Bir şu dağın ardı kaldı

Maksadım hükümetin karnesini yazmak değil. Zaten piyasada bunu kendisine görev addetmiş mebzul miktarda işgüzar var.

Maksadım şu sorunun cevabını bulmak: AK Parti hükümetinin gününü en uçta ve azınlık kesimler bile gördü, neden kendi oy tabanını oluşturan mütedeyyin mağdur kesimler göremedi?

Bu hükümetin icraatlarından karlı çıkan kesimlerin başında cüzdanı kabarıklar takımı gelmekte. Ekonomik göstergeler iyiye gittikçe onlar servetlerini beşe, ona katladılar. Serveti katlananlar, hükümeti destekleyen kesimlerden müteşekkil değildi. Aksine bu dönemde en çok kazananlar, AK Parti’ye karşıt kesimlerdi.

Dahası bunlar arasında, ?Onun bir milyar doları var? diye Tayyib Erdoğan’a aklı sıra çivi koymaya kalkan çok ünlü patron da, elindeki tüm medya organlarını Erdoğan ve ekibi aleyhine açılan her kampanyaya gönüllü yazdıran medya patronu da var.

Bu arada arsızı, hırsızı, yolsuzu, soysuzu, çulsuzu da yolunu buldu.

Bu hükümetin ekmeğini sadece iç ekonomik çevreler yemedi. Dış ekonomik çevreler de yedi. Bunların başında faizci/tefeci `sıcak paracılar` geliyor. Hükümet, ekonomiyle ilgili her icraatında sıcak paracıların gönlünü hoş tutmaktan geri durmadı. Bahanesi hazırdı: Aman sıcak para kaçmasın. Sıcak paracıların paşa gönlü hoş olsun diye yazılanlar bozuldu, yeniden yazıldı, yasalar çıkarıldı, yasalar kaldırıldı. Elhasıl, bu kesimin gönlü görülsün diye lazım gelen her bir şey tastamam yapıldı.

Eli mecbur dedik. Vakıa biraz da öyleydi. Bu arada fırsatçılar, neo-kolonyalistler, neo-kapitalistler, karteller ve tröstler de yolunu buldu.

Bu hükümetin gönlünü hoş tuttukları arsında IMF başta geliyordu. Taahhütler tıkır tıkır yerine getirildi. Öyle ki. IMF Türkiye’yi diğer müşterilerine örnek bile gösterdi.

AB Uyum Yasaları paketler halinde birbiri ardına açıldı. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş Meclis maratonları yaşandı. Hak ve özgürlükler alanında kısmi iyileştirmeler yaşandı.

Bu iyileştirmelerden yararlanan kesimlerin başında marjinal ve azınlık guruplar geliyordu. Dini azınlıklar mesela. Muhafazakâr AK Parti hükümetinin İslami gelenekten geliyor olmasının da fazladan ekmeğini yediler.

Garip gelecek ama Uyum Yasaları’ndan terör örgütleri, ayrılıkçılar ve hatta zinacı takımı bile yararlandı. Hatırlasanıza, zinayı suç sayan yasaya karşı zinacı takımının verdiği kahramanca (!) mücadeleyi. AB de onlardan yana tavır koyunca, Başbakan’ın kararlılığı bile tuz buz oldu.

Fakat?

Herkesin ve her kesimin gönlünü gören, hatırını soran, sorunlarına el atan bu hükümet, sıra mütedeyyin Müslümanlara gelince, adeta yerinden kıpırdayamadı.

Hakkını yemeyelim: Bu alanda atmak istediği tüm adımlarda ayağına malum kurum ve odaklarca pranga geçirildi. Bazı adımlarını geri almak zorunda kaldı. Bazı alanlarda adım atmaya hiç cesareti veya niyeti olmadı. Bazı alanlarda ise adım atmak işlerine gelmedi.

Tesettür mağdurlarının (ben `mağrurları` demeyi tercih ederim) mağduriyeti giderilmedi. İmam-Hatiplilerin mağduriyeti giderilemedi. Kur’an öğrenme yasağı kaldırılmadı.

Mağdur kitleler, hükümete karşı hep hüsnüniyet besledi. Sabır taşı bile çatlardı, ama onlar çatlamadı, patlamadı. Yaşadıkları mağduriyetin sorumlusu olarak hep malum kurumları gördü. Ama Ak Parti hükümeti hakkındaki hüsnü zannını hep korudu.

Şimdi bu büyük mağdur kitle, gözlerini cumhurbaşkanlığı seçimine dikmiş durumda. Biliyor (veya sanıyor) ki, kendini mağdur eden uygulamaların arkasında duran malum kurumların tümünün de ipi bir biçimde Cumhurbaşkanlığı’na bağlıdır. Sorun temelde, bu kurumlara atanan insanların malum bir zihniyetin uzantıları olmasından kaynaklanmaktadır. Şu halde nihai çözüm makamı da Çankaya’dır.

Mağdur mütedeyyin kitlelerin durumu tam da kaybettiği eşeğini türkü çağırarak arayan Nasreddin Hoca’nın durumudur. Hoca’ya demişler ki: “Yahu, hiç adam kaybettiği eşeği türkü çağırarak arar mı?” Hocanın cevabını, siz, mağdur Müslümanların cevabı olarak da okuyabilirsiniz:

“Bir şu dağın ardı kaldı. Orada da bulamazsam, asıl o zaman bak sen benim ağıtıma!”

 

Yorum Yaz