İlahi mesajlar, olaylar “Kitab”ının içinde yazılıdır

Vahiy, Allah’ın insana olan merhamet ve muhabbetinin Allah’ça ifadesiydi.

Rabbimiz insana tenezzül buyurdu ve insanı muhatap aldı. İşte insan en büyük şeref ve onura “Allah’ın muhatabı” olması sayesinde kavuştu.

Allah insanla vahiy yoluyla konuştu. İnsan Allah’la dua ve ibadet yoluyla konuştu. İnsanoğlu bu diyalog sayesinde ebedi mutluluğa giden yol haritasını keşfetti. Bu diyalog koptuğu anda insan için felaket baş gösterdi.

Vahiy, insanoğlunun zamanını dikkate aldı. Zamanın farklılığını yok saymadı. Çünkü zaman ırmağından bir su ebediyen iki kez akmazdı.

Onun için aynı kaynaktan inen vahiy farklı şeriatlar vaz etti. Fakat bu, sadece zaman ve mekanla değişen kadardı. Bir de, zaman ve mekanla değişmeyen değerler vardı.

Hakikat, özü ve maksadı itibarıyla hiçbir zaman ve mekanda değişmedi. O her vahiyde, her Peygamberde kendisini gösterdi. İlk vahiyden vahyin zirvesini teşkil eden Kur’an vahyine kadar böyle oldu bu.

İnsanlığın kolektif aklını bir tekamül sürecine tabi kılan da, peygamberleri gönderen Allah’tı. Son Peygamber’in gelişi, bu aklın kemal sürecine girdiğinin de göstergesiydi. Artık insan, ilahi yol haritasını okuyup yorumlayarak kendi yolunu bulacak akliyyete sahipti.

Fakat vahiy hepten mi kesilmişti? Allah artık insanla bir daha konuşmayacak mıydı? İlahi kelam sıfatı fiilen tezahür etmeyecek miydi? İlahi sıfatlar da ebedi ise, o zaman kelam sıfatının son vahiyden sonraki tezahürleri ne suretle olacaktı?

Hayır. İlahi kelam susmayacaktı. Mesaj inmeye devam edecekti. Allah insanla olan diyaloğunu ebediyen kesmeyecekti. Fakat bu mesajlar “kitapların içinde” değil “olayların içinde” ulaşacaktı. Bunlar “âyât-ı hadisât” idi.

Bireyler, başlarına gelen olayları, isterlerse indirilmiş bir vahyin ayetleri gibi okuyabilirlerdi. Eğer yaşanan ve yaşanmakta olan olaylara böyle bakarlarsa, işte o zaman, Allah’ın hayata her an müdahil olduğuna inanmamızı isteyen İslâm imanının gereğini yapmış olurlardı.

Toplumlar da yaşamış oldukları, yaşıyor oldukları ve yaşayacakları her olayın içinde kendilerine indirilen mesajların olduğunu bilmeliydi. Onları doğru okumalıydı. Eğer olup biten her şeye bu gözle bakar, vahyin inşa ettiği bir akıl ve tasavvurla okursa, o zaman Allah’ın insanoğluna hala mesaj gönderdiğini hayretle göreceklerdi.

Olayların içinde indirilen mesajlar da, tıpkı Kur’an’ın mesajları gibi çeşit çeşitti.

Bazı olaylar müjde ayetleri gibiydi. Allah o olayın içinde müjdeli mesajlar indiriyordu.

Bazı olaylar, ilahi uyarı ve tehdit içeren ayetler gibi, ilahi uyarı ve tehdit içeriyordu. İnsanoğlundan, aklını başına devşirmesini istiyordu.

Allah’a sırt dönmesinin kendisine yapacağı en büyük kötülük olduğu dile getiriliyordu. Bu mesaj kimi zaman bir tabii felaket, kimi zaman ekonomik kriz, kimi zaman siyasal kriz, kimi zaman ahlaki kriz olarak, kimi zaman da kargaşa, anarşi ve savaş gibi güvenlik krizi olarak tezahür ediyordu.

Fert olarak başınıza ne geldiğini bilmem. Onu herkes kendisi bilir ve okuması gereken de kişinin kendisidir.

Fakat toplum olarak başımıza gelenler ortada.

Bir avuç kan emicinin bu toprakların ensesine yapışarak kanını emmesi, sizce hiçbir mesaj taşımıyor mu?

Bu bedenin gövdesine ait olmayan bir başı 80 yıldır taşıma azabına mahkûm edilmesi, aslında derin tahliller gerektiren bir gazap ayeti gibi okunmalı değil mi?

Yeryüzünün en zengin topraklarında oturduğu halde milyonların açlık sınırında yaşıyor olmasını, kaçımız doğru okuyup doğru tefsir ettik?

İsterseniz ABD’nin dünyanın başına bela kesilmesini de bu gözle okuyabilirsiniz.

Yorum Yaz