Bayramlar cenneti hatırlatır

Ramazan bir ekim ayıydı. Bayram ise bunun hasadı.

Ramazan boyunca gönül tarlalarına ibadet, teslimiyet, kulluk, ihsan, ikram, irfan, ittika ekenler, bayramda mutluluk biçecekler.

Ramazan’ı ihya etmeyip de bayram yapmaya kalkanlar, elbette bir ay boyunca işe gelmeyip de ücret dağıtım günü maaşa gelenlerin yaptığını yapmış olacaklar.

Ramazan’ı ihya edenlerin ve oruçla, onun sebeb-i hikmeti olan vahiyle ihya olanların bayramı Ramazan bayramı olurken, berikilerin bayramı “şeker bayramı”, “çikolata bayramı”, özetle “glikoz bayramı” olacak.

Birincilerin Ramazanları mübarek olsun. Oruçları, hayırları, hasenatları, şuurları, sorumlulukları, imanları mübarek olsun.

İkincilerin de şekerleri, çikolataları, yani ki glikozları mübarek olsun.

“Bayram” Kur’an’ın lisanı Arapçada “ıyd” demektir. Yine aynı dilde “öte dünya”nın karşılığı me’âd demektir. Yani ki “bayram” ile “öte dünya” aynı kökten türetilmişlerdir.

Bu iki kavram arasındaki ilişki sıradan bir çağrışım değildir. Bu aynı zamanda iki kavram arasındaki anlam atfıdır. Bayramlarla ahiret arasında zihni bir ilişki kurmamız istenmektedir. Bayram deyince sadece bu dünyaya ait bir durum değil, ötelere ait bir duruma da atıf yaptığımızı bilmemiz istenmektedir.

Bayramla ahiret arasında ne gibi bir ilişki olabilir ki?

Gayet açık: Bayram, Ramazan’ın hasılatıdır. Oruç ve vahiyle dirilişin ödülü, adına bayram denilen tadımlık bir mutluluk şeklinde verilmiştir.

Bir Ramazan günü insanlığın kararan ufkunu aydınlatmak için inmeye başlayan Kur’an ile ömrünü inşa ve ihya eden kişi, “bütün bir ömrü Ramazan kılmış” demektir.

Bütün bir ömrü Ramazan olanların, ölümü bayram olmaz mı? Bu dünyası Ramazan olanların öte dünyası bayram olmaz mı?

Hayatını vahiyle inşa edenlerin, mematını vahiy ihya etmez mi?

Aslında cennet, bayramın ebedi olanına verilen ad değil mi? Bayramın, sevincin, mutluluğun, huzurun, saadet ve selametin…

Ve bayramlar, cennetteki huzur ve mutluluktan dünyaya indirilmiş küçük, çok küçük bir hisse değil mi? Tüm bayramlar, insanın cennete olan özlemini artırmalı değil mi? Ve bu özlemle, hayatın tümünü Ramazan kılmanın, vahiyle inşa olmanın ve vahiyle hayatı inşa etmenin çabası göstermeli değil mi?

Bir aylık bir çabanın hazzı üç günlük bir ağız tadı, bereketi bir yıllık gönül huzuruysa, ömürlük bir çabanın hazzı ebedi bir ağız tadı, bereketi de ebedi bir huzur olmaz mı?

Hatırlayın Yasin suresinin, yani ki “Ey insan!” suresinin cenneti hatırlatan ayetlerini:

“Orada bitimsiz bir hazzı yaşayacaklar ve arzu ettikleri her şey onların olacak. Rahmet kaynağı olan Rabbin sözüyle gelen tarifsiz bir mutluluktur (cennet).” (36.57-58)

Hatırlayın ve başlayın cennetinizi inşa etmeye. Burada, bu dünyada, hemen ve şimdi…

Önce yüreklerinizi kurtarın işgalden. Orayı bir cennet galerisine çevirin. Orasını imana mahbes değil imana saray kılın. İman oranın mahkûmu değil hakimi olsun. Dilinize ferman, dizinize derman olarak yürüsün.

Sonra içinizdeki cenneti bulunduğunuz mekana taşıyın. Evden başlayın ve evlerinizi cennetin dünyadaki şubesi etmenin savaşını verin.

Yılmadan, yıkılmadan, pes etmeden… Oralar imanın karargahı olsun.

Meydanı, bu toprakları cehenneme çevirmek isteyen arsızlar ve uğursuzlar güruhuna bırakmayın.

Yalnız kendinizin değil, bu toprakların da bayrama susadığını unutmayın.

Ve esas bayramın özlemini hep içinizin en aydınlık yerinde zamanı gelince doğurulacak nur topu bir bebek gibi büyütün. Bayramınız mübarek, akleden kalbiniz münevver olsun.

Yorum Yaz