Fetvalarla savaş

Önce Batı Şeria’da toplanan Hahamlar fetva yayınladı.

İlaf haber ajansının verdiği bilgiye göre bu fetva, Yahudi hahamların icmaını ifade eden bir fetva idi. Fetvayı dünya medyasına taşıyan muhtevasıydı. Söz konusu fetvaya göre, Tevrat, savaş sırasında kadın ve çocukların öldürülebileceğini söylüyordu. Dolayısıyla İsrail ordusunun Filistin ve Lübnan’daki sivillere yönelik saldırılarında dini açıdan hiçbir mahzur yoktu. Hatta bu saldırılar artarak sürmeliydi. İşte mezkur fetvadan bir bölüm:

“Tevrat, savaş sırasında kadınların ve çocukların öldürülmelerini caiz görmektedir. Gazze’de ve Lübnan’da kadınlara ve çocuklara acıyanlar, İsrail’deki kadınlara ve çocuklara vahşi bir gözle bakıyorlar demektir.”

İnsanlığın tüm zamanlar ve mekânlardaki değişmez değerlerini temsil eden İslam’ın yoldan çıkarılmış bir versiyonu olan Yahudi ilahiyatını bilenler, hahamların bu icmaının dayandığı yamuk tasavvuru iyi bilirler. Önce bu fetvanın dayandığı tahrif edilmiş (bunu rahatlıkla diyebiliriz, çünkü hiçbir vahiy masumu öldürmeyi emretmez. Bu pasajı Kur’an’a arz ettiğimizde, Kur’an’da reddeder) Tevrat pasajını alalım:

“Her şeye rağmen Rab diyor ki: İsraillilere yaptıkları kötülüklerden dolayı Amalek halkını cezalandıracağım. Çünkü Mısır’dan çıkan İsraillilere karşı koydular. Şimdi git, Amaleklilere saldır. Onlara ait her şeyi tamamen yok et, hiçbir şeyi esirgeme: Kadın, erkek, çoluk, çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hapsini öldür.” (Samuel, 15/2-3)

Bu fetvaya imza atan yamuk tasavvur, doğuştan ve asla aşılamaz bir “biz ve diğerleri” ayrımına dayanmaktadır.

“Diğerleri”, yani “öteki”. İbranca’da “goyim” bu anlama geliyor.  “Yahudi olmayanı” ifade ettiği gibi, “kafir”, dolayısıyla kafirin müstehak olduğu her şeye müstehak, Yahudi’nin ehak olduğu her haktan mahrum olmaya müstehak, bir adım ileride “Yahudi’ye kul köle olmaya mahkum” vurgusu kazanıyor.

Yahudilikte Hıristiyanlıkta olduğu gibi misyonerlik, İslam’da olduğu gibi davet yok. Çünkü bir tarihten sonra baskın yorum haline gelen görüşe göre, İbrani kanı taşımayan Yahudi de olamaz. Bu yüzden Yahudilik “etnik merkezli bir akide”dir.

Keskin bir ayrımla yetinmeyip “ötekini” ontolojik olarak aşağı ve doğuştan kaybetmiş zavallılar olarak görünce yukarıdaki türden fetvalar vermek işten değil. Mademki, tahrif edilmiş Kutsal Kitap’ta “sana kulluk etmeyen millet ve ülke yok olacak” (İşaya, 60/12) denilmişti, gereği yapılmalıydı.

Allah’ın İsrailoğulları’nı Tevrat vahyinin indiği çağda dünya milletleri arasından vahyi hayata taşıma görevi yükleyerek seçmesi, Kur’an’da da vurgulanır. Tevrat’ın da tasdik ettiği gibi, bu bir “sınav” ve “sorumluluk” seçimidir (Amos, 3/1-2). Fakat Yahudileşen İsrailoğulları bu sınav ve sorumluluk seçimini doğuştan bir ayrıcalığa dönüştürdü. Sonuçta, “seni sevmeyen”, dahası “sana baş eğmeyen” çocuk, kadın ve ihtiyar da olsa ölsün noktasına ulaşıldı.

