Besle kargayı oysun gözünü

TÜSİAD Raporu’nu duymayanınız kalmamıştır sanırım. TÜSİAD’çılar, yazdıkları raporda 163. maddenin geri gelmesini, kız öğrencilerin İHL’lere alınmamasını, dahası İHL’lerle Kur’an kurslarının kökünün kazınmasını istiyorlar.

İşin ilginci, aynı raporda TÜSİAD’çılar, idam cezasının kalkmasını savunuyorlar. Bunun anlamının “Apo’ya dokunmayın” olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?

Bunu sokağın diline taşırsak, bunun “Apo yaşasın, İmam-Hatipler ve İmam-Hatipliler kahrolsun” demeye geldiği ortada.

Birileri çıkıp bu beyzadelere sormalı: Kininiz neye beyler?

Dinden mi rahatsızsınız?

Yoksa sadece İslam’dan mı?

Kur’an kurslarından, İmam-Hatiplerden rahatsız olan zihniyet, İslam’dan, onun kutsal kitabı Kur’an’dan rahatsız oluyor demektir. Dindarlara zulmeden bir madde olduğu için dönemin hükümeti tarafından iptal edilen 163. maddenin geri gelmesini istemek, sadece rahatsızlıkla açıklanamaz. Olsa olsa, düşmanlıkla açıklanabilir.

Bu serveti hangi milletin sırtından edindiniz?

İslam’a ve Müslümanlara düşmansanız; siz hangi ülkede, mallarınızı kimlere satarak kazandınız bu paraları?

Ülkenin kaymağını yiyen sizler, kimin sırtından zengin oldunuz? Pazarladığınız ürünleri ülkenin kahir ekseriyetini oluşturan Müslümanlar almıyor mu? Kur’an’larının öğretilmesinden rahatsız olduğunuz Müslümanlar… Dinlerini öğrettikleri ve öğrendikleri okulların kapanmasını istediğiniz Müslümanlar… Aleyhlerinde raporlar yazdırıp, yetkili ve etkili mercilere akıl verdiğiniz Müslümanlar…

Eğer Müslümanlar mallarınızı almasaydı, siz bugün ensemizde boza pişiriyor olamayacaktınız.

İnsanların açız diye sokağa döküldüğü; ekmek, aş, iş diye taşa düştüğü, ülkenin tüm kaynakları zat-ı âlîlerinize ziyafet çekildiği için milletin ayağa kalktığı şu zor ve kor günlerde, bu kadar tuzu kuruluk yapamayacaktınız.

Varlıklarından rahatsız olduğunuz insanlar kimliklerinizi merak edip firmalarınızı boykot etseydi; belki birçoğunuz, bugün sokağa dökülenler arasında olacaktı.

“Mallarımızı almazlarsa almasınlar!” mı diyorsunuz?

Ya da, “Biz onları tehlike olarak görsek, hatta sövsek ve dövsek de onlar yine bizim müşterimiz olmayı sürdürürler” mi diyorsunuz?

Belki de siz varlığına düşman olduğunuz müminlerin kendilerine işkence edilmesinden hoşlanan birer sadomazoşist olduğunu düşünüyorsunuz. Onları enayi yerine koyma cesaretini, belki de hafızalarının zayıflığından alıyorsunuz.

Belki de siz haklısınız

Değil tüm müminler, mezun olanları da dahil sayılan bir milyonu aşan -eğer ailelerini de hesaba katarsak üç dört milyona ulaşan- İmam-Hatipliler bile, en azından bazılarınızı ticaret hayatından silmeye yeter.

Gerçekten bunu yapabilirler mi?

İsterlerse yapabilirler. Eğer isterlerse daha fazlasını da yaparlar; sizlerin mallarını satan işyerlerinden alış-veriş yapmayıverirler. Girdikleri dükkana “Falancanın malı var mı?” diye sorarlar. Cevabı “evet” ise, “Bu nedenle sizden alış-veriş yapmıyorum” derler. Mallarınızı “hükmen haram” bilirler ve harama da yanaşmazlar. Onlar, dinlerine düşmanca tavır takınanlara para kazandırmayı; dinlerine, imanlarına ve tüm kutsal değerlerine saplanmak üzere sipariş edilmiş bir silaha katkıda bulunmak olarak algılarlar.

O zaman siz kimin sırtına yapışacaksınız?

Saltanatınızı kimin kesesinden sürdüreceksiniz?

Şimdiye kadar “gak” deyince yem, “guk” deyince su veren, milletten aldığını yolunuza seren devletin hazineleri de tükendi…

Biliyorum sizin güvendiğiniz yeri; müminlerin hafızasızlığına güveniyorsunuz.

Bu yüzden “yapmazlar”, hatta “yapamazlar” diyorsunuz.

İsterlerse yaparlar ama isterler mi?

Sahi, yaparlar mı?

Kim bilir, belki de siz haklısınız.

Belki de ben fena halde yanılıyorumdur.

Eğer öyleyse, helal olsun tüm semirdikleriniz, sömürdükleriniz, aldıklarınız, götürdükleriniz.

Dövmekte de, sövmekte de serbestsiniz.

Döven memnun dövülen memnunsa, ben ne diyebilirim ki?

( 16 Nisan 2001 )

 

Yorum Yaz