Eve dönüş tamam, ya okula dönüş

Şair “Bir dokun bin ah işit kase-i fağfurdan” diyordu ya? İşte o misal, biz de bir dokunduk bin ah işittik.

Bu köşede bir üniversite hocasının feryadını dile getirmiştik. Başörtüsü mağduru profesör haklı olarak soruyordu:

“Başörtülüler katillerden daha mı tehlikeli?”

Evet, yerden göğe haklı ve yerinde bir soru. “Eve dönüş” yasasıyla içlerinde adam öldürenler de dahil örgüt militanlarına af çıktı. Dağdakilerin önü açıldı. Eli silahlı genç insanları kazanmak adına yapıldı bu. Umarım bir yararı olur. Umarım bu ülkede 80 yıllık deli gömleğinin bir ipliğinin daha çekilmesine vesile olur.

Fakat şu ülkenin çarpıklığına bakın. Dağdaki silahlı militanı “eve dönüşe” ikna etmek için af çıkaracaksın. Başındaki örtüsü yüzünden okulundan ettiğin kıza, o kızların maruz kaldığı gaddar muameleyi içine sindiremediği için görevden aldığın öğretim üyelerine, namazı ya da eşinin örtüsü yüzünden YAŞ kararıyla yargısız infaza tâbi tuttuğun subay-astsubaya hakkını iade etmeyeceksin.

Bu nasıl mantık, bu nasıl sistem, bu nasıl adalet Allah aşkına?

Mağdurlar adaleti bu zulmün faillerinden beklemiyorlar ki? Elbette bu zulümleri önleyeceğine inandıkları adında “adalet” bulunan iktidar partisinden bekliyorlar. Onun neredeyse anayasal çoğunluğa ulaşan sayıdaki Meclis grubundan bekliyorlar.

Bu köşede mağduriyetini dile getirdiğim bir üniversite hocasının açlığa mahkum edilip edilmediğini merak etmiş bir okurum. Bu tür mağduriyetlerin sadece kişiyi değil, tüm bir aileyi cezalandırmak demeye geldiğini hatırlatıyor. Söz konusu başörtüsü mağduru profesörün aç kalıp kalmadığını merak edip soruyor:

“Acaba anlı şanlı holdinglerimiz, iş adamlarımız, bu tür mağdurları geçici de olsa istihdam edemezler mi?”

Şu işe bakın! Şu garabete bakın!

Bir insan kendi alanında okumuş, doktora yapmış, doçentlik tezini başarıyla tamamlamış, profesörlüğünü de alacak kadar yükselmişse, başarı için daha ne yapabilir ki? Ama bu ülke kendi öz evlatlarının beynini yiyen bir idrak hastası gibi, evlat beyni yiyerek geçiniyor.

Siz bunun nadirattan olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Yanılıyorsunuz.

Bu durumdaki onlarca üniversite hocasından mesaj geldi. Kimisi başörtülüleri, yok olası YÖK’ün talimatına uyup sınıfından atmadığı için mağdur edilmiş. Kimisi eşinin başörtüsü yüzünden işinden atılmış. Kimisinin sözleşmesi “irticacı” olduğu gerekçesiyle yenilenmemiş. Kimisinin doktorası sırf ideolojik yobazlık yüzünden reddedilmiş…

Bana ulaşan üniversite hocalarının hemen hepsi de kendi alanında başarılı ve göz dolduran insanlar. İlmi yayın sayısı bakımından, düzenin öz evlat kabul ettiği laik-Kemalistler’i fersah fersah sollamışlar.

Ama yok. Ağzınla kuş tutsan, onların ilahlarına perestiş etmeden, onların “AŞ”lerinde hissedar olmadan, onların “örgütlerinde” boy göstermeden, onların malum hayat tarzına boynuna kadar batmadan yok…

Peki kim giderecek bütün bu mağdur kesimlerin mağduriyetlerini?

Dahası, bütün bunların başında yer alan başörtüsü mağduriyetini?

AB, PKK-Kadek konusunda gösterdiği hassasiyetin binde birini bu ülkede mağdur edilen Müslümanlar için göstermiyor. Eğer AB’nin başörtüsü konusunda bir hassasiyeti olsaydı bunu belli ederdi. Ne de olsa efendilerin sözü kâhyalar nezdinde itibarlı.

Demek ki samimi değiller. İnsan hakları, inanç özgürlüğü hep bir yere kadar. Yani çiftliğin kâhyasının zulmüne ağa, belli alanlarda göz yumuyor.

Sebepleri belli. Baş sorumluları belli.

Belli olmayan tek şey var: Bu zulme kimin dur diyeceği, bu mağduriyetleri kimin önleyeceği.

AK Parti hükümeti bunu becerebilecek mi?

Tüm soru ve dahi sorun bu.

“Eve dönüş” tamam. Peki, örtüsü yüzünden mağdur edilmiş kızlar ne zaman okullarına dönecekler?

Örtüsü yüzünden işinden atılmış bayanlar ne zaman işlerine dönecekler?

Gerek zulme bulaşmak istemediği, gerekse eşi örtülü olduğu için başörtüsü mağduru olmuş öğretim görevlileri ne zaman görevlerine iade edilecekler?

YAŞ’zedeleri sormuyorum.

Hükümet, eskilerinin üzerine yenilerini eklemesin yeter.

Evet, yukarıdaki soruların cevabını merak eden binler, hatta on binler var.

Bu ülkede bu sorulara cevap verecek bir merci de var mı?

Yoksa Allah’a mı havale etsinler?

Yorum Yaz