Çağın bütün Eyyub’larına!

Kur’an’daki peygamber kıssalarının her biri, insanoğlu var oldukça var olacak hayati bir problemin çözüm anahtarını verir.

Âdem-İblis kıssası, “hatayı itiraf” ile “hatada ısrar” arasındaki farkın kıssasıdır.

Nuh kıssası, “karada gemi yapan adam” kıssasıdır. Alay ederler, tahkir ederler. “Delinin zoruna bak, denizi bırakmış karada gemi yapıyor” derler. Toplumsal davranışlarla İlahi irade arasındaki aktif ilişkiyi keşfedemedikleri için, ilahi müdahalenin bir anda tüm karaları denize çevireceğini hesaba katmazlar. Karada gemi yapmak, bunları peşinen göze almak demektir. Nuh bir semboldür; bütün bunlara rağmen karada gemi yapmayı sürdürmenin sembolü.

Etrafın lafına değil, işine bakmanın sembolü. Gürleyip gelen tufanı önceden görmenin sembolü…

Hz. İbrahim kıssası “hiçbir ateş aşkı yakamaz”ın sembolüdür. Ki aşk zaten, yanmamak için yanmaktır.

Hz. İsmail kıssası, “Teslim ol, kurtul” mesajıdır.

Hz. Yakub kıssası “Yitiğine gözünü verecek kadar yanarsan, Mısır’da da olsa kokusunu alırsın”ın kıssasıdır.

Hz. Yusuf kıssası, “Bir kişiden ne çıkar ki?” diyenlerin dillerine Kur’an’ın sürdüğü acı biberdir.

Hz. Musa-Firavun kıssası, “Zulüm ana rahmine kadar uzanınca, geriye yapacak bir şey kalır mı?” diyenlere, “Evet! İnanmayan, Firavun’un kucağında yetişen Musa’ya baksın” cevabıdır.

Hz. Davud ve Hz. Süleyman’ın kıssası, “Yükselen zamanda güç ve iktidara tapmadan nasıl sultan olunur”un cevabıdır.

Hz. Zekeriyya ve Hz. Yahya’nın hayatı, “Alçalan zamanda imanın onur ve izzetini korumak için nasıl kurban olunur”un iç dağlayıcı belgesidir.

Hz. Eyyub’un kıssası “Sabretmek, hak etmektir”in ifadesidir.

“Ve kulumuz Eyyub’u da hatırla: Hani o Rabbine -(Rabbim!) Şeytan bana tarifsiz bir bezginlik ve terkedilmişlik hissi vermektedir!- diye yakarmıştı. (Biz de) -Ayağını yere vur; bak işte (şurada), hem yıkanılacak hem de içilecek soğuk bir su var!- (demiştik).” (Sâd, 41-42)

Eyyub peygamber, sabrın Kur’an’daki timsalidir. Ve Kur’an muhatabının şahsiyetini peygamberlerden verdiği örneklerle inşa eder. Bunu yaparken muhatabı olan insandan “meleklik” beklemez.

Cesaret, herkesin korktuğu zamanda Donkişotluk yapman değildir. Cesaret, herkes gibi sen de korktuğun halde, yapman gerekenden asla vazgeçmemendir. Korksan da, işini yapmayı sürdürmendir.

Ne diyor Hz. Eyyub: “Şeytan bana tarifsiz bir bezginlik ve terk edilmişlik hissi verdi”. Bu bir itiraftır. Ama edebe bakınız; “bezdim”, “bittim”, “burama dayandı”, “bıktım artık”, “yetti gayrı” demiyor. Bunları hissediyor fakat bu hissin şeytani bir dürtü olduğunu biliyor ve itiraf ediyor. Eğer bir hissi kendinizle aynılaştırırsanız, ona karşı mücadele edemezsiniz.

Yapmanız gereken, önce onun size ait bir şey değil, size tebelleş olmuş bir şey bilmenizdir. Ancak ondan sonra o iç dürtüye karşı mücadelede başarı kazanabilirsiniz. Ancak o zaman dizinize derman gelir.

Her zamane Eyyub’unun yapması gereken talimat belli: “Ayağını yere vur”. Yani “düş yola”, “davran bakalım”. Zımnen: Yan gelip yatma da giy demir çarığı ayağına, al eline demir asayı, ara derdinin dermanını; bak gör, mutlaka bulacaksın! Çünkü Allah’ın yasası bu!

 

Yorum Yaz