Feryadımı feryadınızın yanına koyun

Yazının “giriş” bölümünü şu dizelere ayırmama izin verin lütfen:

“Gören sanır ki safadan sema-ı rah ederem

Döner döner bakaram ku-yi yare ah ederem”

Bu ülkenin “yerlileri” inançlarından dolayı cefa çekiyor, “kovboylarsa” sefalarında. Yaralı yüreklerden kopan çığlıklar, birileri tarafından duyulup yaralar sarılacağına, daha çıktığı anda boğulmağa çalışılıyor.

Ülkeyi yönetme iddiasında olanlar, halkın ülke yönetiminde aktif bir özne olmasını istemiyorlar. Bunun için de sivil itaatsizliğin en küçük tezahüründen ödleri patlayacak kadar korkuyorlar. İnisiyatifin halkın eline geçme ihtimali onları deliye döndürüyor. Halka rağmen var olmayı siyasetlerinin temeli addeden güç odaklarının bu telaşını anlamakta zorlanmıyorsunuz aslında.

Bugün, son haftalarda Malatya’da yaşananlarla ilgili aldığım onlarca mesajdan birini okuyucularımla paylaşmak istiyorum. Aslında bu çığlık, bu ülkenin inançlı insanlarının ortak sesi! Dün Malatya, bugün Mersin, yarın bir başka yer; sancı aynı sancı, acı aynı acı. Bu acıyı yüreğinin derinliklerinde yaşayan insanlar, kovboylardan bir şey beklemiyor; onların beklentisi kendileriyle aynı değeri paylaşan “yerliler”; onun için de sitemlerini onlara yolluyorlar; buyurun:

“Hocam,

Size bu mesajı Malatya’dan yazıyorum. Akit’te yazdığınız “Ey Kavm” başlıklı yazınızı Malatya Polis Okulu’nun kapısı önünde tutuklanan yeğenimi beklerken okudum. Yüreğim kabardı, acım yaş olup gözlerimden kalbimin derinliklerine aktı…

Biz bunları hak etmedik. Biz böyle olmamalıydık! Üç-beş yaşlı ebeveynden başka kimsecikler yoktu, ne meclise gönderdiğimiz vekiller ne de alternatif din mucitleri. Sadece yüreği yanan biz veliler. … Şurası bir gerçek ki, Malatya’da hukuk iflas etti. BÇG mensupları işe el koydu. Yargı teşkilatı, emniyet teşkilatı, siyasi partiler ve hatta MİT dahi by-pas edildi. Ne ortada somut bir suç, ne de bir delil varken, insanlar yasadışı birilerinin emriyle göz altına alındı. Sadece 18 yaş altı çocuklar ve sağır-dilsiz bir vatandaş serbest bırakıldı. Her türlü hukuksuzluk ve zulüm işbaşında! İnsanlar ne yapacağını şaşırmış durumda. Dün gece iki vatandaş sırf ücretsiz Kur’an dersi veriyorlar diye gözaltına alındı.

Gözlerimizle gördük; önce taşladılar, bizzat taşlayanlar bir müddet sonra kalabalıktan adam toplamaya başladılar.

….

“Bizim artık gücümüz yetmiyor, sadece Allah’ın yardımını bekliyoruz. Desteğimizle bir yerlere gelen siyasilerimizi yanımızda bulamamak bizi kahrediyor. Dua bekliyoruz.”

Bir duyan bulunur!

Evet, bu çığlıkları birileri duymalı, ama kim?

Bu ülkenin yerlilerine karşı, ülkenin tüm yeraltı ve yerüstü kaynaklarını kullanarak manevi ve soykırıma yönelen “kovboylar”, bu feryadı duyarlar. Fakat onlar, feryat etmeyi de yasaklama yoluna giderek problemi “çözerler”

Menfaatlerini, bu ülkenin “kovboylarının” menfaatleriyle tevhid edenler, bu feryadı duyamazlar. Çünkü onlar, suç ortağıdırlar. Vicdanlarının üzerine örttükleri kalın perde, onları “kör, sağır ve dilsiz” yapmıştır, onlar ruhlarını satarak girdikleri bu yoldan artık “dönemezler”

Yerlilerle-kovboyların arasında, “arafta” duran “melezler” de bu sesi duyamaz. Onlar Mesnevi’deki temsilde olduğu gibi, güvercin olmaktan çıkmış fakat karga da olamamış, “her taraf” olmak istemiş fakat sonunda “bertaraf” olmuş tiplerdir.

Bir de, kendisini kıyasıya döven zorbaların elinden kurtulamayınca “Bir Allah’ın kulu yok mu?” diye bağıran mazluma, “Var amma gelemez!” diyen zavallı konumunda olanlar var ki, aslında çoğumuz işte bu kategoriye giriyoruz. Çünkü beden ülkemizin başkenti olan yüreğimizde iman iktidarda değil. Onun için de, iman dile-dudağa, göze-kulağa, ele-ayağa, derman ve ferman olarak yürümüyor. Onun için “Var, amma gelemez” kabilinden duruyor. Duyuyor, fakat duymazdan geliyor. Kimisi duyuyor, acısını ve sancısını da duyuyor, fakat elinden bir şey gelmiyor.

“Peki, mazlumların ve mağdurların çığlığını kim işitecek?” dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Benim buna verilecek cevabım hazır; hem de kesin ve net:

Onlar çığlıklarını gök kubbeye salmaya devam etsinler.

Mutlaka bir duyan bulunur.

İnanın buna.

( 24 Mayıs 1999 )

 

Yorum Yaz