Gençliğe sesleniş

Aklını kiraya vermeyen, ama aklını da putlaştırmayan; sorunlu değil, sorumlu; Ataların yolundan değil, sırat-ı müstakimden giden; taklitçi değil, tahkikçi bir gençlik..

KUR’AN NESLİ

Bismillahirrahmanirrahim.

Allah’a hamdolsun; insanlara genç kalma yeteneğini üflediği için.

Kutlu elçisine selam olsun; ‘bir ömrün her günü nasıl genç kalınır?’ sorusunun cevabını hayatıyla öğrettiği için.

Yediden yetmişe siz gençlere selam olsun.

Her insan gibi benim de hayalim vardı. Hayalim rüyam oldu. Rüyam duam, duam dâvam oldu. Dâvam dâvetim, dâvetim devletim oldu. Dâvam devlet kuşu oldu, geldi başıma kondu. Başıma konan o devlet kuşu Kur’an neslidir; yani sizsiniz. Göz aydınlığım, gönül sürurum oldunuz.

Mehmet Akif’in rüyası da buydu. “Asım’ın nesli” diyordu ya. “Asım’ın nesli”, aslında benim dile getirdiğim Kur’an nesli ile aynı idi. Bugün yaşasaydı da görseydi. O insan güzeli, o yüzyılın yüz akı, ne kadar sevinirdi kim bilir.

Kur’an nesli kimin projesidir? Ne zaman, kimlerle başladı?

Bu projenin sahibi, Kur’an’ın sahibi olan Allah’tır. Allah, yerde ve gökte olan her şeyi insanın emrine vermiştir. Peki, ya insanı kimin emrine vermiştir? İnsanı kendi emrine almış, kendine amade kılmıştır. Yani insanı eksene koyan biz değiliz, Allah’tır. “Eksende insan” ilkemiz, sadece bu hakikatin bir ifadesidir. “Eksende insan” demek, ‘insanı Allah’ın koyduğu yere koymaktır’.

İnsanı, mahlukatın eksenine yerleştiren Allah, insanın o yere layık olması için vahiyler ve peygamberler gönderdi. İnsan, Allah’ın büyük projesiydi, vahiy de insanın büyük projesi olmuştur. Vahiy insanı inşa edecek, insan da hayatı inşa edecekti. Kur’an, Allah’ın insan projesinin son sürümüdür. Bu projeye dahil olan ilk insan Abdullah oğlu Muhammed idi ve o, alemlere rahmet oldu. Alemlere rahmet olarak doğmadı. Lütfen, kimse Kur’an’a aykırı konuşmasın. “İman nedir, kitap nedir bilmeyen” (42:52) nasıl âlemlere rahmet olabilirdi ki? Evet, âlemlere rahmet doğulmaz, âlemlere rahmet olunur. Yüreğinizi, hayatınızı, akleden kalbinizi, varlığınızı Allah’ın arzusuna adarsınız, o zaman âlemlere rahmet olursunuz. Yoksa mı? Yoksa, âlemlere zahmet olursunuz.

Peygamberimiz, kendisini bu projeye adadı. 23 yıllık muazzam bir menkıbe yazdı. Projenin ömrü kadar yaşadı, proje kemale erdiğinde bu dünyayı terk etti.

Peki, proje sona erdi mi? Peygamber gitti, proje bitti mi? Sahibi Allah olan bir proje biter mi? Bitmez. Bitmedi, devam ediyor. Zira proje şahıslara bağlı değildi. Bu bir, alemlere rahmet olma projesiydi. Projeye sahip çıkanın kendisi de Allah’ın projesi olacaktı. Bunun altını çizelim: Kim Allah’ın projesine sahip çıkarsa, onun kendisi de Allah’ın projesi olur. Nitekim “sahabe” dediğimiz insanlar, Allah’ın projesine dâhil oldukları için büyüdüler, yıldızlaştılar.

