Cinayetin sırtından geçinmek

Tarih tekerrür edince yazı da tekerrür eder. Tarih tekerrür etti ve Mumcu’nun ölümünden rant devşiren “cinayet rantiyesi”, Ahmet Taner Kışlalı’nın ölümünü de ranta çevirdi.

Bize de, yeni bir yazı yazmak yerine, Uğur Mumcu’nun ölümünün ardından 6 yıl önce yayımlanan yazımızı -mazereten- tekrar yayınlamak düştü. Siz bu yazıda geçen isimleri değiştirerek okuyabilirsiniz; benzerlik sizi de benim gibi hayrete düşürecektir…

“İyi ki öldün Uğur!

Toprağın bol olsun Uğur! Sen öldün diye darbeciler, ateistler, sabataistler, rantçılar, eroin mafyası, mal götürücüler, işbitiriciler, CIA, MOSSAD, GLADİO ve bilumum vesaire içten içe ne kadar sevindi, bilemezsin!

Senin ölümün en çok Müslümanları üzdü Uğur. Şaşırdın değil mi? Ama gerçek bu. Dinle bak:

Hükümet ve onun başı sana minnettardır Uğur! Ölümün içerde halkıyla başı dertte olan, verdiği 500 günlük sürenin dolmasına rağmen hiçbir sözünü yerine getiremeyen, enflasyon ve faizi düşürmek şöyle dursun, daha da şişiren, olanca hava atmalara ve caka satmalara rağmen dışarıda dişe dokunur hiçbir başarı sağlayamayan, Batılı değerlerin Ortadoğu’ya pazarlanmasında taşeronluğu üstlenen ve onu da yüzüne gözüne bulaştıran, Amerika’nın Somali’deki işgalini pekiştirmek için askerini yolladığı halde Bosna’ya seyirci kalan hükümeti rahatlattı. İşçilerin, memurların, yoksul halk yığınlarının, hak arama mücadelesinin üzerine senin ölü cesedini örttüler. İnan ki ölümün hükümete uğurlu geldi Uğur!

Otoriter Cumhuriyet’ten çok sesli demokrasiye bir türlü geçemeyen sistem sana minnettardır Uğur! Son yıllarda bayağı başı sıkışmıştı rejimin. Onun yılmaz bekçileri, bu ülkeyi öz halkının elinden kurtarmışlar, gül gibi geçinip gidiyorlardı. Demirbaş iktidarlarının canını sıkan “dandik hükümetleri” bir “darbeyle” yere seriyorlardı. Yüce soygun ve kutsal talanlarına ardına kadar açılan kapılardan girip işlerini bitiriyorlardı. Sistemin öz çocukları bile, adını “demokrasi” yerine “kleptokrasi” koymuşlardı. Sistemden beslenenler bile sistemi eleştirerek köşeye sıkıştırmışlardı ki, Hızır gibi imdadına yetiştin zavallı sistemin. Sayende bitkisel hayatını biraz daha uzattığı için, rejim sana minnettardır Uğur!

12 Eylül darbecileri sana minnettardır Uğur! Ölümün tam da 12 Eylül’cü paşaların cunta döneminde malı nasıl götürdüklerini ortaya koymak için, cuntanın Anayasaya yerleştirdiği geçici 15. maddenin kaldırılması tartışmalarına denk geldi. Ne tesadüf değil mi? Cunta liderinin “kızlarım için 750 bine aldım” dediği evlerin gerçek değerinin 250 ila 750 milyon olduğu, cunta üyesi kuvvet komutanlarından birinin F-16 alımında milyar dolarları bulan “usulsüzlük” yaptığı, bu paşanın eşinin İş-Kur ve Bağfaş adlı şirketler aracılığıyla yaptığı yolsuzluk; yine cunta üyelerinden bir başka paşanın oğluna aldığı düşük faizli “özel” kredi ve şaibeli ihaleler, darbecilerin başbakanı bir eski Paşa’nın hükümeti döneminde 200 milyar karşılıksız para bastırarak bunu kayıtlara geçirmeyip “Devlet Partisi” kurmak için kullanması… Bu madde kalkarsa, “rejimi kurtarmak” bahanesiyle yapılan darbelerin “soygunu sürdürmek” için yapıldığı ortaya çıkacaktı. Gözlerimle gördüm Uğur! Bilir misin, İzmir’de “Teleferik” diye şirin mi şirin yeşil bir tepe var. O tepenin çam ormanı eteğine 12 Eylül darbesini fırsat bilen üst rütbeli subaylar düzinelerce “villa-kondu” konduruvermişler; anlayacağın bir “arazi darbesi” bu, tabi ki vatan-millet aşkına. Evet Uğur, şimdi darbeciler de sana minnettardır.

