İtirafı tamamlayacak bir general aranıyor!

Aytaç Yalman Paşa, sonunda “yanlış eğitildiklerini” itiraf etmiş. Bir gazeteciye yaptığı açıklamalarda şunları söylemiş:

“Bizler o dönemde Kürt yoktur diye eğitilmişiz. Kürtleri, Türklerin kolu olarak görüyoruz. Ortalıkta işte dağlarda gezerken, karda yürürken kart kurt sesleri çıktığı için Kürt denilmiştir gibi tarifler dolaşıyor. O dönemde sosyal istekleri bile biz ‘yıkıcı faaliyetler’ kapsamında görüyoruz.”

Bu itirafın yararsız olduğunu, zira mütekait olduktan sonra yapıldığı gerçeğini geçelim. Sadece Sayın Yalman’ın değil, yolu Harbiye’den geçmiş her subayın aynı yanlış eğitimin parçası olduğunu görmezden gelelim. Bu “yanlış eğitimin” planyasından geçmiş subayların elinde “Kürt sorununun” nasıl “asayiş sorununa” indirgendiğini unutalım. Tıpkı “kart-kurt” masalında olduğu gibi, “üç-beş çapulcu” masalının bu ülkeye kaça mal olduğunu görmeyelim.

Fakat tüm samimiyetimizle, sayın generale itirafının yarım olduğunu söylemek boynumuzun borcudur.

Bu itiraf subaylarımızın eğitim zaafının itirafıdır. Ve “Kürt yoktur” diye eğitilmek, verilen yanlış eğitimin sadece bir boyutudur.

Sayın generalden aynı samimi tavrı bu milletin ortak değeri İslam konusunda da göstermesini beklerdik. İşte o zaman itiraf tamam olurdu. İşte o zaman gerçeğin diğer yarısı da söylenmiş olurdu.

Mesela Sayın General İslam konusunda da yanlış eğitildiklerini, hatta hiç eğitilmediklerini itiraf edebilirdi. Mesela: Bu yanlış ve yetersiz eğitim sonucunda İslam’a “irtica”, Müslümanlara “mürteci” dediklerini!

Daha beteri, “mürteci” adıyla damgalanan dindar kesimlerin “Birinci Tehdit” ilan edilerek “Topyekün Savaş” manşetleri eşliğinde milletin değerlerine savaş açılmasını?

Aynı dönemde terörün ve PKK’nın ikinci tehditliğe indirgenerek bu günlerin altyapısının bilerek veya bilmeden hazırlandığını?

İslami tesettüre ve özelde başörtüsüne karşı bu denli husumetin de yanlış eğitimden kaynaklandığını?

“Şehit annesi” ve “şehit babası” olmasına hiçbir itirazın bulunmadığı başörtülüler ve sakallıların, sıra ordu mekanlarına girmeye gelince aşağılanarak kapılardan yüz geri edilmesindeki yaman çelişkiyi?

Namaz kılan ve eşinin başı örtülü olan binlerce subay astsubayı “disiplinsizlik” gerekçesiyle ordudan ihraç etmenin yanlışlığını?

28 Şubat sürecinde kebapçıları dahi “yeşil sermaye” ilan ederek fişlemenin de bu yanlış ve eksik eğitimin bir parçası olduğunu?

Bir yanda memleketin yerli sermayesini fişleyip düşman ilan ederken, öte yanda milletin 60 milyar dolarını buharlaştıran tarihin en büyük soygunlarından birine zemin hazırlamanın vebalini?

28 Şubat’ın emekli generallerinin her birinin sonradan batacak olan malum bankaların ve şirketlerin yönetim kurullarında yer almalarını?

Aynı süreçte Allah’a, dine, peygambere ve tüm kutsallara hakaretlerle dolu olan “İrtica mı-Laiklik mi?” türü kitapçıkların piyasaya sürülmesinin vahametini?

Camilerin sayısındaki artışı dahi “tehdit” olarak değerlendiren bir metnin altına tüm komuta kademesinin imza atmasının anlaşılamazlığını?

Dönemin başbakanının Ramazan’da iftar vermesinin ve bu iftara dini önderlerin katılımının askeri müdahale gerekçesi olarak gösterilmesinin dehşetini?

Devletin denetimi altında eğitim veren İmam-Hatipleri ve İmam Hatiplileri kendileriyle savaşılması gereken düşman kamp ilan etmenin dayanılmaz hafifliğini?

Bu anlamsız savaşın bir sonucu olan “katsayı eşitsizliğinin”, eğitim tarihinin yüz karası olarak hala yerinde durmasını?

Binlerce mütedeyyin, demokrat ve liberal insanın fişlenerek potansiyel suçlu listelerinin oluşturulmasını?Ve andıç adlı askeri belgelerle gazetecileri işinden etmenin ve insan hakları örgütü temsilcilerine yol ortasında infaza yol açan süreci başlatmanın dehşetini?

Evet, bütün bunlar itiraf bekleyen hususlar. Ama henüz ortada itiraf eden biri yok. “Yanlış eğitilmenin” tek sonucu gördüğünüz gibi Kürt meselesi değil. Ondan daha vahim yanlışlar da var.

Mağdur kesimlerin beklentisi var, bu yanlışları itiraf edecek bir general yok mu?

Yorum Yaz