‘Krematoryum’u yeniden açmaya davet ediyorum

Bumin, “ölümlülerin cenaze törenlerini kendi bildikleri gibi tasarlamalarını kabule pek niyetli görünmediğim” kanaatinde.

Bu kanaate nereden ve nasıl vardığını çıkaramadım, kendisi de açıklamamış. Ama ben “Yuvaya Dönüş” başlıklı yazımda işin bu yanına hiç değinmedim. Belki de Bumin’in niyeti, işin bu yanına değinmem için bir ‘takılma’, bir ‘olumlu tahrik’ idi.

Şu iki önemli soruyu da, sanırım cevabımın peşinen “hayır” olacağı önyargısıyla ilave ediyor: “Ailenin yitik çocukları”nın hayatları gibi “yuva” dışında karşılaştıkları ölümlerinin de kendi başına bir anlamı yok mu? İnsanların bu yolda serbest olduklarını anlamak ve tanımak da gerekmez mi?”

Cevabım net: Elbette her insanın ölümünün kendi başına bir anlamı var! Elbette insanların son yolculuklarını seçmekte serbest olduklarını tanımak gerekir.

Hem aksi mümkün mü? İnsan bu, kalas değil ki? O hem fiziğin, hem metafiziğin konusu. Hem ona seçme hakkını varlığın sahibi vermiş. Bize ne oluyor?

Bırakın bunu kabule niyetli görünmemeyi, bizzat ben bunun tersi her uygulamadan şiddetli bir biçimde rahatsızlık duymuşumdur. Bunu birkaç vesileyle de dile getirdim. Daha geçenlerde bir sendikanın şube başkanının açıklaması üzerine, bir başka yayın organında, konu hakkında kaleme aldığım bir makale yayınlandı.

Benim asıl hazzetmediğim ve eleştirdiğim şey, bu konuda bu ülkede yaşanan ikiyüzlülüktür. Bu ikiyüzlülüğün herkesi ve her kesimi zor durumda bıraktığı kanaatindeyim. Ölümlüler cenaze törenlerini kendi bildikleri gibi tasarlamalıdır. Fakat bu hiç de böyle olmuyor. Ölümlünün biri ya Müslüman olmadığını ya da Allah veya ahirete inanmadığını açıkça dile getiriyor ve bunu da kamuoyuna deklare ediyor.

Peki böylesi bir durumda ölenin cenazesini ille de Müslüman gibi defnetmek, başta onun tercihine saygısızlık değil mi? Onun dirisine döve döve Müslüman namazı kıldırmaya çalışmakla, ölüsü üzerine namaz kıldırmak arasında ne fark var? Dirisine bir inancı dayatınca vaveylayı basacak olan çevreler, sıra ölülerine gelince aynı şeyi bizzat kendileri yapıyorlarsa, bunun adını ne koyacağız?

Bu saygısızlığı yapan da genellikle bu tür ölümlülerin ailesi ve dost çevresi. Belli ki bunlar için ölenin tercihinin hiçbir önemi yok. Hatta bazı örneklerden biliyoruz ki onun aksi yöndeki vasiyetinin de bir önemi yok. Başka hesaplar var.

Soruyorum: Bu düpedüz ikiyüzlülük değil mi? Bu memlekette “Niçin Müslüman töreniyle defnetmediniz?” diye bir tek kişiye baskı yapıldığı duyulmuş mu? Ama hem Allah’a inanmadığını kamuoyuna açıkça deklare edip hem de o kişinin cenazesini kılmaları için aynı Müslüman kamuoyunun önüne konulması ve sadece iman edenlere iman ettikleri ahirete bir uğurlama duası olan cenaze namazını “Hadi kılın” denilmesi, ne yaman bir çelişki?

Ölenin hayattayken yaptığı açıklamayı inkar edemeyeceğimize göre, geriye onunla taban tabana çelişen cenaze töreni kalıyor. Peki bu, ölenin cenaze törenini kendi bildiği gibi tasarlamasına engel olmanın daniskası değil midir? Onun bu konudaki serbestlik hakkını ihlal etmek değil midir?

Böyle birinin cenazesini kıldırmak istemeyen bir imamın (gönüllü biri çıkarsa, kıldırır) hakkını kim savunacak? Ölünün kendi tercihi dışında vakit namazı kılmak için camiye gelmiş cemaate “cenazeyi kılın” diye emrivaki yapmak, cemaatin inancına saygısızlık değil mi? Peki onların hakkını kim savunacak?

Nitekim Yargıtay eski Başkanı İmran Öktem’in (1904-1969) cenazesinde yaşanmıştı aynı şey. Öktem ölümüne yakın Adalet Yılı açılış konuşmasında Volter’in inancını tekrar ederek “Tanrı’yı insan yaratmıştır” demişti. Vakıa kendisi bir tanrıtanımazdı.

Tanrı’yı tanır ya da tanımaz, iman eder ya da inkar eder. Bu elbette kendi tercihidir. Zaten özgür iradeye dayanmayan iman iman değildir. O da özgür iradesiyle ate’liği tercih etmiş ve bunu da kamuoyuna deklare etmişti. Eğer tercihinde samimi ise onun bedenine Tanrı’ya ve ahirete inananlara özgü bir ritüeli dayatmak onun tercihine saygısızlık değil de neydi? Hadi, tahrikçilerinin gerçek kimliğini bilmediğimiz ve asla bilemeyeceğimiz cenazedeki taşkınlıklar, aşırılıklar ‘yobazlar’ın (!) işiydi. Ya “Allah’ı insan yarattı” diyen ve bunu da kamuoyuyla paylaşan birine ille de cenaze namazı dayatması ne işi? Samimiyet ve dürüstlük bunun neresinde? Tercihe saygı bunun neresinde? Bu da yobazlığın başka bir türü değil miydi?

Sıra asıl “davet”e geldi: Yetkilileri cumhuriyetin ilk yıllarında varlığını koruyan ancak daha sonra talep yokluğundan idare binasına çevrilen Zincirlikuyu’daki ‘krematoryum’u (ölü yakma yeri) yeniden açmaya davet ediyorum. Belki bu ikiyüzlülük böylece sona erer. Allah’a ve ahirete inanmayanların yakınlarının ille de cenaze namazı diye ısrar ederek ölülerinin tercihlerine saygısızlık yapmaları, bu sayede son bulur. Alternatif bir ‘cenaze törenine’ de yol açılmış olur.

Hem bu sayede emrivaki yapılan imamın da cemaatin de inanç hakkı korunmuş olur. Ben onların haklarını savunuyorum, onlar da samimilerse buyursunlar.

 

Yorum Yaz