Başı açık kadınlarla ilgili anket sonuçlarının hatırlattıkları

Haftalık Gerçek Hayat dergisi, başı açık kadınlarla ilgili geniş bir anket çalışması yaptı.

Son birkaç haftadır bu anketin sonuçları dergi sayfalarında değerlendiriliyor. Fakat henüz yazılı ve görüntülü medyaya yansımadı.

Başı açık kadınlar, Türkiye’deki resmi ideolojinin -tabir caizse- üzerine oynadığı, yatırım yaptığı kesimi oluşturuyor. Fakat kimse çıkıp da başı açık kadınlara sormuyor: “Resmi ideolojinin sizi emellerine alet etmesine ne diyorsunuz?” Ya da “Sizin sırtınızdan kendine meşruiyet sağlama çabalarına katılıyor musunuz?” Ya da “Resmi ideoloji ve onun azınlık yandaşları tarafından kullanılmayı içinize sindirebilir misiniz?”

Gerçek Hayat’ın anketi, işte bu soruların muhtemel cevaplarına ulaşma konusunda, çok önemli veriler sunuyor bize.

Herkesin malumu olduğu üzere, resmi ideoloji, Türkiye’de hep “azınlık ideolojisi” olmaktan kurtulamamıştır. Devletin tüm imkanlarını tepe tepe kullanmasına, havuç ve sopa siyasetini sonuna kadar, bazen de kanırta kanırta uygulamasına rağmen böyledir bu.

Bu yüzden de hep “meşruiyet sorunu” yaşamıştır. Hatta resmi ideolojinin bu ülkedeki meşruiyet sorunu, bazen örtük bazen açık bir biçimde “sendroma”, kimi zaman da “paranoyaya” dönüşmüştür. Bu ideolojiye mensup etkili ve yetkili azınlığın yer yer kendi küpünü zarar verecek kadar “keskin sirke” kesilmesinin nedenlerinden biri de budur.

Resmi ideolojinin kendine özgü bir gardırop oluşturmak istemesi ve bu uğurda millete başından beri ağır bedeller ödetmesi, onun girdiği meşruiyet kriziyle açıklanabilir. Bu krizi o, kamusal alanı kendisinden başkasına kapatarak aşmaya çalıştı. Başörtüsü yasağı da, bu krizin bir parçasıdır.

Bu ülkeye musallat olan malum ideoloji, başından beri toplumu oluşturan üç kesime üç haramı, kendini meşrulaştırma ve yandaş tedarik etme amacıyla dayattı. Bunlar

  1. Çıplaklık.
  2. Alkol.
  3. Faiz.

Bu haramlar ne kadar yaygınlaşırsa sistem o kadar rahatlayacaktı. Çünkü o bu üç günahı işleyeni “doğal müttefik” olarak algılıyordu. 28 Şubat’ın aktörlerinden ve emekliliğinden sonra batan bir bankanın yönetim kurulunda görev alan bir generalin, bir belediyenin kendi kurumlarında alkollü içki satmamasını darbe gerekçeleri arasında sayması, oldukça manidardı. Dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen faizli mevduatın yüzde yüzünü devlet güvencesi altına alarak 65 milyonun soyulmasına göz yummanın arkasında yatan duygusal neden de budur.

Ama bizim asıl konumuz, resmi ideolojinin bir “kadın hakkı” gibi göstermeye çalıştığı ve örtülü vatandaşlara dayattığı “açıklığa” her nasılsa bulaşmış hanımlardı. Daha doğrusu, onlara resmi ideolojinin yüklediği misyonu ne kadarının benimseyip benimsemediğiydi.

Resmi ideoloji, kendisini, açık giyimli bayanların sayıları ve açılma katsayıları üzerinden meşrulaştırmaya kalksa da, siz önce şu rakamlara bir göz atın:

Türkiye’deki başı açık kadınların;

% 78,5’i kendini “dindar” olarak tanımlıyor,

% 69,3’ü Hacca gitmek istiyor,

% 76’sı, çocuklarının dinî eğitim almasını istiyor,

% 67,5’i düzenli olarak oruç tutuyor,

% 60,2’si başörtüsü tartışmalarını “gereksiz” buluyor,

% 58,7’si evlilik öncesi ilişkiyi onaylamıyor

[% 31,1’i onaylıyor],

% 27,5’i pop müzik dinliyor,

% 24’ü ünlü kadınlar arasında en çok Hülya Avşar’ı beğeniyor,

% 69,1’i “Türkiye AB’ye girmeli” diyor,

% 64,3’ü hiç alkol kullanmıyor,

% 86,5’inin başörtülü yakınları, akrabaları var,

% 37’9’u “başbakanın eşi başını açmalı” derken,

% 28, 2’si buna “hayır” diyor

% 28,6’sının ise bu konuda fikri yok.

Bu rakamların gösterdiği ilk gerçek, başı açık hanımların çoğunluk itibarıyla “dindar” sınıfına girecek kadar dine ve dini değerlere yakın olduğu. Zaten % 78,5’i kendisini “dindar” olarak tanımlıyor, bir o kadarı “çocuklarının dini eğitim almasını” istiyor, % 70’e yakını hacca gitmek istiyor, % 67’si düzenli oruç tutuyor…

Türkiye’deki başı açık kadınların profili üç aşağı beş yukarı bu. Bu sonuçları görünce en çok üzülmesi gereken kesimlerin başında resmi ideoloji yandaşları gelmeli. Çünkü bu ülkedeki başı açık kadınlar kendilerinin sandığı gibi “çantada keklik” değil. Başı açık tüm kadınları peşinen kendi hanelerine yazmaları züğürt tesellisinden öte bir değer ifade etmez.

Laikçi jakoben uygulamalar için başı açık kadınları kullanmaya kalkacak olanlar, bu rakamlar üzerinde iyice durup düşünmelidirler. Tabi, başı örtülüler ve İslam’ı bir hayat tarzı olarak benimseyen bilinçli dindarlara da bu rakamların söyleyeceği çok şey var. Bu bahis bir başka yazının konusu olacak kadar geniş. Ama biz hemen hatırlatalım ki, bu ülkede bilinci iğdiş edilmiş kitlelerin bilinçaltı hala “Müslümandır” ve her tür “topyekûn savaş” naralarına rağmen, Müslüman kalmaya devam edecektir.

 

Yorum Yaz