Fazilet çizgisi Türkiyeleşti mi?

Yaklaşık 30 yıllık geçmişe sahip olan “yekpare” bir tecrübeden söz ederken, onu kendine has duruşu olan bir “çizgi” olarak ele almak, daha doğru sonuçlara ulaşmamızı kolaylaştıracaktır.

33 yıllık Abdülhamit dönemini dışta tutacak olursak, son 150 yıldır ülkenin rotasını tayin eden Batıcı kadrolar, hiçbir alanda gelenek oluşumuna izin vermediler. Bu nedenle, bu ülkenin batılılaşma tarihi, birbirini sıfırlayan milatların, kırılmaların, yırtılmaların tarihidir. Şu geldiğimiz nokta, insanvari akıllı bir yürüyüşün değil, çekirgevari amaçsız ve mantıksız sıçrayışların eseridir. İşte bu nedenle FP çizgisini, ne II. Meşrutiyet’in lanetli çocuğu İttihadı Muhammediyye Cemiyeti’ne, ne de Cumhuriyet’in prematüre çocuğu İslam Demokrat Partisi’ne eklemleyebiliyoruz.

Gazetecilerden birinin sorusu üzerine, FP’nin emanetçisi Recai Bey’in ağzından duyduğumda hem gayri ihtiyari “hadi bakalım!” dediğim, hem de “sonları benzemesin!” temennisinde bulunduğum, Fazilet Partisi’nin, Kazım Karabekir ve arkadaşlarının neredeyse hayatlarına mal olacak olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Fethi Bey’e kurdurulan fakat daha sonra kapattırılan Serbest Fırka ve tek parti yönetiminin tahtını görece sallayan (devirmediğini 29 Şubat süreciyle birlikte bir kez daha anladık) Demokrat Parti’nin bir devamı olduğu iddiasını da ihtiyatla karşılıyorum.

FP çizgisine gelenek ararken, çakıştırmakta hiç zorlanmadığım çizgi Türkiye idi. İstikametleri birbirine ters olsa da, bana iki çizgi arasında birçok benzerlikler var gibi geldi.

Türkiye, anayasasında “cumhuriyet” ve “demokrat” yazsa da, bunun kağıt üzerinde kaldığını periyoda bağlanmış darbelerinden anladığımız, ‘cumhur’suz bir cumhuriyete ve düdüklü bir demokrasiye sahip “derin” bir devletti.

FP çizgisi de, tüzüğünde “parti” yazan, fakat hep bir “cemaat” gibi yönetildiği için ne kelimenin tam anlamıyla parti olabilmiş ne de cemaat olabilmiş ‘parti’lerin çizgisiydi. Türkiye nasıl “derin devlet” yöntemini benimsemişse, FP çizgisi de “derin parti” yöntemini benimsemişti. Türkiye’nin derin devleti nasıl “la yuhti” ve “la yüs’el” kabul edilirse, FP çizgisinin derin yönetimi de “la yuhti” ve “la yüs’el” kabul edilirdi.

Türkiye, kendisini ele geçiren derin devlet sayesinde her tür muhalefeti varlığına yönelik bir tehdit olarak algılarken, FP çizgisi de, derin yönetimi sayesinde tıpkı Türkiye gibi her tür iç muhalefeti varlığına yönelik tehdit olarak algılayan bir paranoyaya tutulmuştu. Üniter devletin “bölünme” fobisi FP çizgisine de sirayet etmiş; neredeyse kendisini “üniter parti” ilan edip her özeleştiriyi bu fobinin etkisiyle “yıkıcı”, “bölücü” unsurların işi olarak görme noktasına gelmişti.

Tıp profesörü bir dostum, seçimler öncesinde bizzat yaşadığı bir olayı anlatmıştı. İllerine genel merkezden seçim stratejilerini belirlemek için gönderilen heyete, en yetkili isimler olarak parti politikasını eleştiri sadedinde bir şeyler söylemeye yeltenince, heyet içerisinde bulunan FP çizgisinin 80’ine merdiven dayamış demirbaş vekillerinden olan zat, bir gardiyan edasıyla bir yandan sustururken bir yandan da “Alın şunların isimlerini!” diye bağırmaktadır. Refah-Yol döneminde, davetli olduğumuz yemekli toplantıda, bakanlığıyla ilgili gönüllü kültür teşekküllerini güçlendirmesini önerdiğim bakan beyin, aksine, devletleştirmeyi savunmasını da Fazilet çizgisinin Türkiyeleşme hanesine yazmıştım.

Türkiye, bölgede ve dünyada hatırı sayılır bir güç olmanın çarelerini arama yerine içte ve dışta kendisine ha bire düşmanlar icat edip gölgesiyle savaşan bir muz cumhuriyeti görünümü verirken, FP çizgisi de Türkiyeleşerek bir “muz partisi” görünümü vermektedir. Sahi, bu ülkede ana muhalefet partisi var mı? Varsa ne iş yapar, bir bilen var mı?

Türkiye, 80’ine dayanmış cumhurbaşkanları ve başbakanlar eliyle yönetilmeyi bir marifet sayarken, FP çizgisi de aynı Türkiye’nin izini sürmekte bir mahzur görmemiş ve kendisini “Türkiye’nin Partisi” olmayı önerenleri ‘doğru anladığını’ bu şekilde göstermiştir. Türkiye’yi yöneten “necip Türk ihtiyarları”, genç nesilleri bir yandan “haydi aslanım”, “davran yiğidim!” yollu sıvazlamalarla gaza getirirken bir yandan da “beni geçene çelme takmak boynuma borç olsun” tavrını sergilemekte; FP çizgisi de benzer bir yöntemi uygulamakta bir beis görmemektedir. Formül bellidir: Dama çık, merdiveni çek. Sonrası kolay; “lider kolay yetişmiyor!” diye dövünen ağıtçılar tutarsın, olur biter.

“Dostlar demokrasicilik oyununda görsün” oyununu oynayan Türkiye’de meclis ve partiler dekor olarak kullanılırken, “dostlar particilik oynarken görsün” diyen Fazilet çizgisinde de, yetkili kurullar dekor olarak kullanılmakta.

Fazilet çizgisinin iddiası, Türkiye’yi Fazilet(li)leştirmekti.

Türkiyeleşmiş bir faziletle mi?

( 30 Temmuz 1999 )

 

Yorum Yaz