Camiye hayır demek dine hayır demektir

İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş soruyor: “Cem evine ve Kilise’ye neden karşı çıkmıyorlar? Oysaki Meclis kararında o da var.”

Çıkmazlar. Onların düşmanlığı camiye. Camiin şahsında İslâm’a. Çünkü şahadet getiren bir parmak gibi göğe uzanan minareleriyle camiler Kâbe’nin şubesi, beldenin kalbi, şehirlerin şahadetidir. Bunları temsil eder.

“Camiye hayır!” diye yürüyenler, aslında üstü kapalı “İslâm’a hayır!” demiş oluyorlar. Bunu herkes biliyor. Taksim’de camiye karşı çıkarken de bunu yaptılar.

Camilerin temsil ettiği inanç uğruna bu toprakları kanlarıyla karış karış sulayan şehitlerin kemikleri sızlasa da, şu soruyu sormanın artık hiçbir yararı yok: “Bunlar hangi tohumun meyveleri? Bu topraklarda ‘Camiye hayır!’ diyebilecek bir zümreyi kimler, hangi süreçlerden geçirerek yetiştirdiler?”

Ancak şu soruyu sorabilirsiniz: Bu cami düşmanlarının babaları da mı cami düşmanıydı?

Evet, “Camiye hayır!” sloganı atanların babaları da cami düşmanıydı. Bunlar, “Cami’ye hayır!” diye yürüyorlar. Babaları ise cami yıkmıştı. Yıktıkları camilerin yerine, utanmadan gazino yapıp dansöz oynatacak kadar da pervasızdılar.

İşte size bir örnek: Sirkeci’de Vezir Camii var. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından 17. asırda yaptırılmış. 1928 yılına kadar ibadete açık olan cami, o tarihten sonra sahipsiz kalmış. Üstelik her on yılda bir kendisi gibi bir cami daha yaptıracak vakfiyesi olmasına rağmen. Zira bu camiye ait bir han ve Yedikule’de de değerli bir arazi var.

Tabii ki, hepsi de yağmalanan vakıf arazileriyle birlikte yağmaya uğramış. Cami yıktırılıp yerine bir de gazino kondurmuşlar. Bu gazino daha sonra “Anadolu Saz” adını almış. Ta 1985 yılına kadar da bu ihanet sürmüş. Ancak 1985 yılında duyarlı insanların gayretiyle cami tekrar inşa edilebilmiştir.

Aynı zihniyetin katlettiği camilerden biri de Laleli Çobançavuş Camii’dir. Mimar Kemaleddin Mahallesi Şehnameci Sokak’ta Çavuşbaşı Süleyman Ağa tarafından yaptırılan camiin minaresi, memleketin tepesine çöken kabus yıllarında (1942) yıktırılıyor. Dikkat, yıkılmıyor, yıktırılıyor. Şahidi, bu alandaki katliamın canlı tanığı Prof. Semavi Eyice. Ve cami harabe halinde yok olmaya terk ediliyor. Bugün yerinde yeller esiyor. Haydi Laleli’ye gidin de, arayıp bulun Çobançavuş Camii’ni.

Ayasofya’nın başına gelen felaketleri biliyorsunuz. Ama çok bilinmeyen bir şeyi ben hatırlatayım: Ayasofya’nın minareleri, yıkılmaktan, “camiye hayır” güruhunun babalarının elinden son anda kurtuldu. Bunu önleyen, o dönemin gazetecisi İ. Hakkı Konyalı.

Konyalı, kraldan fazla kralcı Kemalistlerin Ayasofya’nın minarelerini yıkacaklarını haber alınca, var gücünü harcayarak her tarafa haber gönderir. Aynı zamanda minarelerin büyük kubbenin dayanağı olduğunu, bunlar yıkılırsa kubbenin çökeceğini hatırlatır. İstanbul Müzeler Müdürü Kemal Altan’ı bu meyanda bir rapor hazırlamaya ikna eder. “Minarelerin yıkılmasına böylece mani olma hizmetini yapmıştım” der Konyalı. Fakat Arkeoloji Müzesi müdürü malumlardan Aziz Ogan’ın camiin içindeki muazzam Allah, Muhammed ve aşere-i mübeşşere isimleri yazan levhaları indirmesine engel olamaz. Tarihi dev Ayasofya halısı da parçalanarak dağıtılmış, tarihi değeri çok yüksek şamdanlar ise dökümhaneye gönderilmiştir. İ. Hakkı Konyalı, bu bilgileri verdiği söyleşisinin sonunu şöyle bağlıyor:

“Masonlarla Bizansperestler el ele verdiler, Fatih’in vakfiyesinde lanetlediği bir iş yaptılar. Camiden Allah’ın adını sildiler. Lanet olsun onlara!”

Yıkılmak istenen bu minarelerin hatırasının, fetihten daha eski olduğunu biliyor muydunuz? Haydi, ona da kısaca değineyim: Haçlı ordusu tarafından İstanbul’la beraber Ayasofya da talan edilir, yakılıp yıkılır. Çöküş eşiğindeki Bizans Ayasofya’yı tamirden acizdir. Osmanlı’dan yardım ister. 1317 yılında Ayasofya’yı tamir etmeye gelen Osmanlı mimarları, tarihi mabedi duvarlarla takviye ederken, ileriye yönelik bir hazırlık olsun diye daha o zamandan minarelerin yer içindeki zeminlerini de hazırlarlar, temellerini atarlar. Fetih’ten sonra yapılan minareler işte bu temeller üzerine inşa edilir.

İşte iki dönem, işte iki zihniyet.

Her yerde İslâm düşmanları olabilir. Ama kahir ekseriyeti Müslüman olan bu topraklarda bir güruhun “Camiye hayır!” diye slogan atıp yürüyecek cesareti kendilerinde bulmaları, üzerinde durulmaya değer bir olaydır. Tüm dinsizliğine rağmen Avrupa’da bir güruhun çıkıp da “Kilise’ye hayır” sloganlarıyla yürüdüklerini duymadık. Bırakınız onu, Avrupa’nın değişik başkentlerine yapılan camilere karşı, en azılı Hıristiyanlar bile böyle bir cürete kalkışmadılar.

Toplum olarak cami düşmanlığını hafızalarımıza kaydettik. Asla unutmayacağız.

 

Yorum Yaz