Hangi Yusuf-u Devran Ki Züleyha-yı Zaman Dâmenin Çât etmemiş Ola?

Çağınızın Yusuf’uysanız, bir sağanak gibi inen iptilalara hazır olacaksınız.

Yusuf’luğun şanındandır acılarla sınanmak. “Kardeşlerinizin” bile hışmını üzerinize çekecek güzelliğiniz. Yakub’un umudu olmanızı içlerine sindiremeyecekler. Hırçınlaşacak, gaddarlaşacaklar; kendilerinin alternatifi olarak gördükleri sizi yok etmek için her biri bir hile düşünecek.

En acımasızı varlığınızı ortadan kaldırmayı deneyecek; bunu ağır bulan kimileri görüntünüzün ortadan kaybolmasını yeterli bulacak, kimi de asıl olanın sizin değil imajınızın ölümü olduğunu, bunun da gözden ırak kalmanız ve size ait tüm mezahirlerin yok edilmesiyle gerçekleşeceğini düşünecek. Sonunda sizi getirip kuyuya atacaklar, köle diye satacaklar, elbisenizi yırtacaklar… Ve iffetinizi tartacaklar…

Mikro plandan bakanlar, size acıyacaklar. Vah diyecekler, zavallıya yazık ettiler! Ömrünün baharında, gonca gülü soldurdular! Eğer “içkin” pencereden bakıyorsanız, siz bile acıyacaksınız kendi kendinize. Her şeyin kötü gittiğini, hatta bittiğini sanacaksınız. Her şeyin, ihanet çetesinin kontrolüne geçtiğini sanacak, sonunuzun geldiğini düşüneceksiniz.

Makro plandan bakanlar ise, hain kardeşlerinizin, farkında olmadan sizin bilge krallığınızın önünü açtığını görüp sizin adınıza sevinecek, onların düştükleri traji-komik durumu tebessümle karşılayacaklar. Eğer, Yusuf gibi, “aşkın” pencereden bakıyorsanız, kendi kendinize acımak şöyle dursun “öz-güveniniz” artacak, “öz-saygınız” güçlenecek, kuyunun dibinde veya Mısır’ın zindanında da olsanız, “öz-gürlüğünüzün” tadını çıkaracaksınız. Çünkü acının özünüzü gürleştirdiğini, Mısır’a sultan olmanın kuyudan geçtiğini biliyorsunuz. Dahası, sizi kuyuya atanların, köle diye satanların, gün gelip önünüzde kapanabileceğini, “Biz ettik, siz etmeyin!” diyebileceğini biliyorsunuz.

Ne ki, bilmeniz gereken bir şey daha var: Züleyha’nın sizi baştan çıkarıcı ve ayartıcı teklifine karşı direnmenin, kuyuda olmanın verdiği acıya direnmekten çok daha zor olduğu gerçeği. Siz Züleyha’nın yerine, her hangi bir kadını-erkeği, serveti, makamı, şöhreti; özetle tüm dünyalıkları koyabilirsiniz. Her Yusuf’a musallat olan bir ya da birkaç Züleyha’ vardır. Siz, kendi Züleyha’nızı herkesten iyi bilirsiniz.

Her Yusuf’un atıldığı kuyudan çıkamadığı ya da başkalaşarak çıktığı, daha kuyudayken pes ettiği düşünülünce, zamanın Yusuf’larının atıldıkları kuyudan çıkıp çıkmayacakları endişe konusu; fakat daha da endişe verici olan, hain kardeşlerinin attığı kuyudan, direncini ve inancını artırarak çıkan bir nice Yusuf’un, Züleyha’nın yatak odasından nasıl çıkacakları: Gömlekleri arkadan yırtılmış olarak mı, önden yırtılmış olarak mı?

Siz, çağının Yusuf’ları! Hain kardeşlerinizi kendi ihanetleri yer bitirir. Unutmayın “Zalim Allah’ın kılıcıdır; onunla intikam alır, döner ondan da intikam alır!” İnsan-Allah ilişkileri statik değil dinamik ilişkidir; aşkın irade içkin iradeden bağımsız karar vermez. İnsan olarak, Allah tarafından konulan kaderimizin “seçmek” olduğunu biliyoruz. Benim 350 sayfalık bir kitapla açıklamaya çalıştığım Kur ‘ani kader anlayışını Anadolu irfanı basit iki dizeye sığdırıvermiş: “Kula bela gelmez Hak yazmayınca/Hak belasın yazmaz kul azmayınca.” Hain kardeşlerinizi, Yusuf’ların bilge krallığına giden yolda kullanılıp atılan birer ‘kötü rol’ figüranı konumuna indirgemek, onları “kendi vicdanlarının azabında yakmak” sizin elinizde.

Bunun için de aklınız fikriniz kuyuda takılıp kalmamalı. Züleyha, sizin için kuyudan daha çetin bir sınav. Hain kardeşlerinizin ihanetini en ağır bir biçimde cezalandırmak istiyorsanız gömleğinizin önden yırtılmasına izin vermemelisin. Eğer buna izin verirseniz, işte asıl o zaman ihaneti ödüllendirmiş olursunuz. Çünkü asıl o zaman alternatif olmaktan çıkar, siz de “ihanetler çetesine” aday olmuş olursunuz; çünkü başkalarına ihanet, önce insanın kendi kendisine ihanetiyle başlar.

Fakat vakarınız, direnişiniz, iffetiniz ve ahlakınızla örnek bir şahsiyet olmayı başarırsanız, Aşkın irade, size zindan olan Mısır’ınızı size cinan eder; onun geleceğini sizin ellerinize emanet eder. Bir zaman size ihanet etmek için sıraya giren “hain kardeşlerinizi” size muhtaç eder.

Yusuf suresi, bir tek kişinin inancı, ahlakı, yeteneği ve direnciyle bir ülkeyi teslim almasının hikayesidir. Bu sureyi okumalarını, sadece “Yusuf” rolünü oynayanlara değil, “hain kardeşler” rolünü oynayanlara da tavsiye ederim. Her iki tarafın da alacağı çok ders olmalı. Bu tavsiyeyi yaparken, Kur’an’ın diliyle ancak “akleden kalp” sahiplerinin ibret alacağını da unutmuş değilim. O ibretleri, bir sonraki yazıda kaleme alacağım.

Aynı zamanda bir şair olan Sinan Paşa, bir şiirinde “hangi Yusuf-u devran ki Züleyha-yı zaman dâmenin çak etmemiş ola?” diye soruyor.

Evet, evet! Hiçbir çağın Yusuf’u yoktur ki, çağının Züleyha’sı eteğini yırtmamış olsun. Fakat önemli olan eteğinizin ya da gömleğinizin yırtılıp-yırtılmadığı değil, nereden yırtıldığı.

Herkes gömleğine dikkat etsin.

( 19 Mayıs 1999 )

 

Yorum Yaz