Başörtüsü medeniyet sembolü olmaya doğru gidiyor

“Simgedir, değildir” derken, başörtüsü Müslüman kadının simgesi olmayı da aşıp İslam medeniyetinin sembolü olma yolunda hızla ilerliyor.

Önce simgeleşti. Bunu, onu savunanlar yapmadı. Hele kullananlar, hiç değildi. Onu simgeleştirenler; başörtüsüne karşı saçma, histerik, paranoyak ve hukuksuz bir savaşı başlatanlardı. Onları herkes tanıyor: Cumhuriyetin kazanımlarını kendi hanelerine yazıp, 80 yıldır bu ülkenin tüm kaynaklarını aralarında paylaşan bir avuç harami. Yani, milletin ensesine binip sırtında sopa kıranlar.

Niye yaptılar bunu?

Hikaye uzun. Ve dahi karmaşık.

Birincisi, yabancılaşma sendromu. Ta İttihat ve Terakki’den beri, hatta Jön Türklerden beri korkuları var. Yabancılaşmış unsurlar bunlar. Ruh kökleri bu topraklardan sulanmamış. Bir tür entelektüel haymatlos (vatansız) hükmündeler. Kendilerini yabancı hissediyorlar. Başörtüsü onlara yersiz olduklarını hatırlatıyor.

İkincisi, efendilerine karşı mahcubiyet. Onların Müslüman halka bakışı bir acı çıkarma. Sizin yüzünüzden gâvurlaşamıyoruz hırçınlığı. Efendilerine karşı kendilerini mahcup ettiğimizi düşünüyorlar. Erkek arkadaşlarına kendisini konağın hanımefendisi diye pazarlayan kapıcının kızı rolündeler. Kendilerine konağın hanımı değil kapıcının kızı olduğunu hatırlatanlara diş biliyorlar.

Üçüncüsü, ahlak sorunu… Başörtüsü, kadının üzerindeki İslam’ı temsil ediyor. İslam’sa ahlaki olanı… Onlar ahlaki olanı çoktan “çağdışı” ilan etmiş durumdalar. Ahlaksızlık “çağdaşlık”, içki, faiz, çıplaklık “uknum-ı selase”leri; yani çağdaşlığın olmazsa olmaz üç rüknü.

Derken başörtüsü sorunu birden uluslararası soruna dönüşüverdi. Bunda bizim militan laiklerin katkısı küçümsenemez. Fakat bu yine de her şeyi açıklamıyor.

Fransa sömürgeci köklerine yeniden döndü ve “bilgeler kurulundan” çıkan karar doğrultusunda devlete ait ortaöğretim kurumlarında yasaklama sürecini başlattı.

Dikkat: Üniversitede böyle bir yasak hiç söz konusu değil. Bizdeki yobazlığın sınırlarını düşünün. Özel ve dini ortaöğretim kurumlarında da yasak söz konusu değil. İşin özeti, Türkiye eğer başörtüsü konusunda Fransa ayarına gelse, bu Müslüman kamuoyu için düğün bayram olacak. Seviye farkını siz hesap edin.

Fransa cumhurbaşkanı sivil tepkileri dikkate alarak Şubat ayında meclise gelmesi düşünülen yasayı geri çevirir mi, bilinmez. Bu uzak bir ihtimal de değil. Gösterilecek tepkilere bağlı biraz da. Yani çok sıkı tepki vermek gerek. Her yerde, her vasıtayla, her platformda?

Konuya ilgi duyan Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları uluslararası nazirleriyle yeterli bir koordinasyona girmiş görünmüyor. Bu bizim eksiğimiz. Behemehal giderilmeli. İstanbul’un göbeğinde bir otelde Fransa’daki müstakbel yasaya karşı yapılacakları görüşmek üzere uluslararası bir toplantı yapılıyor, bundan ilgili STÖ’lerin ya haberi yok, ya son anda haberdar oluyorlar.

Fakat şer gibi görünen bu durum uzun vadede hayra vesile olacak gibi. Tüm dünyadaki mazlumlar, hatta ABD içindeki ezilen yoksul kitleler, dünya egemenlerinin İslam’ı neden “şeytanlaştırdıklarının” hikmetinden sual edecekler, ediyorlar.

Toz dumandan göz gözü görmüyor. Fakat zaman gergefini dokuyor. Yoksullar, alttakiler, hak arayan erkekler, iffet arayan kadınlar, adalet arayan toplumlar, aile arayan bireyler, sadakat arayan eşler, özetle kendini arayan herkesin önünde duracağı tek kapı görünüyor: İslam.

Bu Müslümanlara rağmen böyle… Unutmayın: “Kim sorumluluğunun bilincine varırsa, Allah onun için bir çıkış yolu gösterecektir.” (65.2)

Yorum Yaz