Siz de Allah’ın projesine dâhil olmak istemez misiniz? Elbette istersiniz! Fakat sadece istemek yetmez. Kur’an nesli olmanın şartları var. Bu şartlar, aynı zamanda şu sorunun cevabıdır; “Nasıl bir gençlik”.

Nasıl bir gençlik?

  1. Şahsiyetli bir gençlik:

Hem cemaat içinde şahsiyeti yok edilip fason imalatın kurbanı olmayan, hem de egosunun pençesinde av olmayan bir gençlik. Görüyorum şimdi: sorgulamak yasak, soru sormak yasak, muhakeme etmek yasak, niçin’lerin peşine düşmek yasak. Dahası sana verilenin dışında kitap okumak yasak; farklı düşünmek yasak; faklı olmak bile yasak. Ama yaratılmış olmak farklı olmaktır. Bu Allah’ın sünnetidir. Siz gelin de bunu anlatın. Zannedersiniz ki, sipariş üzerine bir atölyede fason imalat yapılmış. Hepsi birbirinin burnundan düşmüş, hepsi birörnek, hepsi seri imalatın ürünü…

Bakıyorsunuz, dişleri tırnakları çekilmiş, aslan postunun içinde ‘mee’ diyen bir hilkat garibesi. Bu mu genç? Gençlik bu mu? Hangi genç ona imrenir? Hangi genç onun arkasına düşer? Hayat bu mu? Hayatta bunun bir karşılığı var mı?

Kendimizi kandırmayalım, birbirimizi aldatmayalım. Allah’ın arslan yarattıklarının dişlerini tırnaklarını sökerek çakalların arasına bırakmak, onları terbiye etmek değil, savunmasız bırakmaktır. Bir de şu: Hayatımızın tamamını biz yönetemeyiz. Yok böyle bir şey. Var mı aranızda böyle olan? “Ben, çocuklarımın hayatının tamamını yönetiyorum” diyebilen var mı? Onu geçin, “Ben kendi hayatımın tamamını yönetiyorum” diyen biri var mı? Bu, kişinin kendi kendisine söylediği en tumturaklı yalandır. Uslandırmak için hayatın her alanını kontrol etmeye kalkışmak uslandırmaz, usandırır. Hem karşısındakini usandırır, hem kendisi usanır. Çünkü kaldıramayacağı yükün altına giriyor.

  1. Aklını kiraya vermeyen, ama aklını da putlaştırmayan bir gençlik:

Ne, sürüleşmenin adını ‘itaat’ koymuş, ne de serseriliğin adını ‘özgürlük’ koymuş bir gençlik! Farklılığın farkında olan, farklılığı ayrıcalık değil ‘emanet’ bilen, –altını çiziyorum- farklılığı ayrıcalık değil ‘emanet’ bilen, ait olduğu bütünün değerini fark eden bir gençlik! “İçgüdülerini yönettiğin kadar özgürsün” diyen bir gençlik! Ruhun üçüzleri olan ‘akıl, irade ve vicdan’ üçlüsünü, aktif ve aktüel olarak kullanan bir gençlik!

İnsanlık tarihinde ‘akıl ve irade’ hiç bu kadar değerli olmamıştı. İnsanlık tarihinde akıl ve iradenin fiyatı hiç bu kadar pahalı olmamıştı. Niye? Eskiden insanlar günahın ayağına giderdi, şimdi günah insanların ayağına geliyor. Günah size bir tık kadar yakın. Dünyanın tüm fikirlerine ulaşmanız için parmağınızı oynatmanız kafi. Tüm doğrularına ve tüm yanlışlarına… Hakka ve batıla… İmana ve küfre… Soruya ve cevaba… Takvaya ve fücura… Eğer iradeniz güçlü değilse, eğer seçip ayıklama yetiniz gelişmemişse, eğer çalışan bir aklınız yoksa, eğer aktif bir vicdana sahip değilseniz, nasıl çıkarsınız bu cangılın içinden? Ey anneler, babalar, size sesleniyorum: Yasaklarla mı? Yasaklarla adam adam olsaydı yeryüzünün en azılı diktatörleri adam yetiştiren adam, en baskıcı rejimleri en ideal kurum olurdu.

