Bayramlar cennetin provasıdır

Bir Ramazan’a daha “elveda” dedik. Ramazan, bizi bir sel gibi önüne katıp sürükleyen sahte, sentetik ve dünyevî gündemlere inat, sahici, insani ve ilâhî bir gündemdi.

Kimi insanlar için Ramazan, bir ruh beslenmesiydi. Ramazan’ı böyle algılayanlar, geçmiş bir yılın yüreklerinde oluşturduğu kiri, isi, pası temizlemek ve gelecek bir yıl için de manevi enerji depolamak için gayret ettiler.

Kendi yüreklerine doğru bir özge yolculuk gerçekleştirmeye çabaladılar. Bu yolculuk sırasında kendi öz benliğiyle karşılaşıp tanışanlar, Ramazan’ın büyük talihlileriydi. Onlar, kendi sınırlarının farkına bir kez daha vardıkları için, Allah’tan yana güvenliğe, dünyadan ve dünyalıklardan yana özgürlüğe kavuştular.

Kimi insanlar da Ramazan’ı “geleneksel bir festival” olarak algıladı. Hiç kuşkusuz onlar da kendilerince yararlandılar. En azından, bir ay sindirim sistemleri rahat etti. Onlar da, Ramazan’da, Ramazan pidesine, iftar ziyafetlerine ve güllaca kavuştular.

Fakat Ramazan, caddelerin, sokakların ve hatta ülkenin yılgın ve çatık çehresine bir umut ve tebessüm aşıladı. Ramazan’la, bu ülkedeki toplumsal değişimin istikametinin “dîne doğru” olduğu bir kez daha tescil edildi. Bu ülkenin halkı, kendilerine toplum mühendisleri tarafından zorla giydirilmeye çalışılan deli gömleğini reddettiğini, Ramazan münasebetiyle “lisan-ı hal” ile bir kez daha ifade etti.

Toplum mühendisliğine soyunan jakoben azınlık zannediyordu ki, modernleşmesini tamamlayan unsurlar, modernleştikleri ölçüde dinden uzaklaşır ve manevi değerlere ihtiyaç duymazlar. Onlara göbeğinden bağlı akademisyenler ve aydınlar, dini değerlerin yükselişini her ne kadar ekonomik nedenlere bağlamaya pek heveslilerse de, bu doğuştan özürlü tez, modernleşmesini tamamlamış kentsoylu sınıfların dine yönelişini açıklamakta yetersiz kalıyordu.

Ve sonunda bayram geldi. Biraz buruk, biraz kırık da olsa geldi işte. Geniş İslam coğrafyası yangın yeri, İslam ümmeti çağın yetimleri ve öksüzleri olsa da, geldi. Hoş, bayramlar, gerçek bayramın bir provası, bir kopyası değil miydi zaten?

Arapçada -tabi eski Türkçede de-, bayram “iyd” sözcüğüyle ifade edilir. Bu kelime etimolojik olarak lütuf ve tekrar dönüş anlamlarına gelir. Bayram’ın bu sözcükle karşılanmasının nedeni, verilen emeğin, yapılan eylemin karşılığının yapan kişiye sevinç, lütuf ve ihsan olarak geri dönmesi (avdet), fazlasıyla “iade” edilmesidir.

İlginçtir, aynı dilde “ahiret” anlamına gelen “mead” sözcüğü de, bayram anlamına gelen “iyd” sözcüğüyle aynı köke mensuptur. Aslına bakılırsa, bunda garipsenecek bir durum da yok. Çünkü ahiret, dünya hayatının hasat mevsimidir.

Aslında gerçek bayram da ahiret bayramıdır; insanın yaptığı tüm güzel çabaların karşılığının kat kat fazlasıyla verildiği, ibadetlerin ve tüm güzel davranışların ödülünün insanın önüne “cennet” biçiminde konulduğu gün. Bu bayramlar, ahlaki davranışın mutlaka ödüllendirileceği inancını pratize eden müstesna zamanlardır. Ama her şeyden önce bu bayramlar, Allah’ın hayata müdahil oluşunun, O’ndan bağımsız bir mutluluk tasarımının muhal oluşunun, O’ndan bağımsız hiç bir dünyevi güç ve otoritenin, toplumları bu denli motive edemeyeceğinin en açık tezahürüdür. Ramazan’ı “diyet ayı” ya da “geleneksel festival” olarak algılayanların “şeker bayramı”, Ramazan’ı “ilahi gündem” olarak algılayanların Ramazan bayramı kutlu ve mutlu olsun.

( 20 OCAK 1999 )

Yorum Yaz