Günümüz Kur’an okumalarının gözardı edilen ayağı

Fecr Yayınevi’nin geleneksel Kur’an sempozyumlarından yedincisini, bu yıl Kayseri’de düzenlediğinden bir önceki yazımda söz etmiştim.

“Kur’an ve Müslümanlar” konulu bu sempozyumun ilk günkü oturumuna bendeniz de bir tebliğle katıldım. Tebliğin konusu “Günümüz Kur’an Okumaları Bağlamında Yaygın Kur’an Okuma Modelleri” idi.

Tebliği burada özetlemeye bu köşenin hacmi elvermez. Niyetim bu değil. Sadece tebliğde dile getirdiğim tezi okuyucularımla paylaşmak.

Tezim şu: Son yıllarda günümüz Kur’an okumalarını konu edinen hayli eser ve makale yayımlandı. Bunların hemen hepsi de “Örgün-akademik Kuran okumaları” ekseninde yazılıp yayımlanmış çalışmalardı. Bu çalışmalara üstünkörü göz atan biri, Kur’an’ı anlama, yorumlama ve anlatma sorununun sadece akademik çevrenin derdi olduğunu sanırdı.

Oysaki Kur’an evrensel bir mesajdı. Kur’an hitabının evrensel tabiatı gereği onu okuma, anlama, yorumlama ve anlatma yükümlüğü ona inanan herkesi kapsamaktaydı. Bizzat Kur’an vahyi muhatabından bunu istiyordu. Kur’an bir uzmanlar grubunun üzerinde araştırma yaptığı bir nesne-metin değildi. O ilahi bir inşa projesi, bir özne-hitap ve “mübin kitap” idi.

Şu halde örgün-akademik Kur’an okumalarının ekseriyetle soyut ve teorik dünyasının dışında bir de yaygın Kur’an okuma modelleri vardı. Fakat bugüne kadar yapılan çalışmalar nedense günümüz Kur’an okumalarında göz ardı edilmemesi gereken bu ayağı görmezden gelen çalışmalardı.

Oysaki yaygın Kur’an okumaları, örgün-akademik okumaların eksiğini tamamlayan bir boyuta sahipti, bu bir. İkincisi, yaygın okumalar “sahabe”yi yetiştiren “sohbet”in kokusunu günümüze taşımak gibi bir imkan barındırıyordu. Üçüncüsü, yazılı bir metin olmaktan önce sözlü bir hitap olan vahyi, onun mümin muhataplarıyla arada dil ve düşünce duvarları örmeden buluşturmaktaydı. Son olarak, ilim geleneğimizin soğulmaya yüz tutan bereketli bir memesini sağarak sağaltmaktı.

Aslında yaygın Kur’an okuma modelinin temeli daha peygamberliğin ilk yıllarında atılmıştı. Sahabe’nin “Daru’l-İslam” adını koydukları Daru’l-Erkam, Hz. Peygamber’in oluşturduğu yaygın bir Kur’an okuma zeminiydi.

Allah Rasulü’nün hutbeleri de yaygın Kur’an okuma örneği sayılmalıdır. Çünkü Medine’de yaklaşık 500 hutbe irat edilmiştir. Bunlardan bize kadar gelenin oranı % 5’i bulmaz. Soru şu: Peki geriye kalan hutbelere ne oldu? Bu soruya verilecek en makul cevap şudur: “Onların çoğunu Kur’an pasajları oluşturuyordu”.

Bu yaygın eğitim sayesinde bir avuç insan yeryüzünün ender tanık olduğu bir iman hamlesini başarıyla gerçekleştirebildi.

Nafi b. El-Ezrak’ın İbn Abbas’a yönelttiği soruların bağlamından anlıyoruz ki “Kur’an’ın Tercümanı” lakaplı İbn Abbas yaygın eğitim modelini kullanarak çevresine Kur’an’ın anlamını öğretiyordu. Yine Kur’an konusunda derin bilgiye sahip sahabilerden Abdullah b. Mes’ud da sakini olduğu Kufe’de yaygın Kur’an eğitimi veriyordu. Onun halkasına alimi cahili, bedevisi medenisi herkes gelip oturuyordu.

Hicri 5. yüzyıldan sonra Kur’an geniş kitlelerin din evreninden el etek çekti. Artık o geniş Müslüman kitleler nezdinde uzun yüzyıllar boyunca sadece lafzıyla yaşayacaktı. Bu süre içinde onun manasıyla sadece uzmanlar ve din ilimleri alanında tahsil yapanlar ilgilenecekti. Kur’an’ın anlamıyla terk ettiği kitlelerin arasına tekrar dönüşünde yaygın Kur’an okumalarının payı sanıldığından da büyük oldu. M. Abduh’un Mısır’da, Tahir b. Aşur’un Tunus’ta, Ahmeduddin Amritsari’nin Hind alt kıtasında, Ebu’l-A’la el-Mevdudi’nin Pakistan’da, M. Hüseyin Tabatabai’nin İran’da verdiği kitlesel Kur’an dersleri buna örnek gösterilebilir.

Türkiye’de geniş Müslüman kitleleri Kur’an’ın anlamıyla buluşturan yaygın Kur’an okuma modelleri nispeten geç başladı. 1980’den sonra başlayan bu süreç bir çığ gibi büyüdü ve kasabalara kadar indi. Artık her yerde irili ufaklı Kur’an sofraları kuruluyor, bu sofralardan herkes kabı nispetinde yararlanıyordu. Bunların sayısı binlerle ifade edilecek kadar artmıştı. Bu halkaları üç başlık altında tasnif edebiliriz:

  1. Herkesin katılımcı olduğu küçük ve amatör halkalar.
  2. Kur’an’a aşina insanların ders verdiği seçkin gruplar.
  3. İlim tahsil etmiş insanlar tarafından profesyonel mekanlarda verilen geniş katılımlı ve uzun erimli Kur’an dersleri.

Geleneksel okumanın zaafı olan “hissi nesneleştirme”nin karşısında bu yeni okuma halkaları “akli nesneleştirme” zaafına düşmedi değil. Fakat yine de, hissi dindarlığın yerini akli dindarlığa bırakmasında bu çalışmaların hayli katkısı oldu.

Şimdi yapılması gereken şu: Örgün-akademik Kur’an okumalarıyla yaygın Kur’an okumaları birbirine bigane kalmamalı. Sürekli temas içerisinde birbirlerine tecrübelerini aktarmalı. Teoriyle pratiğin buluştuğu nokta, Kur’an’ın hem “hitap” hem de “kitap” olarak inşa maksadıyla hayata dönüşünü hızlandıracaktır.

 

Yorum Yaz