Haccı anlamak

Sahte gündemlerin arkasına yetişmek mümkün değil.

Hızlı, bir o kadar da geçici ve uçucu. Zamanı tüketenlerle zamanı üretenleri, gündemlerine bakarak ayırt edebilirsiniz. Hayatın atı olanlarla, hayatın süvarisi olanları da?

Bir de sahici gündemler var. Siz ona “derin gündem” de diyebilirsiniz. Esasa taalluk eden, özü olan, hazza değil hayra yönelik kalıcı gündemler. Hac, işte o gündemlerden biri. Dünyanın dört bir yanında, hacı adayı mü’minler, tatlı bir heyecanı yaşıyorlar. Bu heyecan, sadece gidenlerle sınırlı değil. Onların yakınlarını da kapsıyor.

Hac gündemi, gideniyle gidemeyeniyle, Müslüman toplumları derinden kuşatıyor. Daha önce gitmiş olanların özlemini ayağa kaldırıyor, isteyip de gidememiş olanların ise hasretini katlıyor. İnsanlar, içlerinde sıla hasretini de aşan bir hasretin eşiğini aşındırıyorlar. Gönüllerini Kâbe’ye koyanlar da, gönüllerine Kâbe’yi koyanlar da, aynı duyguları yaşıyorlar.

Beş duyu hakkını istiyor. İnsan görmek, dokunmak, duymak, koklamak ve tatmak istiyor. Her ne kadar şair “Hayaliyle tesellidir gönül meyl-i visâl etmez / Gönülden taşra bir yâr olduğun âşık hayal etmez” dese de, gönül yine de visal istiyor. Yaşayanlar bilir, çünkü hac doyumsuz bir lezzet. İçtikçe yandıran, yandıkça içilen bir su gibi. Kanmak, doymak, bıkmak kelimeleri anlamını yitiriyor. Tıpkı âşığın dediği gibi “Öyle müştak olmuşam ki ben sana / Tâ senin yanında bile hasretim sana!” Aynen öyle, yanında bile hasretlik çekilen bir sevgili hicaz.

Bilmem, o kokuyu almayana nasıl tarif etmeli? Sanırım bu çok zor. Tam da “anlatılmaz, yaşanır” cinsinden bir tecrübe hac. Bu tecrübeyi herkes farklı düzeylerde yaşar. Hatta bazı nasipsizler hiç yaşayamaz. Tıpkı bakıp da görememek gibi, gidip de varamamak da var işin ucunda. Bazıları, gider ama varamaz.

Manevi tecrübelerin farklı düzey ve düzlemlerde yaşanması doğaldır. Çünkü bilgiler farklı, bilinçler farklı, bakışlar farklı, duruşlar farklı, kavrayışlar farklıdır. Özellikle hac ibadetinin “şeair”den ibaret olduğu bilindiğinde, bu ibadetten istifade etmenin şuurla doğrudan ilişkili olduğu daha iyi anlaşılır.

Şeair, Kur’an’ın sırf hac için kullandığı bir kavram. “Semboller” demek. Kur’an bu kavramı haccı ifade eden bir terkip olarak “Allah’ın sembolleri” şeklinde kullanır. Bir yerde sembollerden söz ediliyorsa, orada durmak gerek. Çünkü hiçbir sembol kendisine atıf yapmaz. Her sembol kendi dışında bir hakikate atıftır ve sembolize ettiği bir değer vardır. Haccı anlamak isteyen, şu soruyu sormak zorundadır: Peki, hac Allah’ın sembolleriyse, bu semboller neyi sembolize ederler? Yani Allah bu sembollerle neyi anlatmış, haccı farz kıldığı mümin kullarına bu simgelerle neyi işaret etmiştir?

Hac yolu, “hayat yolunu” sembolize eder. Zaten, aynı kökten gelen “mahacce” de “geniş ve doğru yol” demektir. Bu yola çıkan kişi, hayatın bir yol (sırat), insanın müebbed bir yolcu, ibadetin yol azığı olduğunu fark eden kişidir. Yol yolcu için, yolcu hem yolun hem yolcunun sahibi olan Allah için yaratılmıştır. Yolcunun yolda olduğuna dair “delil” gerektir. İşte hac, yolcunun yolda oluşuna dair Allah’a sunulmuş bir “hüccet” (aynı kökten) olacaktır.

Haccın amacı, yolcuya yolun sonunu unutturmamaktır. Yolun sonunda yolculuğun hesabını vermek vardır. Hayatını avuçlarına alıp mahşere çıkmış, Hesap Günü huzurda durup ömrünün muhasebesini yapmış gibi. İşte bu yüzden hac mahşerin provasıdır. Haccın mahşerin provası olduğunu anlamak için uzağa gitmeye gerek yok. Hacı, üzerine başına baksın yeter. Sırtında kefeni temsil eden iki parça bezden müteşekkil ihram vardır.

İhram, tıpkı ölüm gibi herkesi eşitler. Sırtına ihramını geçirerek hüccac mahşerine katılanın toplumsal statüsü geride kalmıştır. Tıpkı, namazda başlama tekbirini alırken nasıl tüm dünyasını ellerinin üzerine koyup arkasına atıyorsa, hacca çıkan biri de ihramını giymekle tüm dünyasından elbiseleriyle birlikte soyunur.

İhram beyazdır. Aklığı temsil eder. Bir tür “havariliği”. Zaten Hz. İsa’nın havarilerine de “ak giysiler” giydikleri için havari dememişler midir? İhramını kuşanan hacı, artık Allah’ın dininin ensarı olmaya adaydır. Eğer sözünde durursa, İslam ona hicret edecektir. Eğer durmaz ve kendini kirletirse, İslam ondan hicret edecektir.

Hac, terk ederek başlar. Haccın ilk öğrettiği şey budur. Çünkü hiç kimse terk etmeden bulamaz. Ayrılmadan kavuşamaz. Mahrum olmadan nail olamaz. Sırt dönmeden yüz çeviremez. Değere kavuşmak için fiyat terk edilir. Büyüğe kavuşmak için küçük terk edilir. Sevaba kavuşmak için günah terk edilir. Yüceye kavuşmak için alçak terk edilir. Kâbe’ye kavuşmak için sıla terk edilir. İçe kavuşmak için dışa veda edilir.

Haccın ikinci öğrettiği şey emanet etme, güvenme ahlakıdır. Geride bıraktıklarını Hâfız olan Allah’a emanet eder ve arkana bakmazsın. Hem emanet edip hem arkasına bakan, güvenmiyor demektir.

Nasipse, devam ederiz.

 

 

Yorum Yaz