Gidebilenlerin haccı- gidemeyenlerin haccı

Tepkileriniz için teşekkürler. Güncel olanın rüzgârıyla savrulmadığınız için de tebrikler. Doğrusu, okurlarım emeği hak ediyor.

Geçen yazımızın bittiği yerden başlayalım. Ama önce nerede bittiğini hatırlayalım: Hacca gitmek başlamaktır, bitirmek değil; Allah’a söz vermektir, Allah’tan söz almak değil; sorumluluktur, avantaj değil; tatbikattır, teşrifat ve tenzilat değil?

İbadetlerin de ölüsü ve dirisi olur. Kur’an ibadetin öldürülmesine “zayi etme” adını veriyor ve namazı zayi etmekten söz ediyor. Zayi etmek, “araya vermek, işe yaramaz duruma getirmek” anlamına geliyor. İbadet zayi edilince ölür, kazanılınca dirilir. Haccı zayi etmek, hayatı zayi etmekle eş değer. Tabi ki haccı kazanmak, hayatı kazanmaya bedel.

Nedenini anlamak için, haccı özetlemek lazım: İhram, varlığa hürmeti ve hududa riayeti temsil eder. Telbiye, ilahi davete icabeti temsil eder. Arafat marifeti, Meş’ar şuuru temsil eder. Cemerat şeytanla ve onun emrine giren güdülerle, kötülükle ve zulümle mücahede ve cihadı, kurban kurbiyyeti ve kayıtsız şartsız teslimiyeti temsil eder. Tavaf, Allah-insan sözleşmesinin altına atılmış fiili bir imzadır; evrensel koronun ilahisine gönüllü katılımı temsil eder. Sa’y, hayatı ebedi bir hicret ve kendini müebbet muhacir bilip, var oluş amacını gerçekleştirmek için ömürlük sa’y u gayreti temsil eder.

Özetin özetini yapacak olursak, kısaca hac; varlığa hürmet ve hududa riayet, şuur ve marifet, mücahede ve cihat, kurbiyyet ve teslimiyet, ilahi sözleşmeye sadakat, kâinata aidiyet, hakka hicret ve sa’y u gayretten ibarettir.

Peki, razı olunmuş bir hayatın kodları nedir? Aynı şeylerdir; haccı hac yapan nelerse, hayatı razı olunmuş bir hayat yapan da aynı şeylerdir. Allah Rasulü’nün hayatının kodlarını çıkarsaydık, şu yukarıda özetlediğimiz haccın kodlarından daha farklı ne bulurduk?

Şu halde Allah Rasulü’nün ömrünün sonunda, vefatına sayılı günler kala yaptığı hac sırasında “Haccınızın menasikini benden alınız!” diyerek bıraktığı hac mirası, aslında onun hayatıydı. Rasulullah bize, hac suretinde hayatını kodlayarak, tabiri caizse “sıkıştırılmış (zipli) bir dosya” bıraktı. Bu onun hem mirası, hem vasiyetiydi.

Hacca gidenler, aslında yaşamaları gereken bir hayatın kodlarını almaya gidiyorlardı. İşte bunun için hac, bir “oldu da bitti maşallah” değildi. İşte bunun için, her şey hacda olup bitmiyor, aksine birçok şey hac ile başlıyordu. İşte bunun için hacca gelmek, razı olunmuş bir hayatın dosyasını almaya gelmek, yani aslında bir “gelmek” değil, bir “getirmek için gelmek” idi.

Her giden, bir parça gidemeyenleri temsilen, bir parça onlar adına gitmeliydi. Onlar adına gitmeli ve “razı olunmuş bir hayatı” önce semboller (şeâir) üzerinden talim etmeli, sonra da o sembollerin gösterdiği hakikatleri “tatbikat” sırasında yaptığı gibi hayata uyarlamalıydı.

Müminlerin annesi Ümmü Seleme’nin bir sorusu üzerine, Rasulullah haccı cihad olarak niteler. accın cihada benzetildiği başka sahih rivayetler de vardır. Bu benzetme gerçekten ilginçtir. Cihad’ın tarifi belli: İnsanın Allah ve O’nun davası için sergilediği üstün gayret. Yani haccı hayata taşıma cehdi, aslında “Hayat’ı hayata taşıma” cehdinden başka bir şey değil.

Ancak haccın bu hakikatini anladığımızda, “Gidebilenlerin haccı-gidemeyenlerin haccı” ile ne kastedildiğini anlayabiliriz. Hacca gidebilenler, asla “kafadan kazanmış şanslılar”, gidemeyenlerse “kafadan kaybetmiş şanssızlar” zümresi değildir. Hac, ne varsılların günahlarını yıkattıkları “çamaşır makinesi”, ne de gelen herkese peşinen verilmiş “garanti belgesi”dir.

Kuran’ın şahadetiyle, hacca tüm insanlık davet edilmiştir. İmkân bulamadığı için gelemeyenleri töhmet altında bırakan bir söylem, insanın aklına başka şeyleri getiriyor. Gidebilen öyleleri var ki, Kâbe’nin yanı başında bulunduğu halde Kâbe ondan kaçar. Ama gidemeyen öyle Kâbe aşıkları da var ki, Kâbe onu ziyarete gelir. Hac için yola çıkan Abdullah b. Mübarek, aç biilaç hallerine muttali olduğu yetimlere tüm yol parasını verdiği için, yarı yoldan geriye dönmüştü. İşte, gidemeyenlerin haccına muhteşem bir misal?

Allah Rasulü son noktayı koymuştur: “Mebrur olmuş bir haccın karşılığı cennettir”, her haccın değil. Bir haccın mebrur olması, yani “iyilerin haccına dâhil olması, kalite kazanması, hakkının verilmiş olması”, Allah’ın şiarlarından oluşan hac menasikinin sembolize ettiği hakikatlerin tahakkukuyla mümkündür. O da haccı hayata taşımakla olur.

Soru: Bir haccın mebrur olduğu, yani kabul olduğu ne zaman belli olur?

Cevap: Ölünce.

Rabbimiz haccımızı hayatımız, hayatımızı haccımız kılsın.

 

Yorum Yaz