İçkili oruç ya da “Türk Müslümanlığı”

Takip etmişsinizdir; biri soruyor: “Yılbaşı gecesi içki içersem orucuma halel gelir mi?” Resmi (gayrı resmisi pekala olur) müftü cevap veriyor: “İlle de içeceğim diyen kurallara uymalı.”

Verilen cevaba (fetvaya!) geçmeden önce, sorulan sorunun mantığı üzerinde duralım.

Bu soru, devlet destekli “Türk Müslümanlığı” tezini hatırlattı bana. Türk Müslümanlığından dem vuranlar, bununla neyi kastediyorlar pek açık değil. Fakat benim aklıma, Noel ile Ramazan’ı birlikte kutlayan, orucunu rakısıyla açmakta bir sakınca görmeyen, beden ülkesinin başkenti olan yüreğini şeytanla meleğin koalisyonuna (!) dayalı hilkat garibesi bir iktidara teslim etmiş, ‘iman garibi’ bir tip geliyor.

Bunun nasıl mümkün olabileceği sorunuzu haklı buluyorum. Mümkün olmadığını söylemeniz halinde, haklı olduğunuzu da açık ve net bir biçimde söylemekten çekinmem. “Eşyanın tabiatı” diye bir şey olduğunu, bunun eşyanın tabiatına aykırı olduğunu da biliyorum.

Ve yine biliyorum ki soğukla sıcak, kışla yaz, ateşle su, dere ile tepe birbirinin zıddıdır. İmanla küfür, hak ile batıl, melekle şeytan, iyi ile kötü, güzelle çirkin, doğruyla yanlış, sevapla günah da öyle. Fakat yine biliyorum ki, imanla ilgili alanlarda ‘beyaz ve siyah’ geçerli olduğu halde, eylemle ilgili alanları “beyaz ve siyah” dilemması çerçevesine soktuğumuzda, içinden çıkılamaz bir takım sıkıntılar baş gösterir.

İşte bunun için, bu konuyu ortaklık ve pazarlık kabul etmeyen akide alanının “beyaz ve siyah” çerçevesine sokmadan değerlendirmek gerekir. Ama böyle müşevveş bir zihnin, sadece “ameli” bir sapmayla açıklanamayacak kadar da kökü derinlerde yatan bir problem taşıdığını düşünüyorum.

Meraka değer; bu sorunun sahibi orucu niçin tutuyor? Oruçtan bir beklentisi var mıdır? Oruç onun için bir “adet” midir, bir “ibadet” midir? Değilse Maun süresinde “yazıklar olsun o (tür) namaz kılanlara!” ayetinin muhatabı olan “namazlı” müşrikleri hatırlatırcasına, “dini yalanladığı” halde oruç tutup, bunu da kültürel Müslümanlığın bir gereği olarak mı değerlendiriyor? Ki burada “dini yalanlamak”, dinin bütüncül bir hayat projesi olduğunu kabullenmemek anlamına geliyor.

Böylesi bir tip, orucu emreden ayetin bu ibadetle neyin amaçlandığını da söylediğini, buna göre orucun amacının insanda Allah’a, insana, çevreye ve kendisine karşı “sorumluluk bilinci” uyandırmak olduğunu bilse, yine böylesine problemli bir mantığa saplanır mıydı? Yine o insana içki yasağından amacın da “insanın kendi elleriyle aklına zulmetmesi, onu örtme çabası” olduğu anlatılsa, böylesine çelişkili bir mantık sergiler miydi?

Hepsinden öte, bir ibadeti ibadet yapan şey onun imandan kaynaklanan bir yükümlülük olduğunu kabul etmek, dolayısıyla sahibine hak ve ödevler yükleyen bir imanın da, insanla Yaratıcı arasında bir sözleşme olduğunu bilmektir. Soru sahibi bu gerçeği bilseydi, sorduğu sorunun yaman bir çelişki, hatta saçma denecek kadar anlamsız olduğunu fark etmez miydi?

Sözün burasında verilen cevaba dikkat çekmekte yarar var. Fetvada, soru sahibini aydınlatacak, onun ve onun gibi düşünenlerin cehaletini giderecek, düştüğü çelişkiyi görmesini sağlayacak bir ipucu yok. Aksine, soruyu normal kabullenen vahim bir algı yoksunluğuyla karşı karşıyayız.

Bu soruya cevap veren müftünün durumu, işte bu yüzden, soruyu sorandan daha vahim bir problemdir ve öncelikle Türkiye’deki resmi “din görevlilerinin” algı problemi, acil çözüm bekleyen hayati bir mesele olarak önümüzde durmaktadır.

Bu problemi “din tasavvurunun tahrifi” başlığı altında ele almak gerekir. Gerçekten bu ülkede, sokaktaki sıradan insanların değil, kendini “din görevlisi” olarak gören zümrenin din tasavvurunda ciddi çökmeler, bozulmalar ve tahrifler oluşmuştur. İşte bu nedenledir ki, “yeni bir din dilinin gerekliliği” sorunun çözümünde çok ciddi bir unsur olsa da, problemi böylesine ikincil bir başlık altında dile getirmekten bilerek kaçındım.

Yeni bir din dili elbette gerekli. Mevcut din dili modern insanın anlayamayacağı garip bir “kuş dili”ne dönüşmüş durumda. Onun için de iletişim kurulamıyor. Konuşması gerekenlerin susup susması gerekenlerin konuşmasının temelinde yatan en büyük sebep de budur.

Fakat tahrif edilmiş bir din tasavvurunun üzerine yeni bir dil dili inşa etmeye kalksanız ne olacak?

Olsa olsa bir tek şey olur:

“Sosyete şeyhülislamlığı”na bir nevi katkı.

( 1 Ocak 2000 )

Yorum Yaz