  1. Sorunlu değil, sorumlu bir gençlik:

Takvayı sorumluluk bilinci olarak anlayan, takva dışında hiçbir ‘üstünlük ölçüsü’ tanımayan, Allah’a, insana, yere-göğe, toprağa-suya, kurda-kuşa hakkını veren bir gençlik! Kâğıt isteyince kalemi de getiren, süpürge isteyince küreği de getiren bir gençlik! Secdeye alnı ile birlikte egosunu da koyan; ‘Kim var?’ denilince sağa sola bakmayan, ‘ben varım’ diyebilen bir gençlik. Kellesi koltuğunda değil -kelle koltukta lazım olsaydı, Allah onu orada yaratırdı- kellesi omuzlarının arasında olan, aklı başında bir gençlik! Sloganların peşinden değil, ilkelerin peşinden giden bir gençlik! Kariyer planlaması yapan, ama Allah’sız bunu yapmayan, Allah’sızlığın anlamsızlık olduğunu bilen bir gençlik! Görünmek için değil, olmak için çırpınan bir gençlik! ‘İmaj her şeydir’ diyen haz ve hız çağına inat, ‘olmak, her şeydir’ diyebilen bir gençlik. ‘İnsan görünmek için değil, olmak için yaratıldı’ diyen bir gençlik!

Hakk’ın hatırını, her hatırın üzerinde tutan bir gençlik! Hakikatin sahibi değil, hakikatin talibi olduğunu bilen bir gençlik! Bakın! Başımıza ne geldiyse, kendisini hakikatin sahibi zannedenlerden geldi. Tekfircilik, fanatizm, entegrizm, radikalizm ve holiganizmin tüm çeşitlerinin arkasında bu hastalık yatar. Kendisini hakikatin sahibi sananlar, ‘hakikate’ babasının malı gibi davranırlar. Oysa el-Hakk olan Allah’tır ve hakikatin mülkiyeti sadece Allah’a aittir. Sen, sadece hakkın talibi olabilirsin. Şu sağda solda taraftarlarına cennet bahşedip hasımlarını cehenneme yuvarlayanların tümü bu hastalıkla maluldür. Kendilerinden olmayana hayat hakkı vermeyenler, yüreği engizisyon mahkemesine kesmiş tipler bunlardır. Tanrı’nın yargıcı gibi davranan tipler bunlardır.

  1. Ataların yolundan değil, sırat-ı müstakimden giden bir gençlik:

Kınayıcının kınamasına aldırmadan, Hakk’ın yolundan giden, ama önce hak yolun ne olduğunu ‘El-Hakk’ olan Allah’tan öğrenen bir gençlik! Kendi yürüdüğü yolu en doğru yol zanneden değil, ‘Hak yol acaba hangisi?’ diye alın teri, yürek teri, zihin teri döken bir gençlik. Buna rağmen, yine de akıbeti hakkında endişe taşıyan bir gençlik.

Hem Allah yolunda yürüyen, hem de kendisine “Kurtuldun mu?” diye sorulduğunda, “Bilmiyorum, orada belli olacak” diyecek kadar haddini bilen bir gençlik!

  1. Taklitçi değil, tahkikçi bir gençlik:

Niçin’leri, nasıl’ların önüne koyan, fakat cevabını bulduğu nasılları-niçinleri de hayatının temeline koyan bir gençlik!

Merakı tarafından yönetilen değil, merakını yöneten ve onun hakkını veren; soruları, ‘laf olsun, torba dolsun’ diye sormayan bir gençlik. “Sormazsam ölürüm” diyeceği soruları olan ve onların cevabını bulmak için gerekirse ölümü göze alan bir gençlik! Sormazsam ölürüm diyeceği soruların cevabını bulunca da, “Sorularımın cevabı için ölürüm” diyen bir gençlik!

