İmanlı Şehir: Banda Açe

BANDA AÇE-Bu yazıyı mutlu insanlar ülkesine yazıp yolluyorum, Açe’den…

Yapımını Akabe Vakfı’nın üstlendiği bir okulun açılışı münasebetiyle buradayız. Banda Açe duraklarımızdan sadece biri. Sırada Jakarta/Endonezya ve Kualolumpur/Malezya var.

Açe, nüfusunun % 10’unu, 26 Aralık 2004’te yaşanan tsunami felaketinde kaybetmiş. Bu, her iki evden birinin kurban verdiği anlamına geliyor. Tsunami küçük bir kıta boyutundaki dev Sumatra adasını yerinden oynatmış, eskiden var olan adalar kaybolup, yeni adalar ortaya çıkmış. Felaketin insani boyutları, tabîî boyutlarından daha büyük olmuş.

Buna rağmen insanların yüzü gülüyor. Açe’de hayat beklenenden çok erken normale dönmüş. Öncesini bilen herkes bugün gelinen noktaya “mucize” gözüyle bakıyor. Bu mucizenin temelinde, iki fiilî dua yatıyor.

Birincisi, Açelilerin kavi imanı. Açeliler her fırsatta nüfuslarının % 100’ünün Müslüman oluşuyla övünüyorlar. Banda Açe’nin girişinde kocaman bir taç/levha var. Üzerinde “Banda Açe imanlı şehirdir” yazıyor. Her şey, bu iddiayı doğruluyor. Günlük hayatta İslâmî sınırlar korunuyor. Bu cebirle değil toplumsal mutabakatla sağlanmış.

Laisizmi Leninist-Stalinist yöntemlerle harmanlayan kanlı Suharto yöntemi, İslam’ı azaltma projesini Açe’ye de uygulamış. Tesettürü bir dönem yasaklamış mesela. Fakat Açe bu yönetimden kurtulur kurtulmaz aslına avdet etmiş. Suharto, zulmüyle tarihin çöp sepetine atılmış.

Açe’nin İslami kökleri çok eskilere uzanıyor. İslâm Açe’ye daha Hicri 2. yy’da gelmiş. Hatta ziyaret ettiğim kale işlevi de olan bir Hindu tapınağından dönme İndrapûrî camiinin tarihini h. 2. yüzyıla dayandıranlar var. Tüm bölgeye İslâm Açe’den yayılmış. Bu yüzden bir tür “kutsallık” kazanmış. Banda Açe , “Mekke’nin kapısı” (Serambi makkah) olarak adlandırılmış. Öyle ki, Javalı, hatta Çinli hacılar bile önce Banda Açe’ye gelir, burada ihrama girer, hac yoluna buradan çıkarlarmış. Yaklaşık 6 aya Mekke’ye varırlarmış.

Açe’de 16-17. yüzyıllarda büyük bir İslâm devleti kurulmuş. Tüm Malay ve Endonezya takımadaları bu devlete bağlıymış. Açe, efsanevi sultanı İskender Muda döneminde (1667-1636) altın çağını yaşamış. Portekizli sömürgecilere karşı Osmanlı’dan yardım istemiş ve almış. Bu yardımın bir de traji-komik hikayesi var ki, bölge insanı , “Kara Biber” adıyla meşhur bu hikayeyi bir efsane gibi dilden dile aktarıyor.

Açe ünlü âlimler de yetiştirmiş. Şeyh Kuala, er Ranirî, İndrapûrî, Hasan Kunkali, Şeyh Müdaveli, Davud Burvî bunlardan birkaçı. Alimler yetiştirmiş bir sülalenin ilim varisi olan Muhammed Dahlan’ın özel kütüphanesinde, bazılarına göz attığım 4000 el yazma İslami eser var.

İkinci fiilî dua Açe’ye gelen yardım ekipleri ve yardımlar. Yardım sıralamasında Türkiyeli STK’lar tereddütsüz bir numarada yer alıyor. Okul açılışında konuşan Vali vekili “Eğer Türkiye’den gelen STK’lar olmasaydı, biz değil toparlanmak, cesetlerimizi bile toplayamazdık “ diyor. Akabe’nin partner kuruluşu Daru’l-İhsan Vakfı’nın mütevellisi, aynı zamanda Açe Meclisi Başkan Yardımcısı olan Veysel Karani Bey, daha önemli bir şey söyledi : “Eğer Türkiyeli STK’lar buraya o ilk günlerde gelmemiş olsaydı, insanımız yalnız bırakılmışlık duygusu içinde ye’se düşecekti; bu duruma düşmekten bizi siz kurtardınız .”

Türkiye’deki ideolojik yırtılmadan ve katı seküler uygulamalardan haberdar olan Veysel Karani Bey “Açelilerin gözünde Türkiye denince akla Osmanlı ve İslâm gelir, başkası değil” diyor. Sahi, siz ne diyorsunuz bu işe?

Yerim bitti , fakat anlatacaklarım bitmedi.

 

Yorum Yaz