Fitne nerede?

Ali Rıza Demircan hocanın yazılarından sonradan haberdar oldum. Yazıların konusu olan “kadının cemaatle namaza katılımı ve kadının kadına imameti” bahsinin son günlerde sık sorulması, meğer yazıların oluşturduğu gündemle ilgiliymiş.

Ali Rıza hoca konuyu enine boyuna ele almış ve müdellel bir biçimde ortaya koymuş. Bir din adamına düşen de budur. Yani, dini bir konuyu, hele bu konu ibadete giriyorsa, Kur’an ve sünnet ekseninde ele almak; Ahmed efendi şöyle dedi, Mehmed efendinin ilmihalinde şöyle yazdı yerine, Allah şöyle buyurdu, Rasulullah şöyle söyledi ve yaptı demek.

Bir konuda Allah ve O’nun Rasulü’nün hükmünü ortaya koyduktan sonra, gerisine ne düşer?

Ne düşeceği belli…

Dinde cehaletini itiraf etmek yetmez, öğrendiğiyle amel etmek düşer.

Kadının kadına imameti konusunun tartışılması bile yersizdir. Çünkü bu konuda aksine bir  delil zaten gösterilememiştir. Bilakis, hükümler umumidir ve onları erkeğe hasredecek bir delil  de yoktur. Kaldı ki, hadis ve sünnette (bu ikisi aynı şey değildir, her hadis sünnet koymaz) bu konuda bol bol delil ve uygulama mevcuttur.

İslam ilim tarihinde tartışılıp reddedilmiş olan husus kadının erkeğe imametidir. Çok özel şartlarda kendi erkek kölesine Hz. Peygamber’den namaz kıldırma izni alan Nesibe bt. Ümmü Umara hadisi hiçbir müctehit nezdinde umumi  bir hükme mesnet teşkil etmemiştir. Çünkü Uhud’da 18 yerinden yara alan bu yiğit sahabi kadın, kocasına değil kölesine imamlık yapmıştır.

Mezkur yazılarda bir bir sıralanan deliller sayesinde, bugünün İslam dünyasının hemen her yanında, kadınlar cemaat oluştururlar ve birbirlerine imam olurlar, olmalıdırlar da. Cumhur ulema ve fukaha da bu delillerle amel edilmesi yönünde görüş bildirmişlerdir.

Mesela gidin Mısır’a, gidin Malezya’ya, Endonezya’ya, Suriye’ye ya da Yemen’e… Hep aynı uygulamayla karşılaşırsınız. Caminin kadınlar bölümünde eğer kadınlar sonradan gelmişlerse, kendi aralarında cemaatle namazı eda ederler.

Peki, bu delillere rağmen bu genel görüşe aykırı görüş beyan eden ulema da var mıdır? Vardır, fakat azınlıktır. Peki, onlar neye dayanmışlardır?

 “Fitne” ön kabulüne.

Fitne ha? Sahi “mazannetu’l-fitne” neden hep kadındır da erkek değildir? Fitne tehlikesini biraz da erkeklerin gözlerinde ve gönüllerinde arasak olmaz mı?

Sözüm ona fitneyi önlemek için kadının ibadetine varana dek engel çıkaran ve bunda “kerahet” vehmeden âlimlerimiz (ki kerahet, bazı mezheplerin fıkıh usulünde hüküm olarak, asli bir delile dayanmak zorunluluğu olmadan, hüküm  sahibinin kanaatine göre “hoş görülmeyen şey” anlamı taşır) kimler?

Kimler olacak? Tabii ki erkekler. İyi de, bazı erkekler için kadınlar “fitne” kaynağıysa, pekala  bazı kadınlar için de erkekler fitne kaynağıdır.

Onları da camiden, cemaatten, imametten engelleyelim mi? Onları da “kerahet” hükmüne

dahil edelim mi?

El-hasıl, mesele dinle değil, kadına bakışla ilgilidir.

Kadının yüzünü peçeyle örtmesinin amir hüküm olduğu görüşünde olanlar da aynı gerekçeyi ileri sürmüşlerdir.

Kur’an ve sünnet kadının kişiliğini dişiliğinin önüne alıp onu kişiliğiyle topluma katma değer kılarken, gelenek hikmete uygun olan bu muhteşem illeti değiştirerek kadınla ilgili tüm hükümleri “fitne” gerekçesine mahkûm etti.

En güzel cevabı asrın allâmelerinden Musa Carullah vermiş zaten:

“Fakat fitne nerede? Havada fitne olmaz. Güneşin ışığında, bilginin aydınlığında fitne olmaz. Olsa olsa fitne erkeklerin gözlerinde, kalplerinde yahut dillerinde bulunur. İlle de tedbir almak gerekiyorsa, (muzır) erkeklerin gözlerine nikâb, kalplerine âdâb, dillerine ceza lâzım gelir.”

Yorum Yaz