  1. Aşk-Adanmışlık-Aidiyyet (3A) sahibi bir gençlik:

Tutkunun adını ‘aşk’ koymayan, sevgiyi günahla zehirlemeyen bir gençlik!

Kara sevdanın değil ‘ak sevdanın’ peşinde koşan bir gençlik!

Sevginin ömrünün ‘sevilenin ömrüne bağlı olduğunu’ bilen ve sevgiyi ‘el-Vedûd’ olan Allah’ın emaneti sayan bir gençlik!

Hevasına değil, ‘davasına’ adanan bir gençlik! Adanmayanların aldanmaktan başka çaresinin olmadığını bilen, ya Hanne gibi adayan, ya Meryem gibi adanan, ya da Zekeriyya gibi adananlara bahçıvan olan bir gençlik! Tarihin büyük adanmışları olan nebilerin izinden yürüyen bir gençlik.

Sürgün edilirken kendisine uzanan harçlığı geri çevirip, -ki hiç parası yokmuş-, “Beyim, beyim! Koy o parayı cebine. Arslan nereye giderse, avı da oraya gelir” diyen 19. yüzyılın yüz akı bir adanmış gibi, yiyeceğinin peşinden koşan değil, avını peşinden koşturan bir gençlik.

İdama götürülmeden önce modern firavundan özür dilemesi istenince, “Bir mazlum, bir zalimden asla özür dilemez!” diyen 20. yüzyılın adanmışı gibi, yolu satmayan, yola yatmayan, yolda havlu atmayan, yolda koşmak dururken yol üzerine nutuk atmayan bir gençlik!

Adanmanın kabul olmuş bir dua olduğunu bilen bir gençlik! İlk Kur’an nesli olan sahabe toplumunun bir adanmışlar kuşağı olduğunu anlayan bir gençlik!

Aidiyetin sahte özgürlükten bin kat daha değerli olduğunu bilen bir gençlik. Aidiyet değerli olmasaydı, yılkı atları atların en değerlileri olurdu. Atların en değerlisi eğitilmiş atlardır. Çünkü eğitilmiş atların aidiyeti vardır. Zira bir seyisi var.

Atın eğitime ihtiyacı olduğunun bin katı insanın eğitime ihtiyacı vardır. Ve aidiyet kişilere değil ilkeleredir.

Ağaç olmak isteyen her çekirdeğin mutlaka bir yere ait olması gerektiğini bilen bir gençlik! Özgürlüğü aidiyetin karşısına yerleştirmeyen bir gençlik! Serseriliğin ve sorumsuzluğun adını ‘özgürlük’ koymayan bir gençlik! Daru’l-Erkam’ın bir aidiyet okulu olduğunu bilen bir gençlik.

  1. Ufuk-Uyum-Umut (3U) sahibi bir gençlik:

Birbirinin ve insanlığın umudu olan; insanlığa Duha ve İnşirah Suresi olan bir gençlik!

İnsandan Duha Suresi mi olurmuş? Olur ya! Olmaz mı? Duha Suresi umut suresidir. İnşirah Suresi umut suresidir. Bunlar motivasyon sureleridir.

Unutmayın, ‘umut kalbin duasıdır’. Yolcuyu bekleyenler, niyetleriyle yolcuyu yola çıkarırlar. Yolcuyu bekleyin ki, beklediğiniz yolcu yola çıksın.

Unutmayın ki ‘birleşmiş niyyetler’, ‘Birleşmiş Milletler’den daha güçlüdür. O zaman, niyetlerinizi birleştirin ki Birleşmiş Milletler’den daha güçlü bir organizasyonunuz olsun.

Kur’an nesli için öyle bir umut biriktirin ki, yolcu yola çıksın. Yusuf, kuyudan çıksın.

Unutmayın, ararsanız, aradığınız da size arar. Özlerseniz, özlediğiniz de sizi özler. Severseniz, sevdiğiniz de sizi sever. Siz aradığınız için bulmazsınız. Fakat siz aradığınızda, aradığınız da sizi aramaya başlar. İşte o zaman ‘buluşursunuz’.

