadığı izlenimini uyandırmıştır.

Okur ne yapacağını soruyor. Bir sürü teklif yağıyor. Aramızda para toplayalım diyen çok sayıda okur var. Tabii ki, Vakit bir gazetedir ve yasal olarak teberru/bağış toplayamaz. Ama gazete bizce okurlarının bu destek talebini de görmezden gelmemeli.

Eğer ben bu gazetenin sahipleri ya da yöneticileri arasında bulunsaydım, bu okurla gurur duyardım. Eminim ki, bu konumda olanlar da gurur duyuyorlardır. Arabasını satıp bedelini vermeye hazır olanların yanında, “Gazete bir günlüğüne 5 milyon liradan satılsın, bu operasyonu Vakit okuru bu şekilde göğüslesin”, “Bu davayı anımsatan rozet, anahtarlık, levha gibi bir promosyonla okura destek sunma fırsatı tanınsın” gibi teklifler var.

Ve buna benzer daha bir yığın teklif. Biz köşe yazarlarına düşen, okurla gazete yönetimi arasında köprü olmak. Bundan ötesi ilgili tarafların işi.

Bir okur, mevcut durumu “Gazeteye karşı darbe girişimi” olarak nitelemiş ve eklemiş: “Hep dik durdunuz, yine dik durun ve korkmayın!”

Yönetim adına söz söylemek bana düşmez ama yine de diyorum ki: Ne münasebet sevgili okur! Allah korkacak iş vermesin. Allah’a kul olan kuldan korkar mı? Hem ne diyor Kur’an: “İnsanlar kendilerine -Birileri size karşı güç birliği yaptı, onlardan korkun- deyince bu onların imanını artırdı ve dediler ki: Allah bize yeter! O ne güzel vekildir!” (Ali İmran, 173)

Yorum Yaz