Hz. Muhammed bugün yaşasaydı Batılılar gibi giyinmezdi

Bir Hürriyet yazarının “Hz. Peygamber bugün yaşasaydı nasıl giyinirdi?” başlıklı yazısından bir okur sayesinde haberdar oldum. Yazar, sevgili İhsan Eliaçık’ın “haber10.com” adlı sitede yayınlanan yazısından şu alıntıyı yapıyor:

“Her şeyden önce Hz. Peygamber, hiçbir zaman kendine özel bir din adamı kıyafetiyle dolaşmamıştır. Onu içinde yaşadığı toplumdan ayıran özel bir kıyafeti asla olmamıştır. Bu konuda kendini toplumdan ayırmamıştır. Ömrü boyunca Ebu Cehil nasıl giyiniyorsa öyle giyinmiştir. Demek ki Peygamber bugün yaşasaydı, hangi toplumda yaşıyorsa o toplumun genel, yaygın ve makul kıyafeti neyse öyle dolaşacaktı. Onu kıyafet bakımından halkından ayıramayacaktık. Onun bu konudaki sünneti budur.”

Ve bu alıntıdan yola çıkarak şu sonuca varıyor: “Ne güzel değil mi? İslami kesimin yıllardır tartıştığı “kıyafet” meselesi, bir paragrafta nasıl da etkili, ikna edici ve çarpıcı bir biçimde çözülmüş…”

  1. yanlış: Eliaçık’ın yazısının, “kıyafet meselesini” çözmekle alakası yok. Zaten bunun için de yazılmamış. Makalenin başlığı şu: “Hz. Peygamber -din adamı- mıydı?” Makale yazarının başlığa çıkardığı soruyla, Hürriyet yazarının başlığa çıkardığı soru farklı tellerden çalıyor. Ne çıkış noktaları, ne varış noktaları aynı. Takdir edersiniz ki bu yakışıksız bir şey. Bu başlık altında yazılan bir paragrafı metnin içinde geçmeyen “Hz. Muhammed bugün yaşasaydı nasıl giyerdi?” gibi bir sorunun peşine takarsanız, buna “istismar” derler. Alıntı ahlakıyla da bağdaşmaz.
  2. yanlış: Hürriyet yazarının kastı ile makale yazarının kastı alakasız. Hürriyet yazarı, bugün giydiğimiz batılı kılık-kıyafet tarzını Eliaçık’ın ilgisiz makalesi üzerinden, hatta Peygamber üzerinden meşrulaştırıyor.  Bu kıyafetlerin bizim aba ecdadımızın kıyafetleriyle alakası yok. Daha dün kendilerine karşı savaşıp yenildiğimiz Batılıların aba ecdadının kıyafeti bunlar. Ve bu kıyafetleri benimsememiz de öyle güle oynaya olmadı. Şunun şurasında koca dünyada “kılık-kıyafet devrimi” yapılan kaç ülke var. Bu ülke belki de bu alanda tek. Unutmayalım bu memlekette “bazı kisvelerin (kıyafetler) giyilmesine dair kanun” adlı bir yasa hâlâ yürürlükte. Ecevit’in bile eleştirdiği “gardrob devrimleri”nin sonucunu, Hz. Peygamber’in meslek anlamında bir “din adamı” olmadığını anlatmak için kaleme alınmış güzel bir makalenin sırtından meşrulaştırmak, fazla eforik bir ruh halinin eseri olsa gerek.
  3. yanlış: Kıyafet meselesinde İslami kesimin işi karışıktır. Eliaçık’ın ele aldığı boyuttan eleştirilmeyi bin defa hak eder. Fakat Hürriyet yazarının ele aldığı boyuttan yerden göğe haklıdır, yerlidir, asildir, onurludur. Bu konuda asıl eleştiri, İmamlar için tıpkı Hıristiyanlığın ruhban sınıfında olduğu gibi “İbadetle sınırlı özel bir din kisvesi” ihdas ve ibda eden laik devlete yöneltilmelidir. “Gardrob devrimi” ile “namaza özel kıyafet” bidatının aynı zihniyetten sadır olmasını ıskalayıp, “İslami kesimin kıyafet meselesinden” dem vurmak iyi niyetle bağdaşır mı?

İhsan Eliaçık’ın kendi bağlamı içinde haklı ve doğru tespitleri, Hürriyet yazarının elinde bir yanlışa alet edilmiş. Bir doğru bir yanlışa alet edilince yanlış doğrulanmış olmaz, belki doğruya kast edilmiş, hatta –suikast- edilmiş olur.

Eliaçık, Peygamberimizin ömründe özel bir “din adamı” kıyafeti giymediğini söylüyor. Doğru. Bu “din adamı” sınıfı olan diğer kitaplı ve kitapsız dinlere ait bir olgu. Özellikle de “ruhban sınıfı” olan Pavlusyen Hıristiyanlığa.

Bu  -doğru-dan, galiplerin kıyafetini sırtına geçirmeye prim çıkar mı? Aksine Pers başkenti Hire ile sıcak ilişkilere sahip olan Ebu Cehil gibi azılı bir keferenin bile düşmanını taklit etmeyecek kadar -soylu- olduğunu gösterir. Dahası Hz. Peygamber’in asli görevlerinden biri olan “İslami kimlik oluşturma” misyonu çerçevesinde, “gardrob devrimi” gibi bir yola hiç başvurmadığını gösterir.

Aynı Peygamber, Kur’an’ın “aşağılık maymunlar” diye takbih ettiği taklitçiliği, “kim bir kavme benzerse o ondandır” diyerek reddetmiştir. Dış görüntüde -Müslüman farkı- oluşturacak uygulamalara gitmiştir. Mekke’de saçını Müşriklerin aksine ikiye ayırırken, Medine’ye göçünce Yahudilerin aksine saçını yanlara salarak ‘fark’a dikkat çekmiştir. Müslümanlara bıyık ve sakal şeklinde Yahudilerden farklı bir stil telkin etmiştir. Müslüman çocuklarına alabros tıraşı, sırf diğerlerine benzememe adına yasaklamıştır.

Bütün bu uygulamalarda -sünnet- sakal, bıyık, saç vs.nin şu veya bu tarzda olması değil, “Müslüman kimliğinin muhafazası”dır.

Mağlupların galipleri taklidi gibi tarihi bir yanılgıyı, ilgisiz bir yazı ve hatta Peygamber üzerinden meşrulaştırmanın hiç de masum bir yanı yok.

Şu kesin: Hz. Peygamber yaşasaydı taklitçilikten nefret ederdi. O yaşasaydı, asla ve asla Batılılar gibi giyinmezdi. Aşağılık duygusunun eseri olan mağlubiyet psikolojisini reddederdi.

 

Yorum Yaz