Uyumun, vahdetin çekirdeği olduğunu bilen bir gençlik. Vahdetin farz, tefrikanın haram olduğuna inanan bir gençlik! İslam Birliği idealinden asla vazgeçmeyen, ‘herkesin bir rüyası var, benim de rüyam bu olsun’ diyebilen bir gençlik! “Herkesin bir ütopyası varsa, varsın bu da bizim ‘ütopyamız’ olsun” diyebilen bir gençlik.

Hayali ve rüyası olan bir gençlik! Hayalini aklının, rüyasını kalbinin duasına dönüştüren bir gençlik!

Çağın hastalığı olan yüzeysellik ve sığlıktan, şeytandan kaçar gibi kaçan bir gençlik! Ey genç, senin ufkunda Allah olursa, Allah’ın ufkunda da sen olursun!

  1. Pasif değil, aktif iyi bir gençlik:

Pasif iyiler, aktif kötülerin teşvikçisidir. İyilerin pasif olduğu yerde kötüler aktiftir. Nebi’ye gelen “kalk ve uyar” emri, ‘pasif iyilikten aktif iyiliğe geç’ emridir. Hem genç, hem de pasif… Nasıl olacak bu? Sahi bir genç bunu becerebilir mi? Pasifse niye genç, gençse niye pasif?

Yük olmayıp, yük alan bir gençlik! Yükünü ilahi emanet bilen bir gençlik!

  1. Kusursuz değil, kusurunu bilen bir gençlik:

Kusursuz gençlik istemiyoruz. Kusurunu bilen gençlik istiyoruz. Adem günah işledi, İblis de günah işledi. Adem, günahını itiraf ettiği için adam oldu. İblis, günahını savunduğu için şeytan oldu. Tercih sizin. Günahsız olan değil, tevbe etmeyi bilen bir gençlik!

  1. Yunus Peygamber gibi tevbe edebilen bir gençlik:

Ondan Allah’tan başka kulluk etmeye layık hiçbir varlık olmadığını, her tevbenin tevhid ile başlaması gerektiğini öğreniyoruz. “Ben zalimlerden oldum” diyor, kim söylüyor bunu? Hz. Yunus. Hz. Yunus’un günahı ne? Zalim kavim kendisini dinlemiyor, o da çekip gidiyor. Bunun için Yunus kendisini suçluyor. Oysa suç yüzdesini adil dağıtsaydık, Yunus’un suçu kavminin suçuna oranla yüzde kaç olurdu? % 1 bile değil. Ninova’nın suçu da % 99. Ama Yunus Ninova’yı suçlamıyor, kendisini suçluyor. Ninova’yı suçlasaydı, Yunus nebi tevbe etmiş olur muydu?

Bu ümmet bindörtyüz yıldır yaptığı büyük hatalardan dolayı, tevbe etmek yerine hep başkalarını suçladı. Muhalif mezhep suçlu, Farslar suçlu, Türkler suçlu, Haçlılar suçlu, Moğollar suçlu, şimdi de Batılılar suçlu. Ya sen! Sen bir meleksin; yunmuş yıkanmışsın. İşte ümmetin 1400 yıllık tarihinin özeti bu. 1350 yıl önce olmuş Kerbela olayından bile birbirinin canına kastedecek kadar kin üretebilen bir damarımız var bizim.

Başkasını suçlayan kendisini değiştiremez. Bu ümmet bunun için kendisini değiştiremiyor. Çünkü hep ötekini suçluyor. Onun için bu ümmet tevbe edemiyor. Şu halimize baksanıza! Kendi etini yiyen bir idrak hastası gibiyiz. Kendi coğrafyalarımızda kendi etimizi yiyoruz, farkında mısınız? Ondan sonra da sevmediğimiz, suçladığımız adamlar “Neden yardıma koşmuyor?” diye bir de sitem ediyoruz. Şu paradoksa bakar mısınız? Düştüğümüz gülünç duruma bakar mısınız?