Oysaki kendilerine gönderilen peygamberlerden Hz. Yeremya, onların bu sapmalarını daha o günden reddediyor ve yüzlerine beraber şu gerçeği haykırıyordu:

“İşte siz faydasız sözlere bel bağlıyorsunuz. Çalmak, adam öldürmek ve zina etmek ve yalan yere yemin etmek ve Baal’e buhur yakmak ve bilmediğiniz başka ilahların ardınca yürümek, bütün bu pis işleri yapmak için de gelip adımla çağrılan bu beytte önümde duruyor ve “kurtulduk” diyorsunuz, öyle mi? Adımla çağrılan bu beyt sizin gözünüzde haydut ini mi oldu?” (Yeremya, 7/8-11).

Yeremya peygamberin reddettiği, İsrailoğulları’nın “kutsal ırkçılık” anlamı yükledikleri “seçilmiş topluluk” düşüncesiydi: “yüreğinden der: Ben sarsılmam ve hiçbir devirde felakete düşmem.” (Mezmurlar, 10/6) Der demesine de, böyle büyük laflarla ortalığı kan ve ateşe verdiği her seferinde, felaketin hem öznesi hem nesnesi olur.

Yahudi hahamların icma ile verdiği bu fetvaya karşı, İsrail ordusunun laik generalleri bir muhtıra vermediler. Bildiğimiz kadarıyla İsrail’in laik kesimlerinden de ciddi bir itiraz yükselmedi. Kimi Yahudi askerler, başlarında kippalarıyla, artık Filistinli ve Lübnanlı çocukları ve kadınları daha rahat öldürüyorlardır herhalde. Yahudi pilotlar Filistinli ve Lübnanlı ailelerin başlarına bomba yağdırırken, şimdi daha bir ibadet aşkı ve şevkiyle yapıyorlardır katliamlarını.

Bu Yahudi saflarında verilen fetva.

Bu savaşta bir de Müslümanlar safında verilen fetvalar var. Filistinli ve Lübnanlı çocukları ve kadınları fetva ile öldüren bu sınır tanımaz Siyonist güruha karşı “birlik olun” fetvası değil bu fetva. Suudi Arabistanlı Abdullah b. Cibrîn’in verdiği fetvada olduğu gibi, Sünni Müslümanlara “Aman ha aman, Hizbullah’ı İsrail’e karşı yalnız bırakın! Ona sempati beslemeyin! Destek olmayın! Onu kınayın!” fetvası.

Vahhabi Cibrîn, bu fetvayı Sünnilik adına veriyor. Bilmiyor ki, bizdeki mezhepçi holiganlar da bu akla ziyan fetvayı yayımlayan Vahhabi’yi ve onun mezhebdaşlarını Sünni saymak şöyle dursun, sapık olarak görüyor. Şu durumda, Güney Lübnan’ın Şii Müslümanlarını bombalayan İsrail ve onu tüm gücüyle destekleyen ABD, “hayırlı” bir iş yapmış oluyorlar. Bu hamakat şahikası fetva sahibine, “İsrail ve ABD’ye, “Bomba atıp kadın çocuk demeden Müslüman öldüren ellerin dert görmesin!” diye dua da edelim mi?” diye sorsak, ne cevap verirdi dersiniz?

Zalim yöneticilere elbise diken bir terzi, büyük İslam alimi İbn Mübarek’e “Onlara elbise dikmekle ben zalimlere yardımcı oluyor muyum?” der. “Hayır!” der İbn Mübarek, “Sana iğne iplik satanlar zalime yardımcı oluyor. Sen ise, doğrudan zalim olmuş oluyorsun!”

Dünün alimiyle bugünün zalim fetvacısını kıyaslarken, şu soruyu kendinize sormayı ihmal etmeyin: Sizce hahamların fetvası mı, Abdullah b. Cibrîn ve onun gibi düşünenlerin fetvası mı daha büyük felaket?

 

Yorum Yaz