Recm ve nikah akdi hakkında cevaplar

Yurt dışında olduğum için zina tartışmasına sonradan dahil oldum.

“Dahil oldum” dediğime bakmayın, doğrusu “dahil edildim”. Kimler tarafından mı? Elbette tecessüs sahibi okurlar ve bazı yazar dostlarım tarafından. Gazete yazarlığı garip bir meslek? Doğrusu “meslek” denmeyi hak edip etmediği de hayli tartışılır ya, biz yine de öyle diyelim. Bu mesleğin en büyük zaafı, bilgi sahibi olsun olmasın gündemdeki her konuda köşe yazarının bir şeyler yazmayı üstüne vazife bilmesi. Bu vartaya farkında olarak ya da olmayarak düşmeyenimiz yok gibi.

Ama bilmediği konuda yazmanın da bir adabı var, değil mi? Mesela mevzu hakkında okkalı sorular sormak gibi. Bu sorular herkesin merak ettiği sorular olabileceği gibi, hiç kimsenin aklına gelmeyen sorular da olabilir. Veya eski cevaplara yeni sorular olabilir. Bu da bir katkıdır nihayetinde.

Ama yok, öyle olmuyor. Hem bilmiyor, hem bilmediğini bilmiyor, hem de bilgiç geçiniyor ve ahkam kesiyor.

Fakat bu böyle gitmez ve gitmemeli. Aydınımız ister ateist, ister ataist, ister deist, ister animist ve paganist olsun. İçinde yaşadığı toplumsal kültürün kurucu öznesi olan İslam’ı saçmalamayacak kadar öğrenmesi farz. Her gün köşesinden Müslüman bir topluma hitap eden fakat kitaplığında doğru dürüst bir İslam köşesi olmayan bir yazarın İslam hakkında konuşması ciddiyetle bağdaşmaz. Bu köşede en azından bir Kur’an meali, bir Kur’an lügati, mufassal bir siyer kitabı, bir İslam ansiklopedisi, dahası bir sünnet, fıkıh ve siret ansiklopedisi, bir tefsir, bir İslam alimleri biyografisi ve İslam müktesebatı monografisi olması şart. Bu ülkenin laik aydınlarından Hıristiyan ve Yahudi oryantalistler kadar İslam’ı bilmelerini beklemiyoruz. Bizimkilerin mazereti var. Ama insaf edin, İslam hakkında bu kadar cahil olmak da akla ziyan. El aleme gülünç olmamak lazım.

Bu katmerli cehaletin bir de bizi ilgilendiren boyutu var: Elinde kartelin irili ufaklı gazetelerini tutan kapımıza geliyor. “Bak, falanca neler yazmış?” diye. İşin yoksa bir ömür birilerinin attığı taşları kuyudan çıkaracağım diye uğraş dur.

Bumin galiba haklı: Bu gidişle zina meselesi kapanmayacak gibi. Sorular, sorular… Bize gelen sorular içerisinde bu tartışma sırasında az ya da çok değinilen birçok meseleye taalluk edenleri var. Bunlar içerisinden önemli bulduğumuz ikisini, yapabildiğimiz kadar özetleyerek cevaplamaya çalışalım:

Önce recm meselesi: Bu mesele hakkında Vakit refikimizde “Kur’an’a göre zina” başlığıyla gerçekten kâfî ve vâfî bir yazı çıktı. O yazı üzerine eklemek gerekirse, recm Müslümanların değil Yahudilerin tartışmaları gereken bir sorundur. Çünkü bu ceza Kur’an’da değil, Tevrat’ta yer almaktadır.

Tevrat’tan okuyalım: “Eğer bir adam başka bir adamın karısıyla zina ederken bulunursa, zina eden adam ve kadın ölecekler… Erkeği taşla taşlayacaksınız ve ölecekler ve kötülüğü aranızdan kaldıracaksınız.” (Tesniye, 22/22-24. Ayrıca bkz. Levililer, 19/20, 20/10-14 ve 21/9).

Hz. Peygamber Yesrib’e (sonradan Medine) hicret ettiğinde, şehir halkıyla “anayasa” kabilinden bir sözleşme yaptı. 47 maddelik bu sözleşmenin ilk 24 maddesi Müslüman Arap kabilelere, geri kalanı Yahudilere ilişkindi. Bu sözleşmeye göre Yahudiler şehirde kendi hukuklarını uygulayabileceklerdi. Hatta Allah Rasulü kendisine gelen davalarda eğer davacılar Yahudi iseler onlara kendi hukuklarına göre hükmediyordu. Bu Maide suresinin 42-50. ayetler arasında yer alan ilkelerin sözleşmede yer almasından başka bir şey değildi. Bu sözleşmenin 36. maddesi Yargı ve yürütmenin işleyişine kimse nüfuzunu ve statüsünü kullanarak müdahale edemeyeceği hükmünü içeriyordu.

Rasulullah’ın Medine’de recmine hükmettiği ilk zani ve zaniye Yahudilerdendi. Onlara sözleşme uyarınca kendi hukuklarına göre hükmetmişti.

Birçok kaynağın birlikte naklettikleri bir rivayette, Yahudiler kendi aralarında dahi adil yargılama yapmıyorlardı. Varsıl ve erk sahibi biri zina ettiği zaman “tahmim” (yüzü siyaha boyayıp eşek üzerinde sırt sırta dolaştırma) cezası veriyorlar, fakat bu işi fakir yaparsa taşlayarak öldürme cezasına mahkum ediyorlardı.

Bu olay dışında aynı cezanın uygulandığı kahramanı Müslüman olan bir (ya da Gamidli kadın olayı müstakil bir olay olarak değerlendirilirse iki) istisnai dava daha var. Fakat Allah Rasulü Kur’an bu konuda Nur suresinin 2. ayetiyle kesin ve nihai hükmü getirdikten sonra önceki şeriatın hükmüyle amel etmemiştir. Buhari ve Müslim’in Hudud kitaplarında yer alan bir haberden Rasulullah’ın Nur 2’den sonra bu cezayı tatbik edip etmediğine dair tartışmanın daha ilk nesiller tarafından yapıldığına tanık olmaktayız. Zina suçunu cezalandırmada Kur’an tedrici bir yöntemi benimsemiştir. Nisa 15 ve 16 ile başlayan süreç Nur 2 ile noktalanmıştır. Vahyin hedeflerinin söyledikleriyle sınırlı olmadığı gerçeği göz önünde tutularak, vahyin bu konudaki hedefi de Kur’anî teşriin istikametine bakılarak çıkarılabilir.

Maiz el-Eslemi ve Gamidiyye örnekleri tamamen “şer’u men kablena” (öncekilerin şeriatı) bağlamında verilen hükümlerdir. Nebi’nin bu uygulamasıyla, Ramazan orucu farz kılınıncaya kadar “Biz Musa’ya Yahudilerden daha yakınız” buyurarak tuttuğu ve müminlere tutturduğu âşûrâ orucunu aynı kategoride değerlendirmek icap eder kanaatindeyiz.

Hepsinden öte bu istisnai hüküm, yerimiz kalmadığı için sayamadığımız 6 nedenden dolayı çok özel ve istisnai bir uygulamadır. Dolayısıyla recm Müslümanların değil Yahudilerin kutsal kitabında yer alan bir cezadır.

Diğerine sıra gelmedi. Nasipse gelecek yazıda.

 

Yorum Yaz