Mezhep kavgaları, kavim kavgaları, ırk kavgaları, saltanat kavgaları, güç ve servet kavgaları… Ne bu kavgalar? Nereye kadar? Ne yapacaksınız bu kadar gücü Allah aşkına? Bırakınız da güç Allah’ın olsun. “Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır”. Sen kulluğunla iftihar et.

Daha çok olsun, en kalabalık benim cemaatim olsun, en güçlü, en büyük ve en nüfuzlu benimki olsun… Ne yapacaksın? Farkında mısın; girdiğin tekâsür krizinde boğulacaksın! “Çoğaltma tutkusu, kabirleri ziyarete varıncaya kadar sizi yedi bitirdi” diyor Kur’an. İşte bu “tekâsür krizi”dir.

  1. Zaaflarını, meziyetlerini ve acılarını yönetebilen bir gençlik:

Zaafını yöneten bir gençlik, zira yönetilen bir zaaf meziyete dönüşür; yönetilemeyen bir meziyet ise zaafa dönüşür.

Sevgiyi yöneten bir gençlik! Yönetilemeyen sevgi, tutkuya dönüşür. Merhameti yöneten bir gençlik! Zira, yönetilemeyen merhametten mazarrat doğar.

Bizim merhametimizi düşmanlarımız yönetiyor, farkında mısınız? Şu anda yeryüzünde İslam ümmetinin merhametini düşmanları yönetiyor. Ne yapıyorlar? Gidiyorlar, bir yerde yangın çıkarıyorlar. Biz o yangını söndürmek için tüm gücümüzle koşuyor ve söndürüyoruz. Bir de bakıyoruz ki, falan yerde bir yangın daha çıkarmışlar! Hep beraber onu söndürmeye koşuyoruz, bir de bakıyoruz ki falan yerde bir başka yangın daha… Adamlar bizim merhametimizi hem sömürüyor, hem de yönetiyorlar. Bu sevinilecek bir şey mi? Bununla da övünüyoruz! Eğer övüneceksen, adamlar yangın çıkarmaya giderken, sen onlardan önce oraya var. “Size burada ekmek yok!” de. Stratejik bir aklın olsun. Onun kötülüğü planladığı kadar sen iyiliği planla. Sen onlardan akıllı ol!

  • Zaferi yöneten bir gençlik: Yönetilemeyen zafer hezimete dönüşür.
  • Yenilgiyi yöneten bir gençlik: Yönetilen bir yenilgi zafere dönüşür.
  • Öfkesini yöneten bir gençlik: Yönetilen öfke direnişe dönüşür.
  •  Korkusunu yöneten bir gençlik: Yönetilen korku tedbire dönüşür.
  •  Acılarını yöneten bir gençlik: Yönetilen acılarımız ‘hocalarımız’ olur.
  1. Kur’an’ı imam bilen bir gençlik:

Kur’an’ı mushafın önüne, anlamayı telaffuzun önüne, tertili tecvidin önüne koyan bir gençlik! Kur’an’ın üstüne başka bir kitap koymayan bir gençlik! ‘Kur’an’ın yetersizliği’ sakat düşüncesinden kaynaklanan ve hadisi/sünneti Kur’an’a ortak koşmayan bir gençlik! Kur’an’a en büyük zulmün, onu mezarlığa hapsetmek olduğunu bilen bir gençlik! Kur’an’ı mehcur/yalnız bırakmayan bir gençlik! Kendisi ve davranışlarını Kur’an’a arz eden bir gençlik! Din adına bildiği her şeyi Kur’an’a arz eden bir gençlik! Ahlakı Kur’an olan, Allah Rasulü’nün mubarek örnekliğini doğru anlayan ve hayata taşıyan bir gençlik!

  1. Kur’an ile birlikte, tabiat, insan ve olaylar kitabını okuyan bir gençlik:

Fizik ilmi ile tefsir ilmini birbirinden ayırmayan bir gençlik! Taşın da ayet olduğunu, Kur’an’ın birimlerinin de ayet olduğunu bilen ve inanan bir gençlik!

