İslam aklı bağlar, laik akıl koparır

“İslam aklının yeniden inşası için” başlıklı geçen haftaki yazımızda, bu aklın en belirgin özelliğinin koparıcı değil bağlayıcı olduğunu dile getirmiş ve buna Bakara 27. Ayeti referans göstermiştik.

Bu ayet, istikametinden sapmış bir aklın tipik davranışlarını dile getiriyor. Ayete göre, böyle bir aklın sahibine yapacağı en büyük ihanet, Allah ile olan (varoluşsal) sözleşmesini bozdurmasıdır. Aynı ayet bunun nedeni olarak, daha temel bir zaafı gündeme taşımaktadır:

“Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi koparıp ayırırlar ve yeryüzünü fesada verirler: Bu tipler, sonunda hüsrana uğrayacaklardır.” (Krş. 13.21,25)

İşte bu ilahi mesaj, İslam aklının da koordinatlarından birini teşkil etmektedir: ‘Bağ’layıcı, irtibat kurucu, bütünleyici akıl. Zaten “akl”ın kök anlamı da “bağ” değil midir? Yani bağlamıyorsa, irtibat kurmuyorsa orada akıl yok demektir. Hele parçalıyor, çözüyor, bölüyor ve ayırıyorsa, o zaman akıl varediliş amacının tam tersine çalışıyor demektir. Orada ancak “akla ziyan bir ‘akıl’dan” söz edilebilir.

Laik akıl, Kur’an’ın yukarıda kınadığı sapmış aklın tipik bir modelini teşkil etmektedir. Taklidi olduğu Modern Batı aklının indirgemeciliğini en olumsuz anlamda ‘kullanarak’ parçalamakta, koparmakta, bölmekte, ayırmakta, ayıramadığını kırmakta, kıramadığını ezmekte, ezemediğinin üzerini çizmektedir.

İndirgemeci laik aklın bu saldırısına karşı, hayatın hiçbir alanı kendisini koruyamamıştır. Bu akıl, bölücü, parçalayıcı, kırıcı ve yıkıcı ellerini sadece siyasi, iktisadi, dînî ve ahlaki, sosyal, kültürel, bilimsel, sanatsal alanlara atmakla kalmamış, insan tekinin şahsiyetine, yüreğine ve zihnine kadar uzanıp icraatını orada da sürdürmenin her yolunu denemiş ve denemektedir.

Hepsinden öte bu akıl, Allah’ın birleştirilmesini, koparılmamasını, ayrılmamasını emrettiği ne varsa, onları birbirinden ayırmayı kendi varoluşunun birinci şartı saymış, adeta varlığını buna adamıştır. Bu aklın neleri birbirinden ayırıp parçaladığını bilmek için, şu soruyu sormak kaçınılmazdır: Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şey ya da şeyler nelerdir? Cevabı açık: Birbirinden ayrı düşünülünce ya da bilfiil ayırınca, anlamını yitiren ya da anlamından bir şeyler kaybeden her şeydir.

Mesela ontolojik anlamda var olanla var eden arasındaki Yaratan-yaratılan ilişkisi…

İnsanın Allah’la ilişkisini koparan hiçbir akıl bunu babasının hayrına yapmaz. Allah’a kul olmaktan koparılan her insanın mutlaka kul olacağı bir kapı arayacağını en iyi bilenlerin başında bu ilişkiyi koparanlar gelir. Çünkü Allah’a gereği gibi kulluk, sahibini kula kul olmaya karşı sigortalayan tek yöntemdir.

Bu alandaki koparma sadece Allah-insan ilişkisi düzeyinde kalmamış, insan-insan ilişkisi de dumura uğratılmıştır. İnsan-insan ilişkisinin ahlaki davranış, erdem ve adalet zemini üzerinde yükselmesinin en büyük garantisi ahlaki davranış kodlarına sahip olmaktır. Bu kodlara mukayyet değil mutlak anlamda sahip olmanın garantisi ise sahih bir imandır. Böyle bir iman insan ilişkilerini “çıkar” değil, “sevgi” temeli üzerine kurar ve “insan insanın cennetidir” hedefini gerçekleştirmeye çalışır. Değilse, Hobbes’un Leviathan’ında dediği gibi; “homo homini lupus: insan insanın kurdudur”. Tabii ki, böyle bir tahribattan insan-doğa ilişkileri de azade kalamazdı. Fakat insanın harcandığı bir yerde doğayı kimin gözü görür?

Dünya-ahiret ilişkisi…

Yani, iki dünyalılık. Laik akıl, insanımızın ahiretle olan bağını koparıp onu tek dünyaya bağlamak için elinden geleni yaptı. Onların içindeki özdenetim müessesesinin can damarını kesti. Öz elleriyle, eylemlerinden hesap verme sorumluğunu yitiren ‘sorumsuz’ bireyler imal etti ve kendi varlığını onların varlığına kopmaz biçimde tevhid etti. Bu nedenle, en çok çalanlar en çok kendine yakın hissettikleri arasından çıktı.

Din-dünya ilişkisi…

Allah’ın birleştirilmesini emrettiği bu bağı koparmak, dini dünyasız (yani hayatsız), dünyayı (hayatı) dinsiz bırakmak anlamına gelirdi. Hayatla olan bağları koparılmış bir dinin bulunmamış define gibi kimseye bir yararı yoktu. Dinden tecrit edilmiş bir hayat ise, onu dinden koparanların elinde patlayacak saatli bir bombaydı.

Para-iman ilişkisi…

“Paranın dini imanı olmaz” diyenler, paranın dinsiz imansız olduğunu kasdetmiyor olabilirler. Fakat “kara para”dan söz edenler, aynı pişkinlikle “paranın rengi olmaz” diyebilecekler midir? Karası olanın “akı” da olmaz mı? Doğrusu, paranın dini imanı olur. Paranın dinlisi imanlısına “helal kazanç” denir, dinsiz imansızına “haram kazanç”. Dinsiz imansız parayla beslenenlere de “haramzade” ya da “harâmî” denir.

İnanç-eylem ilişkisi…

“Din eğitimine” savaş açan, bunun yerine “din öğretimini” ikame eden akıl, inanç-eylem ilişkisini kökünden koparmaya taammüden girişmiş bir akıldır. İnsanın inancıyla eylemleri arasında bir ilişki olmayacaksa, dahası inancını eyleme dökemeyecekse, o insanın neye inandığının, ya da inanıp inanmadığının ne önemi var? Aslında bu ilişkiyi koparmak, doğrudan insan davranışını dinsiz, dini insansız bırakma projesini yürürlüğe koymaktır.

Siz bu ilişkilere akıl-vahiy, bilinç-bilgi, madde-mana, duygu-düşünce, birey-toplum, geçmiş-bugün, gelenek-gelecek vb. gibi hayatın farklı alanlarındaki ilişkileri de ekleyebilirsiniz.

İslam aklı zor olana taliptir: Birleştirip bağlamak zor, kesip koparmak kolaydır.

( 27 Nisan 2001 )

 

Yorum Yaz