İsra 1’in tefsiri (2)

İsra Sûresi 1. âyetin tefsirine kaldığımız yerden devam edelim:

Âlemlere rahmet Hz. Muhammed Efendimizin yaşadığı miraç müşahedesi, ilahi bir onurlandırmadır. Allah tarafından zor zamanlarda verilen bu teselli armağanının, Efendimizi yüceltme amacı taşıdığının en güzel ifadesi “İsra” kelimesinin kök anlamında saklıdır.

Esrâ, “insanlık, şeref, onur” anlamına gelen es-serv kökünden türetilmiştir. Es-Seriy, “yücelik, yükselmek, yücelmek” anlamına gelir (Lisanu’l-Ârab). Esrâ’nın böyle bir kökten geliyor olması, “yürüyüş”ün yatay ve maddi bir zeminde olmaktan çok dikey ve manevi bir zeminde olduğu, en azından yolculuğun amacının “yolcuyu yüceltmek ve onurlandırmak” olduğu sonucu çıkarılabilir. Bu anlamdan dolayıdır ki; bir önceki yazıda kaynağını verdiğimiz bazı âlimler, âyetteki el-Mescidu’l-Aksa (en uzak mescit) ile Kâbe’nin Arş’daki aslı olan ve Tur Suresi’nin 2. ayetinde geçen el-Beytu’l-Ma’mur’un kastedildiği yorumunu yapmışlardır.

Hadislerde bu yolculuğun Burak adı verilen bir vasıtayla yapıldığı ifade buyurulur. Burak; yıldırım, daha açıklayıcı bir ifadeyle “doğal elektrik akımı” anlamına gelen Berk’in mübalağa kipidir. Tabii ki, Burak diye adlandırılan bu vasıtanın niteliğini ve işlevini bilmemiz mümkün değildir. Bu bir mucizedir. Mucizeler kendi zamanlarının insanlarının onu yapmaktan aciz kaldıkları, hakkı ispat batılı iptal amacı taşıyan ilahi müdahalelerdir. İslâm akidesinde, mucizenin asli faili peygamber değil Allah’tır. Allah onu peygamberin elinde yaratır. Her mucize yine eşyada bulunan ilahi bir potansiyelin ya zayıfken güçlendirilmesi, ya atılken harekete geçirilmesi, ya pasifken aktifleştirilmesidir. Bu durumda büyük kuvvet zayıf olanı âtıl hale getirir, fakat asla batıl hale getirmez. Yani eşyanın tabi olduğu umumi-ilahi yasayı batıl kılmaz.

Kimi miraç rivayetlerinde beş vakit namazın miraçta verildiği rivayet edilmişse de, bu süreden yıllarca önce indiği kesin olan Taha 130’da (Krş. 11:114) güneşin doğum ve (tam) batımından önce, gecenin bir kısım saatinde ve gündüzün kenarlarında olmak üzere beş vakit namaz farz kılınmıştı. Ayrıca Miraç’ta verildiği söylenen üç şey arasında Bakara’nın son iki ayeti de sayılmaktadır. Oysa Bakara Suresi’nin tümüyle Medine’de indiği konusunda tüm İslâm otoriteleri arasında ittifak vardır.

Miraç müşahedesini Allah Resulü yaşamıştır. Ve o da Rabbine kavuşmuştur. Burada asıl sorulması gereken soru şudur: Peki, bu müşahededen bize kalan nedir? Bizim için bu tarihi olayın anlamı, sadece Efendimize verilen armağan olması mıdır? Vahyin modern muhatapları ve Hz. Peygamber’in bıraktığı Risalet mirasının yaşayan temsilcilerinin bu örnek olaydan alacakları bir pay yok mudur?

Bu sorunun cevabı Efendimizin şu hadisinde gizli: “Namaz müminin miracıdır.”

Bu hadisten, idraki aşan ruhani bir müşahedenin ayrıntılarına ilişkin tüm yorum ve ihtilafların ötesinde, Allah Resul’ünün miracını nasıl okumamız gerektiği de anlaşılmaktadır. Her namaz, özünde bir miraç potansiyeli taşır. Mümin namaza yönelirken, ilahi bir randevuya yetişme titizliğini göstermelidir.

Mümin insan, tüm namazlarını bir yolculuğun durakları bilmelidir. Her namaz, insan ruhunun bu ulvi yolculuğunda alınan yeni bir mesafe olmalıdır. Mümin her namazla biraz daha yücelmeli, biraz daha insanlaşmalı, imanın izzet ve onurunu biraz daha artırmalıdır. Unutmayalım; İsra 1’deki “esrâ”, “insanlık, şeref, onur” anlamına gelen “serv” mastarından türemiştir.

Kur’an’daki namaz emirlerinin, neden yalın halde “Sallû” diye değil de, “Ekimu’s-Salat” (Namazı ikame edin) şeklinde geldiği şimdi daha iyi anlaşılmıyor mu? Ekâme; yamuk bir şeyi doğrultmak, yatık bir şeyi kaldırmak, bükük bir şeyi dikmek, yıkık bir şeyi yapmak, bozuk bir şeyi tamir etmek, düşük bir şeyi yüceltmektir. Yani, ikame edilmiş bir namaz, “isra”dır.

Bu emir, “Namaz sancağını düşürmeyin, imanın belini doğrultun, dinin binasını yapın, ibadetin istikametini düzeltin, insanlık şeref ve onurunu ayağa kaldırın” anlamlarını barındırır.

Her namaz, bir namaz için kılınır; miraç olan o namaza ermek için kılınır.

 

Yorum Yaz