Siyasi ve güncel olaylar karşısında söyleyecek sözü ve duruşu olan bir gençlik! Kur’an’ın tabiatıyla, tabiatın Kur’an’ını birlikte okuyan bir gençlik!

Büyüklere çağrım var!

Büyükler; gençlere güvenin, potansiyellerini küçümsemeyin! Gençlerin, ‘genç’ olduğunu unutmayın! Onların önünde değil, arkasında durun! Kusurlarına bakmayın! Onların zamanının, sizin zamanınızdan farklı olduğunu bilin! Onları hoşgörün, hata yapmalarına izin verin! Siz de bir zaman hatalar yapmıştınız, hala da hatalar yapıyoruz. Büyüdük de hata yapmaktan masun mu olduk?

Gençlere çağrım;

Gençler; büyüklerinizi bağışlayın, küçüklük sizde kalsın.

Başkalarını eleştirmede çok başarılısınız. Eğer kendinizi de eleştirebilirseniz, bu başarınız taçlanmış olacaktır, hiç denediniz mi? Kendinize güvenin, bu müthiş bir sermayedir. Fakat bu güven patlamasıyla etrafını tahrip ettiğinizi, güveninizin sizi bir canlı bombaya dönüştürdüğünü ne zaman fark edeceksiniz? Egonuza ve içgüdülerinize asla güvenmeyin. Bu bir iflastır.

Büyüklerinizin size başkalarını örnek göstermesinden ‘kıl’ oluyorsunuz. Bunu biliyorum. Fakat ‘kıl’ olduğunuz şeyi büyüklerinize siz yapıyorsunuz, farkında mısınız?

Kur’an gençliği!

Verme kültürü gittikçe yok oluyor. ‘Vermek’ bir varlık işi değil, vermek bir alışma işidir. Her genç her ay en az 1 lira infak etmeli. Akabe Gençlik Platformu! Bunu planlayın! Özel ‘İnfak Birimi’ kurun! Bunu mutlaka planlayın! Her genci vermeye alıştırın! Veren insan sayısı giderek azalıyor, farkında mısınız? Müslümanların varlıkları arttıkça verenleri azalıyor. İnfakı ahlak haline getirmek lazım.

Kur’an Gençliği!

‘Çalışan Genç’ biriminizle, fütüvvet ruhunu yeniden diriltin. Bize kârı paylaşan değil, ecri paylaşan uluslararası bir teşkilat kazandırın. Fütüvvet, Fütüvvet, Fütüvvet. Hedefiniz yeni bir fütüvvet rüzgârı estirmek, yeni bir fütüvvet dili oluşturmak olmalıdır.

Biz, Malezya’ya, Endenozya’ya hangi ordu ile gitmiştik? Müslüman tacirlerle. Bir tane kılıç kalkmadı, bir tane kurşun atılmadı. Bugün İslam dünyasının en büyük nüfusa sahip ülkesi Endenozya’dır. Demek ki ticaret ve tüccarlar yoluyla iman dağıtılabiliyor…

SÖZÜN ÖZÜ

İnsanlık derin bir kriz içinde bocalıyor. Krizde olan ekonomiler değil, krizde olan insanlıktır. Bu kriz ne siyasidir, ne ideolojiktir. İnsanın insanlığı krizdedir.

Eski insan tipi, önümüzdeki 30 sene içinde, yerini yepyeni bir tipe bırakacaktır. Yeni insan tipinin en belirgin özelliği; ‘tahammül eşiği’nin çok düşük olmasıdır. Hemen canları sıkılıyor, hemen havlu atıyorlar, hemen usanıyorlar, hemen hastalanıyorlar, hemen pes ediyorlar, hemen istifa ediyorlar, hemen ipe gidiyorlar, hemen intihar ediyorlar…

Farkında mısınız, önü alınamaz bir biçimde dibe çakılıyor ‘tahammül eşiği’. “Bu bizim için, bizim toplum için geçerli değil” demeyin. Aklınıza koyun: “Bizim toplum” diye bir şey kalmadı. Günümüz dünyasında “yalıtılmış bir toplum” hayal. Tahammül eşiği düşüşüne karşı en emin sığınak İslam idi. Fakat bu toplum, İslam’ın hakikisine değil ‘çakmasına’ talip olduğu için, çakma dindarlıkla alacağınız yol ancak bu kadardır.

