“A”yı istemem, o zaman “b” de gelir

Şu “ekümen”lik tartışmalarına baksanıza bir. Tam bir komedi, tam bir laf cambazlığı. Hayır, sorun Patrik’te ve yandaşlarında değil.

Onlara helal olsun! “Hilafet” sözünün korkudan ağza alınamadığı bir memlekette “Ortodoks Hilafeti”ni savunuyor ve tüm Ortodoksların “Halifesi” olduğunu söylüyor.

Kınamalı mı? Hayır. Hakkını isteyen kınanamaz. Davasına sadık olan tebrike şayandır. Ağzının işi mi bir müftü de kalkıp “Hilafetin” dini hükmünden söz etsin. O saat malum medyanın diline düşer ve kendini kapının önünde bulur. Hatta ilk Meclis’in bakanlarından İslam fakihi Seyyid Bey’in savunduğu tezi gündeme getirip “Hilafet kaldırılmamış, hilafet TBMM’nin uhdesindedir. Dolayısıyla TBMM hükmi şahsiyet olarak “halife”dir. İnanmayan Meclis’in hilafeti ‘ilga’ (doğrusu ‘idmac’ olacak) ettiği yasaya baksın” desin?

Peki, Patrik Efendinin çabası iyi niyetli mi?

Bence de değil. Vatikan uzmanı eski Marksist, yeni “Kuvvacı” (U. Mumcu’ya kitap adayacak kadar) ultra “ulusalcı” Aytunç Altındal haksız değil:

Patrikhane, BM’de tanınabilir. Ardından gelsin tanıma furyası. Eh, tanınanın bir bayrağı ve marşı da olur. Onlar zaten var. Tabi ki büyükelçileri ve konsoloslukları da olur. Toprak mı? O olmasa da olur. Alın size küçük çaplı ikinci bir Vatikan. Cuma’nın yerine nasıl Pazar’ı koyduksa, İslam Halifesinin yerine de Ortodoks Halifesini koyarız, olur biter.

Asıl benim kendilerini anlamakta zorlandığım bu yandan çarklı Kemalist-Ulusal solcu- Maoist-Şövenist vs. bilumum “istemezük”çü takımın tavrı. Bizim saf Müslümanlar onların TV ekranlarından Patrik Efendi’ye laf atmasına bayılıyorlar. Hatta gaza gelip “Vur vur inlesin, Ortodokslar dinlesin” diye tempo tutacaklar bile var.

Güya Patriğe vuruyor ya? Patrik de Bizans’ın kalıntısı ya? Patrikhane de Fatih’imizin yadigarını elimizden alacak bir ihanet yuvası ya? Eh, o zaman alkışlamak vacip olur?

İyi de, bizim saf Müslümanlar hiç sormazlar mı: Ey Laik-Kemalist-Şövenist-Maoist vatandaşlarımız? Siz gerçekten “Ekümenizme” karşı mısınız? O halde şu Ayasofya Camii, yani Fatih Sultan Mehmed’in aksine davrananlara “Allah’ın, meleklerinin, bütün insanların nefesi sayısınca lanet olsun!” diye lanet ettiği vakfiyesi neden “müze”? Hadi, dürüstseniz bir kampanya başlatsanıza?

“İstemezük”çü takımın hık-mıklarından anlamadıysanız, bendeniz anlatmaya çalışayım:

Onlar Heybeliada Ruhban Okulu’na temelde karşı değiller. Onlar Müslüman cemaat ve tarikatlara da kendi özel ilahiyat liselerini ve üniversitelerini açma hakkı doğar diye karşılar. Ruhban Okulu Tanzimat’ın ürünüdür. Yani bu takımın fikir atalarının icraatıdır. Eğer karşı olsalardı, tutarlı davranır, topuna karşı olurlardı.

Onlar Patrik Efendi’nin “Ekümenik” payesine niçin karşılar sanıyorsunuz? Elbette Müslümanların Hilafet’i hatırlamamaları için. Sadece küçük bir misal: Patrik’e takvimimizi düzenle deseniz, Hicri takvim yerine şimdi kullandığımız Papa Gregorius’un takviminden başkasını seçeceğini mi düşünüyorsunuz? Gerisini siz getirin: Patrikhane’ye rejim seçtirseydik, yazı seçtirseydik, hayat tarzı seçtirseydik, eğitim sistemi seçtirseydik, sizce mevcuttan daha münasibini teklif eder miydi?

Diyeceksiniz ki; pekala Ruhban okulunu açar, özel ilahiyatlara dirsek gösterirler. Ekümenik’liği kabul eder, Hilafet’i ağzına alanı yakmaya devam ederler. Aynı şey Cem Evi konusunda olmadı mı? Cem Evlerine karşı çıkan malumlar, aslında onlar açılırsa tekke ve zaviyeler de açılır, tarikatlar da hak talep ederler diye korkuyorlardı. Ama bakın korktukları başlarına gelmedi. Kimse ağzını bile açamadı. Devlet eliyle yüzlerce “Alevi Tekkesi” açıldı, ama bir tek Nakşi, Kadiri, Uşşaki tekkesi açılamadı!

“Haksızsınız” diyemem. Yaparlar, yaparlar! Onların Avrupa’sı var, AİHM’i var, Papa’sı var, gayr-i Müslimleştirilmiş Türk dostları var, âşıkları var?

Peki, Müslümanların nesi var?

Yorum Yaz