Gandi, Mandela ve Tayyip ERDOĞAN

Kur’an’ın insan zihninde inşa etmeye çalıştığı hayat tasavvuruyla, modern insanın hayat tasavvuru neredeyse birbirinin tam zıddı.

Bu zıddiyet, Kur’an’ın insan hayatına ruhun ezeli, mazisi, geçici hâli ve ebedî istikbaliyle birlikte bir bütün olarak bakarken, modern zihnin insan hayatına sadece dünyadaki sınırlı yaşamın penceresinden bakmasından kaynaklanmaktadır.

İşte bunun için, aynı davranış biçimi, Kur’an tarafından inşa edilen bir zihin tarafından “istikbali kurtarmak” olarak nitelendirilirken, modern bir zihin tarafından “istikbali mahvetmek” olarak adlandırılabilmektedir.

Bir örnek olarak başörtüsüne yönelik sistematik saldırılara karşı insanların aldığı tavrı gösterebiliriz. Bu saldırıya karşı direnen veliler, modern zihin tarafından “çocuğun istikbalini karartma” gerekçesiyle pes etmeye çağrılırken, Kur ‘ani zihin tarafından yine “çocuğun istikbalini mahvetme” uyarısıyla direnmeye, pes etmemeye çağrılmaktadır.

Bu iki zihniyetin, kazanç ve kayba, başarı ve başarısızlığa, yüceliş ve alçalışa, değerli ve değersize bakışları da işte böylesine birbirine zıddır; mutluluk ve mutsuzluğa, saadet ve felakete, özgürlük ve tutsaklığa da öyle.

Güzel, soylu ve makam sahibi bir kadının birlikte olma teklifine, Hz. Yusuf “Rabbim! Hapsolmak, bunların beni çağırdığı şeyden çok daha hayırlıdır.” şeklinde cevap verirken, ne tür bir hayat tasavvuruyla düşünüyordu dersiniz? Böyle bir teklife “insanın başına ender konan bir devlet kuşu” ya da “kaçırılmaz bir fırsat” olarak bakan bir zihnin, Hz. Yusuf için ne diyeceğini merak etmez misiniz?

Modern zihin, Hz. Yusuf’un davranışını anlamakta nasıl zorlanırsa, çağın Yusuflarının davranış ve tavırlarını anlamakta da öylesine zorlanacaktır. Onun içindir ki, anlamakta zorlandığı fedakârca davranışların arkasında bir takım dünyevi gerekçeler aramakta, kendi istikbal tasavvurlarının Müslümanlar için de geçerli olduğunu düşünerek, gülünç iftiralara başvurabilmektedir.

Gerçekte, Yusuf gibi, hayatı ezeli mazisi ve ebedi istikbaliyle birlikte bir bütün olarak algılayanların, bu bütüncül algılayışlarının ödülü olarak “dünyaya” da sahip olduklarını görüyoruz.

Şu günlerde “medrese-i yusufiye”de birkaç üniversiteye bedel olabilecek dört aylık hızlandırılmış “hayat eğitiminden” geçen Recep Tayyip Erdoğan Bey’in hayat tasavvurunun da Hz. Yusuf’un hayat tasavvurundan farklı olduğunu sanmıyorum.

Geleceğe yönelik konuşmanın tüm risklerini üstlenme pahasına, açık yüreklilikle diyorum ki: Zaman, gergefinde bir lider dokuyor. O halde, sevgili Tayyip Bey’in de üzerine düşen çok şey var. Dün haberlerde bir soru üzerine, Tolstoy’un bir eserini okuduğunu öğrendim. Fakat ben, Tayyip Bey’in öncelikle Kur’an’ı metni ve mealiyle, mümkünse mücmel bir tefsiriyle baştan sona hiç olmazsa bir kez bitirmesini, bununla beraber sahih kaynaklara dayalı bir siyeri de baştan sona okumaya öncelik vermesini isterdim.

Zindan, insanı halktan uzaklaştırıp Hakk’a yaklaştıran bir mekandır; Üstad’ın ifadesiyle, “dünyaya kapalı Allah’a açık” bir mekan. Halk, çevre, aile, makam, şöhret, kimi zaman insanla kendi özbenliği, insanla Aşkın Hakikat arasına gerilen bir engel olmaktadır. Malum, kişinin ameli bilgisini aşamaz. Şu anda umut kıran lider pozisyonundaki insanların davranışlarından önce, o davranışların kendisinden kaynaklandığı bilgi birikimleri ve tasavvurları göz önüne alınmalı.

Gandi, cezaevinde geçirdiği her yılı bir üniversiteye bedel olarak niteler. Mandela, Aliya İzzetbegoviç yıllarını hapiste geçirdikten sonra davalarının sancağını göndere çeken isimler.

Tayyip Bey! Dost insan, şimdi içe doğru sefere çıkmanın tam zamanı!

( 31 Mart 1999 )

 

Yorum Yaz