İnsanların acı çekme kapasitesi gittikçe azalıyor. Birilerinin sandığı gibi, hayatın yükü artmıyor. Aksine tahammül eşiği düşüyor. Babalarınızdan daha zor hayat yaşamıyorsunuz. Annelerinizden daha zor hayat yaşamıyorsunuz. Ama ana-babalarınızın onda biri kadar dayanamıyorsunuz. Hayat zorlaştığı için değil, aksine, tahammül eşiği düştüğü için dayanamıyorsunuz.

Hayat eskisinden daha çekilmez hale geliyor, ama hayat yüzünden değil. Tahammül eşiğinin düşmesi yüzünden. İnsan, bir yılkı atı gibi, hayatı sırtından ilk fırsatta atmanın yolunu arıyor. Eğlence, fuhuş, uyuşturucu, alkolizm sektörü… Nihilizmin bilumum görüntülerinin artışının altında yatan gerçek neden budur.

İşte can alıcı bir soru: Hayatın altında daha fazla ezilen modern insanın elleri boşta. Din, o elleri tutacak mı, tutmayacak mı? Din, hayatın altında ezilen modern insana yardımcı olacak mı, olmayacak mı?

Eskiden bu soruyu tersinden soruyorduk, ‘İnsan dine yardımcı olacak mı?’ diye. Zira, geleneksel İslam algısı öyle kurgulanmıştı. Geleneksel algının mottosu, ‘İnsan din içindir’ şeklindeydi. Oysa ki, doğrusu tam tersiydi. ‘Din insan içindir’. Şimdi, insan eskisinden daha zayıf, daha muhtaç halde. İslam, insanlığa bir şey vadedebilir mi?  Evet ise ne?

Bu soruya tüm kalbimle ‘Evet’ diyorum. İslam, insanlığın geleceğidir. Hatta, “İslam insanlığın her şeyidir” diyorum. İslam insanlığın son sığınağı, son adasıdır.

İnsanlık, İslam’dan umut kesiyorsa, bunun sorumluluğu Allah’ın değil, Müslümanlarındır. Geleneği ‘din’ diye takdim eden Müslümanlarındır. Taassuplarını ‘iman’ diye satan Müslümanlarındır. Allah ile aldatan Müslümanlarındır. Mezhebi ‘din’ diye pazarlayan Müslümanlarındır. Tefrikayı ‘vahdet’ diye pazarlayan Müslümanlarındır. Adeti ‘ibadet’ diye pazarlayan Müslümanlarındır.

Ve deniz bitti. Uydurulan dinin ürünü çakma dindarlık, ümmeti boğazına kadar çamura batırdı. Sıra indirilen dinde. İndirilen dinin kaynağı vahiydir. Onu Kur’an Nesli taşıyacaktır.

Dünya kaynıyor, ümmet coğrafyası kaynıyor ve kanıyor. Alt-üst oluşlar zamanında yaşıyoruz. Tarihin kırılma anlarına şahit oluyoruz. Siz, iyiliğin yeryüzündeki mayası olmaya aday olursanız, Allah, yeryüzünü sizinle mayalar.

İnsanlık için daha iyi bir senaryo mümkün. Bunu ispat etmek için üzerinize düşeni yapın. Sorumluluk alın! Şahitlik görevinizi yapın! Siz benim şahitlerimsiniz; sizler de kendinize şahitler bulun!

Kur’an Nesli rüyasını gerçekleştirmek için yola çıkan Akabe Gençlik Platformu! Yolunuz açık, gözünüz keskin, gönlünüz tok, sözünüz doğru, özünüz kavi olsun!

 

Yorum Yaz