İrtica çığırtkanı laikçi ve Kemalist militanlar da eminim ki “İyi ki öldün Uğur” temposu tutuyorlardır Uğur! Artık “irtica geliyor!” çığlıkları yalama olmuştu. Samimi Kemalistler bile inanmıyordu bu mavallara. Kitleleri sokaklara nasıl dökeceklerini, “cambaza bak” oyununda neyi kullanacaklarını onlar da şaşırmıştı ki, ölümün yetişti imdada. TRT’nin ana haber bülteninde sana ayrılan vıcık vıcık 45 dakikanın lafı mı olur Uğur! Onların hepsi ta yürekten seni “kurtarıcı” gibi alkışlayıp, içlerinden “İyi ki öldün Uğur!” diyorlardır.

Batmak üzere olan Cumhuriyet Gazetesi’nin patronları sana minnettardır Uğur! Adamlar sayende bir gecede servete boğuldular. Cumhuriyet Gazetesi, 70 binlere kadar düşen ve daha da düşeceği kesin olan tirajını sayende katlayarak 170 binlere çıkardı. Öldün diye bayram etseler haksızlar mı Uğur? Cumhuriyet Gazetesi’nin patronlarının, ölümün sayesinde ceplerine giren reklam paralarının ne kadar olduğunu biliyor musun Uğur? Ölümünle Cumhuriyet Gazetesi’ni mali krizden kurtardın, onlar sevinmesin de ben mi sevineyim Uğur?

Evet Uğur, görüyorsun ya, ölümün herkesi sevindirmiş. Söyle Allah aşkına, bu kadar yakınını sevindirmek için neden bunca bekledin?

Senin ölmene sevinemeyen, çünkü ölümünden sebeplenmeyen tek kesim İslami camiadır Uğur! Evet, garip ama gerçek bu: Mü’minler sevinemediler, çünkü senin ölümünden hiçbir menfaatleri olmadı, aksine zarar gördüler; değerlerine küfredildi, inançlarına hakaret edildi. Öz vatanlarında parya olduklarını yeniden acı bir biçimde hatırladılar.

Ölümünü herkes kendi hesabına kullandı. Kimileri, senin felaketinin üzerine kendi saadetlerini bina etti. Kimileri, ölümünü kalın bir yorgan gibi, kokuları çıkmasın diye üzerlerine çekti. Bazıları için ölümün bir can simidi, bazıları içinse “kendi gelen kısmet” idi.

Ama biliyorum Uğur, seni şimdi bütün bunlar değil, hayatın ve ölümün değişmez yasalarını koyan Mutlak Otorite’nin huzurunda vereceğin hesap ilgilendiriyor. Hiçbirimizin kaçamayacağı ve senin de kaçamadığın ezeli ve ebedi gerçek olan ölümün kollarında çıktın huzura, Allah’a hesap vereceksin.

Ben ve benim gibi hesabın zor olduğuna inananlar, her cana yandığı gibi senin için de yanar Uğur. Şimdi Huzur-u İlahi’de, hiç yaşamamış olmayı mı temenni ediyorsun, yoksa Kur’an’ın haber verdiği gibi “Keşke, toprak olup gitseydim” mi diyorsun? Kim bilir belki de, öldükten sonra dirileceğine iman etmemekle düştüğün dehşet yanılgı için hayıflanıyorsun?

Yazık oldu sana Uğur, tıpkı ruhları bedenlerinden çok daha hunharca katledilen birçoklarına yazık olduğu gibi. Birileri sefasını sürerken “ölümün”, sen cefasını çekeceksin. Yaşarken birilerinin pis işlerini gün yüzüne çıkarırdın, şimdiyse o ‘birileri’, seni pis işlerine ‘alet’ ettiler.

Duyuyor musun beni Uğuur!?”

( 25 Ekim 1999 )

Yorum Yaz