Bir dokun bin ah işit kâse-i fağfurdan

Geçen hafta bu köşede yayımlanan “…sonra işimiz YAŞ” başlıklı yazım üzerine gelen mesajlar, YAŞ mağdurları meselesinin sandığımdan daha büyük bir yara olduğunu gösterdi.

Yara açılıyor, fakat kolay kapanmıyor. Sahi, YAŞ kararlarıyla ordudan sorgusuz sualsiz, yargısız savunmasız atılan insanların hesabını kim, kimlerden soracak? Yeni bir YAŞ’ın arefesindeyiz. Karar vericiler, önlerine konulan ve kim bilir kimlerin ne hesaplarla kotardıkları dosyalara bakarak yetenekli, başarılı, dürüst ve liyakatli insanların hayatlarına dair kararlar vermeden çok iyi düşünmeliler.

Dindar personeli “disiplinsizlik” gerekçesiyle ve kanunlarda yer almayan mevhum “irtica” suçlamasıyla ömür boyu sürecek bir cezaya çarptırmanın savunulur hiçbir yanı yok. Hukuk devletinde insanların suçlu olup olmadığına bağımsız yargı karar verir, bürokratik kurumlar değil. YAŞ bir mahkeme değil, ama insanları mahkûm ediyor. Hem de ömür boyu sürecek bir mahkûmiyet bu.

Bugün köşemi YAŞ emeklisi bir Hâkim Binbaşı’nın (ismi mahfuz), kendisi gibi bir başka YAŞ’zede hakkındaki mesajına bırakıyorum. Bana gelen sayısız mesajdan secde biri bu. Gelen mesajlar içinde öyleleri var ki, okumak bile insanın kimyasını bozuyor. “Ya bu acıları bizzat yaşayanlar ne yaptılar?” diye sormadan edemiyor insan.

*  *  *

Sayın Sami Bey,

Bugün kalbi kırılmış bir insan ile karşılaştım. Bir YAŞ’zede idi benim gibi. Uzun boylu, esmer, yağız bir Anadolu delikanlısı. Gencecik siması gülmeyi unutmuş. Sana ne yaptılar diye sordum. Istırap dolu bir yarı gülümseme ile: “Ne yapmadılar ki” diye karşılık verdi. Sonra bir bir anlattı kendisine yapılanları.

Belli etmeden ağlıyordu. Ben de belli etmeden ağlamaya başladım. Bir süre böyle belli etmeden karşılıklı ağlaştık.

Onu çok iyi anlamıştım. Çünkü benim de kalbimi kırmıştı birileri bir süre önce. Tam kalbimdeki yara kabuk bağlarken karşılaştığım bu delikanlı, yeniden kanatmıştı içimdeki yarayı…

Çantasından çıkardığı bir tomar belgeyi uzattı. En üstteki belgeye şöyle bir göz attım;  benim kalbimi kıran belgenin bir benzeri idi : “Disiplinsizlik nedeni ile ilişiğinin kesilmesine karar verilmiştir.”

Sonra altındaki belgeleri inceledim tek tek; takdir, takdir, takdir… Tam yirmi bir adet takdir… Ve en altta da bir bayan resmi yapıştırılmış sağlık raporu…

“Bu kim?” diye sormuş bulundum… “Eşim” dedi, “fedakar eşim, çileli eşim… Üç yıl önce balkondan düşen evladının acısını yaşayan eşim? Güneydoğuda içinden PKK roketi geçen lojmandan çocukları ile sağ kurtulan ve gazi olan eşim… Ve şimdi de amansız bir hastalığın pençesinde hayat mücadelesi veren eşim…

“Güneydoğuda yaralı PKK’lıları bile tedavi ediyorlardı” diye mırıldandı. Bir süre sustu… Sabit bakışlar fırlattı rast gele… Kalbinin kırıklığı çehresine aksetmişti. Sonra, “tüm kimliklerimizi ve sağlık karnesini de aldılar ilişiğimi keserken; eşimin tedavisi yarım kaldı…” diye mırıldanmaya devam etti.

“Bu haksızlık, bu yapılan doğru değil, hele eşime yapılan…” diye isyankar kükreyişleri bana neden geldiğini anlatır gibiydi: Hukuk arıyordu… Suçunun ne olduğunu bana soruyordu…

“Ben de işledim kanunlarda yazmayan, cezası gösterilmeyen ve hiçbir mahkemede görüşülmeyen o ağır suçu” diye karşılık verdim.

Ben vatanıma, milletime bağlıyım; devletime hizmetimi ve sadakatimi belgeleyebilirim…” dedi.

“Ben de” diye karşılık verdim.

Onu bu hukuksuzluğa katlanmayı öğretinceye kadar çok ama çok uğraştım.

“Olan bitenden eşimin haberi yok” dedi. Ona izine ayrıldığını söylemiş… Hastanedeki tedavin tamamlandı demiş. O da inanmış.

Bir gün sabah güneş doğmamıştı. Telefonum çalıyordu acı bir haber vermek istercesine… Açtım ahizeyi acı bir haber duymaya kendimi hazırlayarak… Bir ses: ağabey dedi; Güray’ın eşi rahmetli oldu.

Sayın Gül’e açık çağrı:

Sayın Cumhurbaşkanı!

Başbakanlığınız sırasında YAŞ kararlarına muhalefet şerhi düştünüz. Şimdi Cumhurbaşkanı?sınız. Muhalefet şerhi düşme makamında değil, onaylama ya da onaylamama makamındasınız. Umarım son YAŞ toplantısından “disiplinsizlik” ve “irtica” gerekçesiyle yeni mağdurlar üretilmez. Ama eğer olacak olursa, YAŞ kararları yargıya açılana dek bu haksızlığı durdurunuz! Lütfen bir yüreğin daha kanamasına izin vermeyiniz! “Yargısız infazı” çağrıştıran her uygulama Türkiye?nin “hukuk devleti” olma iddiasını yalanlamaktadır.

Bu “yaman çelişkiye” dur demek sizin elinizde Sayın Cumhurbaşkanı!

 

Yorum Yaz