İttihatçılar aramızda

Gazeteci Uğur Mumcu’nun faili meçhul bir cinayete kurban gitmesinin üzerinden 6 yıl geçti.

Cinayet, tetikçileri tarafından Müslümanların üzerine yıkılmaya çalışıldı; oysa Mumcu’nun ölümünden en çok zarar gören kesim onlardı. Kriminolojinin en temel kuralıdır: Faili meçhul bir cinayeti çözmek için cevabı aranacak ilk soru “Bu cinayetten en çok kim kazançlı çıktı?”

Bu soruyu ilk günden itibaren soranlar, katillerin hangi kesimler arasında aranması gerektiğini görmüşlerdi. Fakat cinayetin üzerinden bunca yıl geçtikten sonra dahi, tüm parmakların kendilerini işaret ettiği çevreler, cinayetin “tadını” çıkarmayı sürdürüyorlar.

Çoğunuz hatırlamıyor olabilir; Uğur’un ölümünden kimlerin yararlandığını kısaca hatırlayıverelim:

Başta Demirel hükümeti yararlanmıştı. “Ben ülkeyi 500 günde düze çıkarırım” vaadiyle iktidara gelen Demirel’in verdiği sürenin, tam da dolduğu günlerdi. Ülke düze çıkmak yerine içerde enflasyon, dışarda borç batağına saplanmıştı. Yönetim, ABD’nin sıcak bölgelerdeki koruculuğuna soyunduğu için, Somali işgaline asker gönderdiği halde Bosna’daki katliama seyirci kalıyordu. Bütün bunların üzerine, İşçi ve memurlar zam talebiyle hükümetin kapısına dayanmışlardı ki, Uğur’un ölümü hızır gibi yetişti. Uğur’un ölümü hükümete uğurlu gelmişti.

Bilumum eski marksistler ve ateistler yararlanmıştı. Şu memlekette, bunca yıldır Müslüman halkın karşısına geçip göğüslerini gere gere onların dinine ve imanına küfredememişlerdi. Uğur’un ölümü sayesinde, doya doya “Kahrolsun İslam, kahrolsun şeriat” diye bağırdılar. Bursa’nın ana caddelerinden birine yazılmış olan “Kahrolsun İslam” sloganını gözlerimle görmüştüm.

Uğur, ölümüyle, din düşmanlarının tekmilini birden bunca sevindireceğini bilseydi, her halde bu kadar beklemez daha önce ölürdü.

Darbe çığırtkanları ve darbeciler yararlanmıştı. O günlerde tam da anayasanın geçici 15. Maddesinin kaldırılması tartışılıyordu. Çünkü 12 Eylül darbesinin kudretli generali K.E’nin 1984 yılında kızlarına aldığı süper lüks dairelerin gerçek fiyatının, beyan edilen fiyatın tam 500 katı olduğu ortaya çıkmıştı. Yine cunta üyelerinden T.Ş’nin adı F-16’ların alımında dönen milyonlarca dolarlık rüşvet iddialarının başında geçiyor, aynı ismin eşi S.Ş’nin İş-Kur ve Bagfaş adlı şirketler aracılığıyla yaptığı yolsuzlukların belgeleri elden ele dolaşıyordu.. Yine cunta üyesi general N.T’nin oğluna usulsüz olarak aldığı düşük faizli yüksek kredi ve devlet ihalesine karıştırdığı fesatlar yüksek sesle konuşuluyordu. Darbecilerin başbakanı B.U’nun, 80 darbesinden sonra 200 milyar karşılıksız para bastırıp, bunu kayıtlara geçirmeyerek “devlet partisi” kurma çalışmalarında kullandığı “iddialarıyla” çalkalanıyordu ortalık. İşte bütün bunlardan dolayı, darbeci generalleri koruyan geçici 15. Maddenin kaldırılması tartışmaları hararetlenmişti ki, Uğur’un ölümü tüm bu tartışmaları “şıp” diye kesti attı.

Batmak üzere olan “sahibinin sesi” Cumhuriyet gazetesi yararlanmıştı. O dönemde 60.000’lere kadar düşen ve daha da düşeceği kesin olan tirajını Uğur’un ölümü sayesinde üçe (170.000) katlamıştı Cumhuriyet. Günlerce yayınladıkları ilanlar, gazetenin kasasına milyarlar akıtmıştı. Uğur, ölümüyle rejimi siyasi krizden kurtardığı gibi, Cumhuriyet gazetesini de mali krizden kurtarmıştı.

Evet, görüyorsunuz, Uğur’un ölümünden sebeplenmeyen, onun ölümünden menfaat devşirmek şöyle dursun, külliyyen zarar gören tek kesim Müslüman kesimdi.

Çünkü Uğur’un ölümü bahane edilerek Müslümanların inançlarına küfredildi, inandıkları değerler hakarete uğradı.

İttihat ve Terakki’den Neo-İttihatçılara miras kalan bir çete yöntemidir bu. İttihatçılar 31 Mart cinayetlerini, “irtica” naralarıyla Müslümanların sırtına yıkmışlardı; onların devamı olan modern çeteler de onların yolundan gidiyor.

Bu nedenle, her ne zaman “irtica!” nakaratını duysam, hemen sorarım kendi kendime: “Faili meçhul bir cinayet mi var?” ya da “Kimler ne götürüyorlar?” diye.

( 27 Ocak 1999 )

Yorum Yaz