Güzel şeyler de oluyor

JAKARTA- Havaalanından otelimize doğru yol alırken, bir yandan da tanıdık sesler çalıyor kulağımıza.

Dikkat kesiliyorum, tam tahmin ettiğim gibi: Bu sesler Kur’an-ı Kerim sesleri. Sıcağa aldırmadan, vasıtanın penceresini açıyorum. İstiyorum ki, yatsı ezanı öncesi ana caddenin her iki yanındaki camilerden gürül gürül okunan Kur’an’la kulaklarımın ve gönlümün pasını sileyim.

O an, aklıma karmaşık düşünceler hücum ediyor. İçim nedenini tam izah edemeyeceğim sevinçle dolu. Bir yandan da, ağdalı bir hüznü demliyorum göğsümde. İçimden o anda şunlar geçiyor.

“Allah’ın gücü işte bu. Eğer o, Arabistan çöllerinin ortasında doğup büyümüş kendi halinde bir yetimi peygamber seçerse, işte böyle destekler. O peygamberin gök kubbeye bıraktığı sadâ, yüzlerce yıl sonra 10.000 km. uzaktan bile makes bulur. Milyonlar bu sadâya ‘lebbeyk’ der.”

Babu’l- İhsan Vakfına bağlı Dâru’l- İhsan Özel Okulunun Ezherli hocalarından Faysal Bey, bir yandan şoförlüğümüzü yaparken, bir yandan da özelde Açe, genelde Endonezya hakkında bilgi veriyor. “Endonezya” diyor, “gittikçe İslamlaşıyor.” Daru’l- İhsan’ın Ezherli müdürü Fehmi Razali, onu tasdik ediyor ve ve Açe’de miras, evlilik gibi muamelat alanlarında İslam hukukunun uygulandığını söylüyor. Bu konuda bir tek Suharno döneminde fetret yaşanıyor. Bu fetrete karşı ulema ciddi muhalefet sergiliyor.

Suharno, katı seküler uygulamalarıyla tanınan biri. CHP’nin 6 oku gibi, Sukarno da Endonezya’nın Müslüman kalbine 5 ok saplıyor(PANÇASİLA). Babu’l- İhsan Vakfı’nın adına tesis edildiği bir âlim var: Tunku (Molla) Hasan Kunkali. Tunku Kunkali de, tüm Açe uleması gibi ilimle irfanı harmanlayan bir gelenin müntesibi. Açe, Hasan Kunkali gibi âlimleri sayesinde sömürge olmaktan kurtuluyor. Hollanda her yeri sömürgeleştirdiği halde, bir tek Açe’yi sömürgeleştiremiyor. Kunkali, Sukarno döneminde, ona destek verir. Bu destek karşılığında bir tek şartı vardır: Açe’deki İslâm hukuku uygulamasına dokunmamak. Üstad Kunkali bir jest daha yapar: Açe halkına yardım çağrısında bulunarak toplanan yardımlarla 3 uçak aldırır ve merkezi hükümete bağışlar. Bu uçaklar Endonezya havaalanının ilk sermayesi olur.

Fakat Sukarno sözüne ihanet eder. Hasan Kunkali kendini insan yetiştirmeye adar. İşte Babu’l- İhsan Vakfı bu zatın anısına ona ait eski medresenin arazisi üzerine kurar okul kompleksini.

Tusunami felaketi sırasında Türkiyeli STK’lar, Açe’yi kelimenin tam anlamıyla fethetmişler. Açe’de dolaşırken fark ediyorsunuz bunu. İnsanlar sizin Türkiyeli olduğunuzu anladıklarında, ta yürekten gelen bir tebessümü ikram ediyorlar.

Kızılay bir şehir yapmış Açe’ye. 250 villalık bu şehri görünce dudaklarımdan şu cümle döküldü: “At sahibine göre kişner.” Deniz Feneri, İHH, İBB ve Akabe Vakfı, yıkılan Açe’yi yeniden imar eden kuruluşların başında geliyor.

Akabe Vakfı’nın yapımını üslendiği Daru’l-İhsan Okulu, görkemli bir törenle açıldı. Mülkî. İdari ve askeri erkan açılıştaydı.

Okul, İlköğretim statüsünde… Üç dilde eğitim veriyor: Endonezyaca, Arapça, İngilizce. Üst sınıfları bizzat imtihan ettim; şakır şakır Arapça konuşuyorlar. Okulda hafızlık teşvik ediliyor. Namazlar tüm sınıfların iştirakiyle kılınıyor. Her namazın ardından topluca ezber sureler tekrarlanıyor. Okulda dini ve dünyevi ilimler bir arada veriliyor. 65 yetimi var okulun. 250 öğrenciyi yatılı olarak barındıran okul üç güzelliği birleştirmiş. Kolaj, Medrese, Kur’an kursu. İç geçirdiğinizi görür gibiyim.

Evet dünyada güzel işler de oluyor.

Yorum Yaz