Bunu sizin aklınız alıyor mu?

Engin Ardıç önemli şeyler yazıyor. Biraz argo karışık o kendine has üslubuyla, ucundan kıyısından bazı gerçekleri ifşa ediyor. Aldığı küfürlü tehditli mesajlara, aynı şiddette cevap vermekten de geri durmuyor.

Geçenlerde “Derdim tarihi gerçeklerin öğrenilmesidir, dincilerin işine yarayıp yaramayacağı umurumda bile değil. Anladın mı, hödük?” kabilinden bir ibareyle biten bir yazısı vardı. Aynı yazıda, -belki de ne olur ne olmaz kabilinden- kendisinin Atatürkçü olduğunu söyleme ihtiyacı duyuyordu.

Belli ki, küfürlü hakaretli mesajlar Atatürkçü geçinen kesimden geliyordu. Ama işin ilginç tarafı, tarihi doğruların, “dincilerin işine yarayacağı” gerekçesiyle gizlenilmek istenmesiydi. “Daha ne kadar gizleyecekler?” diye sormaya gerek yok. Ne kadar becerebilirlerse o kadar. Hem bugüne kadar gizlemeyi becermediler mi? Dünyada en gizli sırlar bile ortaya saçıldı da, biz hâlâ bu ülkenin “Kurtuluş Savaşı’na dair gerçekleri bilmiyoruz.

Rauf Orbay’dan kurtuluş savaşı anılarını yazmasını istemişler de, demiş ki: “Bu milletin övüneceği bir tek kurtuluş savaşı var, onu da ben yıkmayayım?” Acaba, gerçekleri anlatsa neler söyleyecekti? Bu gerçeklerden kimler zarar görecek, hangi çevrelerin çıkarı zedelenecekti?

Hoş, Rauf Orbay’ın bu sözünü de samimi bulmuyorum ben. Tarihi gerçekleri yazacak cesaretinin olmadığını düşünüyorum. Ama onu kınamıyorum. Zira korkmakta haklı. Çünkü konuşanların başına nelerin geldiğini en iyi o bilir. Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in neden katledildiğini, Deli Halit Paşa’nın meclisin ortasında nasıl kim vurduya getirilerek öldürüldüğünü, Topal Osman’ın başına neler geldiğini, Kazım Karabekir Paşa’nın, Ali Fuat Paşa’nın hangi ıstırapları yaşadığını, Dr. Rıza Nur’un bildiklerini yazdığı için hangi badireler atlattığını Rauf Bey bilmeyecek de kim bilecek?

Bir strateji kuruluşu var. Ara sıra rapor yazıp sağa sola yolluyor. Bilmiyoruz nereden beslendiğini. Belli ki bir yerlerden besleniyor. Bu işler bayağı karışık. Şu derin odaklara çalışan ve milliyetçi bir partiye genel başkan adayı olan stratejist profesörün, hazırladığı bir rapor karşılığında devletin din işlerini tedvire memur bir kuruluşun vakfından 600 milyar aldığını yeni öğrendik. Hacılardan kazanılan paralar ve hayırsever Müslümanların yaptığı bağışlarla, mahut dönemde hangi odakların finanse edildiğini de böylece öğrenmiş olduk.

İşte o kuruluş son yazıp dağıttığı raporlardan birinde Amerika’nın Türkiye’de kahraman yaratmak istediğini, bunun için de, Türkiye’yi yöneten siyasiler içinden birilerine yatırım yaptığını söylüyordu.

Amirim, bu da strateji mi? Bu memlekette “kahraman yaratma” operasyonu yeni değil ki! Bu operasyonun en babası, en esaslısı bu ülkenin son yüz yıllık tarihini belirleyen operasyondur. Amerikalılar, kahraman yaratma operasyonunu, akıl hocaları ve selefleri İngilizler kadar beceremezler. Bu işin daniskasını İngilizler yapmıştır.

Krallık karşıtlarıyla krallık yandaşlarının fitne kazanını fokur fokur kaynattıkları Yunan ordusunu, en berbat zamanında heyheylendirip Anadolu’ya saldırtmanın anlamı neydi? Türk-Yunan savaşına kumanda eden Yunan komutanların anıları, İngilizlerin dolmuşuna geldik itiraflarıyla dolu. Dolu ama bu kimin umurunda? Bize gerçekler değil, bize masallar lazım. Gerçekler acıtıyor, masallar uyutuyor. Hem ilkokuldan beri “Yat yat uyu, uyu uyu yat” diye hipnotize edilmedik mi?

Sahi, Anadolu’ya yestehlenen Yunan ordusundaki İngiliz subayların görevi neydi? Yunanlıların yenmesini sağlamak mı, maksat hasıl oluncaya kadar ilerletip, yeri gelince durdurulmasını ve çekilmesini sağlamak mı? Alın size, benim cevabını bulamadığım bir soru:

Egemen güçlerin koskoca Osmanlı’nın yıkılışını planlamaya güçleri yetecek, onun yerini neyin alacağını planlamaya güçleri yetmeyecek, öyle mi?

Sahi, bunu sizin aklınız alıyor mu?

Yorum Yaz