İmam görünce neyi hatırlıyorsunuz?

Cumhuriyet dönemi din-devlet ilişkileri, istisnai durumlar ve dönemler hariç, hep din aleyhine yürümüştür.

Yeni rejimi şekillendiren kadrolar, dinle şu ya da bu biçimde sorunu olan kadrolardı. Tepeden modernleştirmeci, iflah olmaz biçimde Batıperest, kendi değerlerine güvenini yitirmiş Osmanlı artığı unsurlardan oluşuyordu.

Bu milletin can damarı dindi. Onlar, bu milletin başına ne geldiyse, hepsini dinin hanesine fatura ettiler. Bu Osmanlı batıcılarının da, Cumhuriyet batıcılarının da yaptığı ortak yanlıştı.

Batı karşısında yenilmişliğin acısını, dini kıyasıya eleştirerek, dini değerlere düşman olarak, o değerlere bazen savaş açarak dindirmek gibi akla ziyan bir yol seçtiler. Din onlara “yenilenleri” hatırlatıyordu. Onlarsa asla yenilenlerin yanında görünmek istemiyorlardı. Onun için de “yenenlerin” yanına, yani “düşman safına” geçtiler.

Dostun yanında görünmekten utanıp sıkılanlar, düşmanın yanında görünmekle iftihar edecek kadar öz benliklerine yabancılaşmıştılar. Bununla da kalmadılar. Kendi değerlerine düşmanın gözüyle bakmaya başladılar. Orada da durmayıp kendileri gibi bakmayanlara düşman oldular. O da yetmedi, düşmanın yapamadığını yapmaya kalkıp, tüm güçlerini değerleriyle savaşa hasrettiler. O değerleri hayatında, ticaretinde, siyasetinde, sanatında, suretinde, siretinde, kıyafetinde yaşatanları “düşman” ilan ettiler.

Sonuç mu?

Sonuç ortada. Engizisyon dönemi orta çağ kilisesinin resmi din dili olan Latince ve onun harfleriyle hiç sorunu olmayanlar, Kur’an’ın indiği harflerle “Allah” ve “Muhammed” yazısını görmeye bile tahammül edemez bir noktaya gelip dayandılar.

Başlangıçta şöyle düşünüyorlardı: “Kur’an’ı İncil’e, camiyi kiliseye, imamı papaza benzetebilirsek, İslam’ı da Hristiyanlıkla benzetebiliriz. Dolayısıyla, biz de “yenilenler” arasında olmaktan kurtulmuş oluruz. Galiba “yenenlerin” sırrı burada yatıyor. Biz de “yenenlerden” sayılmamız için böyle yapmalıyız…”

İşte bu düşünceyle önce en kolay unsuru hedef seçtiler: İmam.

İlkin aç bıraktılar. Dilenci ettiler. Onurunu yok ettiler. İnsanlar nazarındaki saygın konumunu beş paralık etmek için basın yayından tiyatroya kadar kullandılar. Bunca yıl bir zümre hakkında böylesine “kara propaganda” yapılırsa, o zümre ağzıyla kuş tutsa kendini saydıramaz.

İmamlar, vaizler, hatta bütün bir ‘din görevlileri’ camiası işte bu acımasız propagandanın kurbanı oldular. Daha sonra onları midelerinden yakaladılar. Devletleştirilen bu sınıfı bordro mahkumlarının en gerisine, yani hücre mahkumuna çevirdiler. Bir yandan da iyi eğitilmemeleri için elden gelen arkaya konulmadı. Aynı idare kendi düzenlediği eğitim içerisinde öz eğitim-üvey eğitim türü ayrımlar icat etti, uyguladı.

Ve maksat hasıl oldu. İmamlar sonunda bir miktar da olsa papaza benzetildi.

Nereden mi biliyorum?

Geçen, emsallerinin hayli üzerinde bir donanıma sahip yüksekokul mezunu bir köy imamı, dokunsan patlayacak kadar dolu bir yürekle soruyor: Din işlerinden sorumlu devlet bakanının karşısına sarığım ve cübbemle geçip bir tek soru sormak isterdim:

– “Ben size neyi hatırlatıyorum? Ben insanlara neyi hatırlatıyorum?”

Cevabını kendisi veriyor:

– Ölümü, ölüyü, cenazeyi… Ve ekliyor “İnsanlar beni görünce hayatı hatırlamalı. Bana ölüme bakar gibi değil, hayata bakar gibi bakmalı. Mesela köyümde dersler boş olsa dahi ilköğretim okulunda derse girme hakkım yok. Oysaki öğretmen de yüksekokul mezunu, ben de. Fakat beni sistem cenaze işlerine mahkum etmiş. Elimden insanı almış. Beni insansız bırakmış. Yani ölüye mahkum etmiş; ölüye, bir bakıma ölüme…”

Evet, özellikle taşrada artık “imam” deyince “ölü” hatırlanıyor. İnsanlar imam görünce akıllarına “cenaze işleri” geliyor. Bu, bu ülkede 80 yıldan beri sürdürülen “Hıristiyanlaşmış bir İslam” projesinin ilk ayağında küçümsenmeyecek bir mesafe alındığının göstergesi. İmam kadrosunu sorun edenleri anlıyorsunuz değil mi?

Bir ilerisi, kiliseye benzer bir cami.

İslam Hıristiyanlaştırılırsa, dini ve dini görünürlüğü hasım ilan eden azgın azınlık yenilgiden kurtulup yenmiş mi olacaklar?

Evet, yenmiş olacaklar. Fakat küçük bir farkla: Dünkü düşmanı değil, düşman adına onların yenemediği kendi öz değerlerini.

Peki, bu durumda kimden teşekkür bekleyecekler?

Herhalde değerlerine düşman oldukları bu milletten değil. Karşılarında ezildikleri yenenler sınıfı da, bu “düşman kardeşlerine” bir kıyakta bulunsunlar artık.

Ha bu arada, azgın azınlık, artan misyonerlik faaliyetlerinden şikayet etmeye sakın ola kalkmasın. Aksine kendilerine, bu faaliyetlere çanak tutmak yakışır. İslamî hayat tarzını yasaklayınca, geride oluşan boşluğu “seküler paganizmle” dolduracak değillerdi herhalde.

 

Yorum Yaz