Bu ayetler tam bu günler için inmiş

Hayır, Papa 16. Benediktus ile bu başlığın bir alakası yok.

Hem bu iş iyice zıvanadan çıktı. Papa’ya ağız dolusu küfretmek kimseye bir şey kazandırmaz. Bu hiç de hoş değil. Bir kez, bizim terbiyemize yakışmaz. Bizim bir medeniyet geleneğimiz var ve bu gelenekte “dini kişiliklere”, “dini mahallere” ve dini değerlere saygısızlığa yer yok. Eleştiririz, kınarız, telin ederiz, hatta beddua ederiz, fakat hakaret ve küfür etmeyiz. Hiç kimse için doğru değil.

İnsana tuhaf bir rahatlama hissi de veriyor olabilir. Her konuşup yazanın bir çevresi, bir “cemaati”, bir kitlesi var. O kitlenin beklentileri, konuşup yazanın da o kitleden beklentileri var. Bunlar anlaşılabilir şeyler. Fakat kanaatleri etkileyen herkese düşen daha esaslı görevler var. Bilgi, koordinat, ilke ve istikamet vermenin, “gaz vermekten” daha kalıcı olduğunda hiç şüphe olmasa gerek.

Haddini aşan zıddına inkılâp eder. Efendimize, “mecnun” veya “sihirbaz” diyen Mekkeliler için bile Rabbimiz “Onların dediklerine sabret ve onlardan güzellikle ayrıl” diyor. Yine, “Onları bana bırak, (sen işine bak)” diyor.

Hiç şüphesiz bu gibi ayetler, Efendimize biri hakaret edince, bizim “Ben seni Allah’a havale ettim” deyip pişkin pişkin sıvışmamız anlamına gelmiyor. Veya 28 Şubat uğursuzluğunun kasıp kavurduğu günlerde ortaya çıkan ve üzerinde çok hatırlı bir devlet kurumunun adı yer alan “İrtica mı-Laiklik mi?” adlı Allah’a, dine, imana, Peygamber’e baştan sona küfür ve ağza alınmaz hakaretle dolu olan broşür türünden küfürnameleri, sineye çekme anlamına gelmiyor.

Bilakis, asıl böylesi durumlarda gerekiyor yiğitlik. Herkesin sus-pus olduğu, çomağı görünce pustuğu bu tür zor zamanlarda “Allah topunuzdan büyüktür!” diye haykırmak, Kafirûn suresini okuyarak “Tapmam sizin taptığınıza!” diye haykırmak gerekiyor.

Hepimiz biliyoruz ki, bu ülkede Papa’ya hakaret etmenin bir faturası, bir müeyyidesi yok. Hatta prim bile yapar. Hele ulusalcılığın ve içi boş hamasetin köpürtülmeye çalışıldığı şu günlerde, bu iyi bir fırsat da olabilir. Ama ya yerli papalar? Onların Efendimize, dinimiz ve imanımıza, Kur’an’ımız ve değerlerimize ettikleri hakaretin yanında,  Papa’nın söyledikleri, inanın küçük kalıyor.

İşte, benim bu yazıyı yazma amacım da bu.

Bugün Papa’ya ağız dolusu sövenleri, bizim adı Müslüman adı olan yerli papazlar İslam’a, Allah’a, Peygamber’e ve Kur’an’a ağız dolusu kusarken, içlerindeki fosseptik çukuru bu değerlerimiz üzerine boca ederken de meydanda örmek isterdim. Bunlar arasında dokunulmaz olanlar da var, dokunulabilir olanlar da. Ama ne önemi var bunun. Dokunulmaz değil de ne olursa olsun? Eğer benim değerlerime saldırıyorsa, Müslüman mahallesinde bırakın salyangozu, domuz satmaya çalışıyorsa, onun alacağı bir cevap mutlaka olmalı.

Şu durumumuza bakın; Papa’nın Ayasofya’da çıkaracağı istavroza engel olmakla iftihar eder duruma düştük. Bu ne ucuzluk böyle? Oysa bizim için asıl mücadele edilmesi gereken Ayasofya Camii’nin Müslümanların ibadete kapatılması olmalıdır. Bu duruma sessiz kalan birinin Papa’nın Ayasofya’da duasına bozulması, tam bir ikiyüzlülüktür.

Papa’nın istavrozuna engel olmakla teselli olup Ayasofya’yı müze olarak tutmak, “bir vızdan, bir bizden” ahmaklığına teslim olmak demektir. Adam, arkadaşının alnına konan sineğe nişan alıp ikisini de vurmuş; “bir vızdan, bir bizden” diyormuş. Müze yapılan Ayasofya “biz”dir, Papa’nın oradaki istavrozu “vız”dır.

Aynı şey İslam’a “boş inanç” ve “hurafe” diye hakaret eden o kişi için de geçerlidir.

Vatikan’ın okullarında tesettürlü Müslüman kızların okuduğunu, yayınlanan resimlerden öğrendik. Ülkemin üniversiteleri, ülkemin Müslüman çocuklarına Vatikan kadar hoşgörülü değiller. Şimdi, “Müslümanlar için en tehlikeli Vatikan, hangi Vatikan?” diye sorsam, ne cevap alırım? Ya en tehlikeli papazlar, hangi papazlar? En ağır hakaretler, yerli papaların yaptığı hakaretler mi, yabancı papaların yaptığı hakaretler mi?

Yarın Papa gidecek ve biz yine Papa’dan bin beter yerli papalarla baş başa kalacağız.

Onun bir kıblesi var, fakat bizdekilerin bir kıblesi yok.

Onun değerler manzumesi var, fakat bizdekilerin hiçbir değeri yok.

Onun bir “kutsalı” var, eğer icad edilmiş seküler kutsallıklar olan içki, faiz ve zinayı (!) saymazsak, bizdekilerin hiçbir kutsalı yok.

Müddessir suresinin 18-23. ayetlerini Papa’ya uyarladım, uymadı. Ama aynı ayetleri yerli papalara uyarladım, bakın nasıl cuk diye oturdu:

“O malum tip, düşündü, ölçtü-biçti; fakat o kahrolası nasıl da ölçtü-biçti ve bir daha kahrolası, nasıl da ölçtü-biçti, sonra (yandaşlarına) baktı; sonra surat astı ve rengi attı; sonra sırtını döndü ve küstahça kibirlenerek (haktan) uzaklaştı.”

Nasıl? Bu tip, size de çok tanıdık gelmedi mi?

 

Yorum Yaz