“Erdemliler” hareketi ve tereddütler

Kim kendisini hangi isimle tanımlıyorsa, öyledir. Laik medyanın ahlaksızlıklarından biri de, insanlara ve yapılara giydirmek istedikleri imaja uygun isimleri takmaktır.

Sizin kendinize ne ad verdiğinizin onların nezdinde hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur; asıl olan onların size ne ad taktıklarıdır.

Taktıkları ada bakıp, sizi nasıl görmek istediklerini çıkarabilirsiniz:

“Yenilikçiler!”

Bu demek oluyor ki, size hem “yenilenmiş” hem de kendi camianızı “yenileyecek” bir misyon giydirmeye çabalıyorlar. Her zaman yaptıkları gibi, önce adınızın ne olduğunu sormadan, kendi zihinlerindeki adı takıyorlar, sonra da ne kadar yenilenip yenilenmediğini, ya da yenilenme imkanınızın olup olmadığını tartışıyorlar…

“Yenilikçi” adını takan da aynı kafa…

“Nesi yeni bunların?” diye döktüren de…

Önce size sormadan isim takarlar ve sırtınıza istedikleri gibi bir imaj geçirirler; sonra sizin o imaja ne kadar yakışıp yakışmadığınızı tartışırlar… Haince bir komplo bu…

Siz de bunu yerseniz, iş tamamdır; sizi teflerinin önünde şıngır mıngır oynatırlar… Bir gün yanılır yenilir de sizin asıl adınızın onların size giydirdiği ad olmadığını, sizin size özgü bir adınızın olduğunu hatırlarsanız, sizi ‘itlaf’ etmek için düğmeye basarlar. Ne de olsa “bir atı vurmak” cinayettir, eğer birilerini onun “kudurmuş bir at” olduğuna inandırabilirseniz, kimse sizin cinayetinize acımaz ve tartışmaz.

İşte imaj böyle oluşturulur ve böyle bozulur…

Sizin bu tuzağa düşmemeniz için, önce kendinize verdiğiniz bir isim, çizdiğiniz bir yol haritanız, edindiğiniz bir güzergah olması gerek. Yani, size ölümüne düşman olanların sizi tanımlamasına izin vermemelisiniz.

Sonra, kendi kimliğinizi açıkça deklare etmelisiniz. Müslümanlığınızı saklanacak bir ayıp gibi, bir cüzzam gibi taşıyorsanız, ondan utanıyorsanız, siz bir hiç olursunuz. Ondan sonra biz “Dini bir parti kurmuyoruz” diyebilirsiniz; böyle yaparsanız, bunun bir anlamı olur. Sizi anlaması gerekenler, anlarlar…

Yine bu tuzağa düşmemeniz için sizin inançlarınızla kan davalı olan kesimlerin size giydirmeye çalıştığı “cilalı imajın” kodlarını çözersiniz. Nedir bu kodlar? Başta “yeni” ve “yenilik” gelir.

Onlar “yeni” derken neyi kastetmektedirler? Siz onlara göre ne zaman “yeni” olursunuz? Onların “eski” dediği nedir? Onların tasavvurunda bu kavramların içi nasıl doldurulmaktadır?

Hepimiz biliyoruz ki, Nizam-ı Cedit’ten beri bu ülkede her “yeni” lafı, sonu koskoca bir hüsranla biten vahim bir yabancılaşmanın manipüle aracıdır. Bu halkın kollektif hafızasında, “yeni”nin, ihanetle eş tutulması boşuna değildir.

Haklı mıdır?

Elbette değildir. Her yeni niçin ihanet olsun? Aksine istikrarlı değişim, hayatın yasasıdır. Değişmeden gelişmek mümkün değildir. Fakat bu ülkede “yeni”yi savunur görünen Batılılaşmış seçkinin, aslında yeniyi değil eskiyi, hem de eskinin en sapık olanını savunduklarını kim inkar edebilir? Adem’i cennetten kovduran Şeytan’ın savunduğu günah kadar eski günahları, Nemrud’un savunduğu putlar kadar eski putları ve putperestlikleri, Firavun’un savunduğu tanrılık iddiası kadar eski sahte tanrılık iddialarını savunduklarını…

En “eskimez” olan iman gibi, İslam gibi, din gibi, Allah gibi, peygamber gibi, ahlak gibi, Kur’an gibi, dil gibi değerlerin de “eski” ilan ederek atmamızı telkin edenler de aynı mihraklar…

İşte bunun için bu halkın hafızasında “yeni” ihanetle eşdeğerdir ve refleksif bir tepki gösterir. O halde, kendilerine “Erdemliler” diyen yeni siyasi oluşumun, evleviyyetle kendilerine giydirilmeye çalışılan deli gömleğini yırtmaları gerek.

Eğer “hık-mık”la işi götürmeye kalkışacaklar, “O yaşasaydı bizim partiden olurdu” vıcık vıcıklığına düşeceklerse, bunun “yeni” bir tarafı yok; bu ülkede yağcılığın ve bu anlamdaki “sağcılığın” tarihi bin yıllara uzanır…

Gelen ağam giden “paşam” oportünizminin yeni olmadığı, bu işin kitabını yazan Machiavelli’den sorulabilir.

Şunu üzerine basa basa söyleyelim: Zamanı ve mekanı aşan eskimez değerlere sahip olmayanların “yenilik” iddiaları, suyuna tirit bir konformizmin batağına saplanmaktır.

“Erdemliler”, erdemlerinin kaynağına sadakat gösterdikleri oranda “erdemli” kalacaklardır. Onlara “yenilikçi” imajını giydirenler ise, varlığını o kaynağa pislemeye adamış kesimlerdir. Onların kendilerine giydirdikleri imaja gerdan kırmak yerine, ellerinin tersiyle ve onurluca ittiklerini göstermek zorundadırlar.

Yenilenmesi gereken şeyler var; bunu kimse inkar edemez…

İslamcıların şimdiye kadar ki siyaseti “karikatürel” bir üslup üzerine oturtuldu. Bu sadece yanlış değil, oldukça da itici ve komikti.

Üslup kesinlikle yenilenmeli ve yeni, yepyeni olmalı…

Dil yenilenmeli…

İslam’ın ve Kur’an’ın nezih kavramları olur olmaz yerde eskitilip sabıkalı hale getirilmemeli. Mesela partiye “cemaat”, politikaya “cihat”, politikacıya “mücahit”, oy vermeye “bey’at”, propagandaya “davet” adını vermek gibi…

Politikayı çalışma alanı olarak gören Müslümanlar yeni bir “politik dil” geliştirmeliler. Bu dilin tasavvuru tamamen ilahi referanslarımızın biçimlendirdiği bir tasavvur, formu ise-evet, hiç komplekse kapılmadan- “modern” olmalı. Ama züppece olmamalı.

“Özgürlük” derken, “adalet” derken, “hak” ve “hukuk” derken, “devlet” ve “millet” derken, “ahlak” ve “erdem” derken, bu çok temel kavramların içini hangi tasavvurla doldurduğunuz önemli.

Yorum Yaz