Bilgilenme sürecini dört mevsim diri tutmak

Yaz mevsimi, rehavet mevsimi, aynı zamanda tatil mevsimi. Yorulanlar, iş yapanlar, koşanlar, elbette dinlenmeyi hak ederler; anlayamadığım, en çok tatili yorulmayanların hatta yan gelip yatanların yapması.

Tatil yaparken dahi unutulmaması gereken bir gerçek var: Şeytanların ve şeytanın dostlarının tatil yapmadığı.

İnsanlar isterlerse, tatillerini, kalbi ve zihni bir yenilenmeye, bir tashih ve tamir seferberliğine dönüştürebilirler. Bir yandan tabiat kitabını, diğer bir tabirle âyât-ı kâinâtı okurken, bir yandan da âyât-ı mesturu ve onu teşrih, tefsir ve te’vil eden, onun anlaşılmasını dolaylı ya da doğrudan kolaylaştıran eserlerden bir demeti yanlarında götürebilirler.

Kitap tavsiye etmemi isteyen dostlara, somut isimler yerine, genel tavsiyelerde bulunmakla yetinirim. Buna rağmen, kimi zaman bazı eserleri okuyucularıma duyurmadan da edemem. Nicedir, duyurmayı istediğim kitaplar birikti. Naçar, bunlar arasından seçme yapmak durumundayım. İşte, onlardan birkaçı:

Osmanlı Tarih araştırmacılarının ilgisini çekeceğini umduğum gerçek bir arşiv çalışması duruyor önümde: Osmanlı Arşiv Belgelerinde Siyakat Yazısı ve Tarihi Gelişimi. Genç yeteneklerden araştırmacı-akademisyen Said Öztürk hazırlamış. Erbabının malumu olduğu üzere, “siyakat” riyazi ilimler arasında yerini alan muhasebe ilmidir ve eserde de isabetle vurgulandığı gibi, Müslüman bilgin Tebrizi’nin Saadetname’si, modern muhasebenin kurucusu sayılan Pacioli’den 187 yıl önce yazılmıştır. Aslında, ilm-i siyakat’ın tarihi çok çok eskilere, Hz. Ömer’in hilafeti dönemine kadar gider. “Siyakat Yazısı” ise, Osmanlı’da yaklaşık 400 yıl kullanılmış olan muhasebe sistemine ait bir tür şifre-yazıdır. Bu sistemin çözümüne ilişkin çok değerli bilgiler içeren eserde, tahrir ve muhasebe kayıtlarına ait 160 adet belge de, asılları ve transkripsiyonlarıyla birlikte yer almaktadır. Bizce eserin en önemli kısmı da burasıdır. Çünkü bu belgelere bakarak Osmanlı mali sistemi hakkında bir fikir sahibi olunabileceği gibi, daha da önemlisi Osmanlı’yı sadece at sırtında sınırdan sınıra koşan ve savaştan başka bir şey bilmeyen emperyalist bir güç olarak tanıtanlara da güzel bir cevap teşkil etmektedir.

Burada dile getirmek istediğim ikinci eser yukarıdaki gibi Osmanlı Araştırmaları Vakfı yayınları arasında çıkan Ahmet Akgündüz’e ve Said Öztürk’e ait Bilinmeyen Osmanlı isimli “700 soruda Osmanlı” diyebileceğimiz soru-cevap usulüyle kaleme alınmış bir eser. Sayın Akgündüz’ün kabına sığmayan azmini ve çabasını, öteden beri istifade ettiğim Osmanlı Kanunnameleri adlı dökümanter çalışması vesilesiyle yakından tanımaktaydım. Bilinmeyen Osmanlı, sanırım, yarı resmi müstağrip aydıncıkların Osmanlı’ya haksız yere ve cahilce saldırılarına bir tepki olarak, biraz apolojetik bir üslupla kaleme alınmış. Hoş, koca Osmanlı’yı bir tek cilde sığdırmak gibi gerçekten güç bir işe girişen yazarların, isteseler dahi eleştirel bir yöntemi uygulama şanslarının olup olamayacağı da ayrı bir konu. Eserin eleştirdiğim bu yönü dahi, önemini azaltmıyor. Geçmişine karşı yabancılaştırılmış, hatta düşman edilmiş geniş kitlelere Osmanlı’yı, Abbasi’yi, Emevi’yi adil ve mutedil, hata ve sevaplarıyla tanıtan eserlere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulduğu günümüzde bu tür tarih şuuru veren eserlerin, bir boşluğu dolduracağını düşünüyorum.

Tanıtacağım üçüncü eser gayretli yazar ve yayıncı Mahmut Balcı’nın sahibi olduğu İhtar Yayınları’na ait: Tarihsellik ve Akılcılık Bağlamında Kur’an’ı Anlama Sorunu. Eser pek değerli dostum Sadık Kılıç’a ait makalelerden oluşuyor. Kur’an araştırmaları kitaplığında ille de bulunması gereken bir eser. Ben esere giren makalelerden bir kaçını daha önce okumuş ve kesip saklamıştım. O makalelerin müstakil bir kitapta toplanarak ilgilisinin istifadesine sunulması isabetli bir karar. Sayın Kılıç’ın Kur’an’ın anlaşılması konusunda söyleyeceği çok söz olduğu belli ve bu sözlerin arkası mutlaka gelmeli diye düşünüyorum. “Hatalar, yanlış ve yanılgılar bizim için çok değerli” diyebilen bir yürek, çok kıt bulunan bir yürektir ve pirincin taşını ayıklamasını sadece bilmekle kalmayıp, okuyana da öğreten bir yürektir. Kur’an’la, bir akademisyen mantığıyla değil, bir mü’min mantığıyla haşır-neşir olmanın getirdiği birikim, makalelerde kendini hemen ele veriyor. Eserin tek kusuru, bazen okumayı oldukça güçleştiren tashih hataları.

Burada, nicedir şiir dostlarına tavsiye etmek istediğim bir seri de, değerli şair-edebiyatçı Hasan Ali Kasır’ın olağanüstü bir titizlikle yıllarını vererek hazırladığı tamamı 15 kitaptan oluşan çaplı bir proje olan Güldeste (Antoloji) Serisi. Aslında böyle bir projenin rüyasını yıllar yılı görürdüm, bu rüyanın Hasan Ali Kasır eliyle gerçekleştiğini görmek benim gibi tüm şiir dostlarını da sevindirecektir. Seri’den şimdiye kadar Mevla, Peygamber, Gurbet, Hüzün, Ölüm Şiirleri yayımlandı. Yaklaşık 700 yıllık tüm edebi müktesebatımız, Osmanlı dönemi divan ve halk şiiri, Cumhuriyet dönemi edebiyatı da içerisinde en ölümsüz şiirlerden oluşan bu güldesteler, Şiir Defteri isimli “taç şiirlerin” yer aldığı bir kitapla adeta taçlanarak, Denge Yayınları tarafından şiir tutkunlarına sunulmuş bulunuyor.

Gördüğünüz gibi, okunacak kitap çok; siz okuyacak adamdan haber verin.

( 7 Temmuz 1999 )

 

Yorum Yaz