Irkçılığın sefaleti

Siz bu başlığı “milliyetçiliğin sefaleti” formunda da okuyabilirdiniz.

Ne ki bu, yaygın bir “galat-ı meşhur”a katkıda bulunmak anlamına gelirdi. Her ne kadar eskiler “Galat-ı meşhur lugat-ı fasihten evladır” demişlerse de, “millet” gibi Kur ‘ani bir kavramın tahrif ve tahribine dayalı bu yaygın hatayı şöhretinin hatırına benimsemek pek de mazur görülecek bir davranış olmazdı.

Millet, Kur’an’da “inanç sistemi”, “yaşam tarzı”, “bütüncül bir öğreti” anlamına gelir ki Kur’an’da geçen “milleti İbrahim” ibaresi “İbrahim’in inanç sistemi” anlamındadır. Bundan mülhem olarak, bir inanç sistemine tâbi insanların oluşturduğu “inanca dayalı topluluk” için de kullanılır olmuştur; tıpkı “la yetevarasu ehlu milleteyn: İki ayrı millet birbirine mirasçı olamazlar” hadisinde kullanıldığı gibi.

Bundan yaklaşık 10 yıl önce elime Ermeniceden Arapçaya çevrilmiş bir kitap geçmişti: İntifadatu’l-Ekrad (Kürtlerin Ayaklanması) 1925. Kitabın yazarı aynı zamanda Ermenistan Kürt Tarihi Araştırmaları Enstitüsü Müdürü de olan Erivan Üniversitesi tarih hocası Prof. Dr. Montill E. Hasretyan idi. Şeyh Said Ayaklanması’nı temel dinamiklerinden tamamen çarpıtarak Kürt ulusçuluğuna dayalı bir ayaklanma gibi sunmaya çalışan bu kitabı Arapçaya çeviren Baki Naz, kitaba yazdığı “ithaf”ının bir yerinde şöyle bir cümle kullanıyordu:

“1915 yılında Ermenilere karşı girişilen katliamları da herkes bilmektedir.”

Baki Naz’ın “Ermeni-Kürt ulusçuluğunun dayanışmasının bir nişanesi olarak kaleme aldığı bu “İthafa” ilişkin, yıllar önce İslam Birliği Hareketi isimli araştırmamda şöyle bir dipnot düşmüşüm:

“Bu satırları okuyunca ‘Gözü kör olsun bu ulusçuluğun; insana ne maskaralıklar yaptırtıyor!’ diyesi geliyor insanın. Bir kere o dönemde Doğu Anadolu’da katledilen yalnızca Ermeniler değildir; aynı zamanda Kürtler de katledilmiştir. Doğu’daki bu Müslüman Kürt katliamını (bazılarına göre sayıları 2 milyona varıyordu) gerçekleştiren de Ermenilerdir. Yani katliam en azından karşılıklıdır ve bu katliamın tarafları da Ermeniler ve Müslüman Kürtlerdir. Şimdi bu Kürt ‘milliyetçisi’ kimi kime şikayet etmiş oluyor. Bu ulusçuya öz ırkının katillerine ağıt yaktıran duygu eğer psikolojik bir rahatsızlık değilse, ‘milliyetçilik’ adı verilen ve gerçekte şövenizmin ta kendisi olan ulusçuluktan başka nedir ki?”

Ulusçuluğun sefaletini çıplak bir biçimde görmek istiyorsanız, tüm kavimlere Fransız Devrimi sonrasında ortaya çıkan biçimiyle bir ideoloji olarak ulusçuluğu “devşirme bir fikir mikrobu” olarak aşılayan fikir babalarına bakmanız yeterli. Bu açıdan Prof. Hasretyan gibi bir Ermeni’yi Kürtçülük yaparken görmek bizi hiç şaşırtmıyor.

Şaşırtmıyor, çünkü Abdullah Öcalan gibi Türk anneden doğma biri Kürt ulusçuluğunun “büyük önderi” rolünü yıllar yılı gözümüzün önünde oynamadı mı? Aslında bu bir rövanştır; Abdullah Öcalan’ın Kürtçülüğü, Ziya Gökalp’in Türkçülüğünün tarihi rövanşıdır.

Öz be öz bir Zaza Kürdü olan Ziya Gökalp, Türk “milliyetçiliğinin” babası sayılmaktadır. Yazdığı Türkçülüğün Esasları isimli eser, Anadolu’daki Türk ulusçuluğunun ilk el kitabı hüviyetindedir ve hâlâ da ulusçuların manifestosu niteliğini korur. İşbu Ziya Gökalp’ın gençliğinde tanıştığı Abdullah Cevdet sayesinde ulusçu bir düşünceye eğilim göstererek yıllarını verdiği ilk kitabının adını öğrenmek istemez misiniz: Kürtçülüğün Esasları ve Kürt Lugatı. Eğer birileri yerinden etmemişse, bu eserin Ziya Gökalp’in el yazısıyla olan aslı şu an Sinop Dr. Rıza Nur Kütüphanesi’nde olması gerekiyor.

Evet, ulusçuluğun sefaleti Kürtçülüğün Esaslarını yazacak kadar ırkçı olan bir Kürt ulusçusunu Türkçülüğün babası konumuna getirmekle kalmıyor. Asıl onu buna ikna edenlerin kimliği önemli: Sonradan Tekinalp soyadını alacak olan ve atadan beri Hahamlık yapan bir aileye mensup Selanik Yahudisi Moiz Cohen. Ziya Gökalp’ı Kürkçülükten Türkçülüğe terfi ettiren işte bu isimdir. Abdullah Cevdet’in tavsiyesiyle 1908’de Selanik Rizarto Mason Locası’nda toplanan İttihat ve Terakki yönetimi Gökalp’i hem masonluğa, hem de İttihat ve Terakki Merkez Yönetim Kurulu üyeliğine kabul eder. Ziya Gökalp, Moiz Cohen’le burada buluşarak sıkı bir talebe-hoca ilişkisine girer ve burada Türkçülüğün Esasları isimli eserini kaleme alır. Her ne kadar kitabı Kürkçülükten Türkçülüğe keskin bir geçiş yapan Zaza “şakirt” yazmışsa da, bu yazma gerçekte bir dikte etmeden ibarettir. Tüm ana fikirler Yahudi “hoca”ya aittir.

Arap ulusçuluğunun gelişim seyri de Türk ve Kürt ulusçuluğunun gelişim seyrinden farklı değildir. Sırası gelirse, bir gün onu da ele alırız.

Biliyorum, yazdıklarım birçoklarının midesini bulandıracak ve içini burkacak; ama ne yapalım ki gerçek bu… Ve birilerinin yanlış olarak “milliyetçilik” adını koydukları ulusçuluğun altını kaldırdıkça buruna hiç de hoş olmayan kokular gelmeye devam edecek…

Durun hele, ben daha yorganın ucunu kaldırdım, eğer konjonktür müsait olur da yorganı kaldırıp atacağımız günler gelirse, birilerinin koku maskesi takması elzem olacak…

Az kalsın asıl söyleyeceğimi unutuyordum: Bu ülkede medya sünnetçinin çıngırağıdır, siz siz olun sakın çıngırağa bakmayın, işinize bakın.

( 2 Haziran 1999 )

 

Yorum Yaz