Kıbrıs’ın Müslüman kimliğine ne oldu? (2)

Kıbrıs’ın İslami kimliği, neredeyse İslam tarihiyle yaşıttır. Başlangıcı 1400 yıl öncesine kadar ulaşan bir kimlik bu:

“Kıbrıs adası fethedildiğinde, herkes dağıldığı halde, Ebüdderda’nın bir köşeye çekilip için için ağladığını gördüm. Kendisine yaklaştım ve dedim ki: “Hayrola, Allah’ın bu adanın fethini müyesser kılmakla Müslümanları şereflendirdiği böyle bir günde sen neden oturmuş, bir köşede ağlıyorsun?” Ebüdderda bana şöyle cevap verdi: “Ey Cübeyr, haklısın, elbette Allah onlara şeref ve itibar kazandırmış, iktidar ve hakimiyet vermiştir. Bu onların Allah’ın emirlerine sarılmaları sonucunda gerçekleşmiştir. Fakat Müslümanların gidişatını görmüyor musun? Ben onların (bu gidişle) Allah’ın emirlerinden uzaklaşmalarından, bu yüzden de başlarına gelecek zillet ve aşağılayıcı musibetlerden dolayı ağlıyorum.” (İbn Hanbel, Müsned)

Sahabeden Ebüdderda’nın gözyaşları Kıbrıs’ın İslami kimlik davası uğruna peşinen dökülmüş gözyaşlarıydı. Bu ruhtu bir fethi “toprak kazanımı” olmaktan çıkarıp da “fetih” yapan. İslam’ı İnsan mutluluğunun öbür adı bilen bu aziz insanlar, ilahi vahyin insanın kirlenen dünyasını nasıl temizlediğinin canlı tanığıydılar. Bu yüzden İslam’la insan arasına gerilen engelleri ortadan kaldırmak için her şeylerini verdiler. Daha fazlası olsa onu da vereceklerdi hiç kuşkusuz.

Onlar Müslüman olmanın insan olmak, dahası mutlu olmak demeye geldiğini bizzat yaşayarak öğrenmiştiler. Onun ruhlarında, iç dünyalarında, dış dünyalarında, toplumlarında nasıl bir milat oluşturduğunu iyi bilirlerdi. O yaşta Ebudderda’yı Kıbrıslara kadar, Ebu Eyyub el-Ensari’yi İstanbul surlarına kadar getiren işte bu gerçekti.

Peki Ebüdderda’nın Müslüman kimliğinin geleceği için gözyaşı döktüğü Kıbrıs bugün ne halde?

Bir önceki yazı Kıbrıs’ın İslami kimliğinin bugününü ele alıyordu. Fazla söze hacet yok. Hoş, söylenecek çok şey de yok. Çünkü her şey ortada. Görünen köy kılavuz istemez. Kıbrıs camiye yabancılaştırılmış, kiliseye ise girememiş bir adamın garip ruh halini yansıtıyor. “Kimliğimi kaybettim, hükümsüzdür” hali yani. Bu durumda kimliğini bulsanız da işe yaramayacak gibi görünüyor; çünkü hükümsüz?

Bazı Kıbrıslı okurlar “Kıbrıs’ı Kıbrıslılara bırakın” diyorlar. Şu yüzyılın başında dünyayı bıtırak gibi saran sloganı hatırlatan bir tavır bu. Yani “Kıbrıs Kıbrıslılarındır.” İnsanın içinden “keşke öyle olsaydı” diyesi geliyor ama bu iş lafla olmuyor. Kıbrıs İngiliz sömürgesi olduğu günden bugüne dek hiç Kıbrıslıların olmadı, kısa zamanda olacak gibi de görünmüyor. Bu itirazı yapanlar önce “Kıbrıslılık” nedir, “ana vatan-yavru vatan” bağlantısı nereden geliyor, yavrunun anasına nispetinin sıhhati ve meşruiyeti nedir, bunlar üzerinde düşünsünler.

Ama işin asıl başka bir boyutu daha var: 30 yıldan beri çözümsüzlüğe mahkum edilip kördüğüm haline getirilen Kıbrıs yüzünden 65 milyon insan burada sopa yiyor. Türkiye’yi güvenlik odaklı politikalarla “esas duruş”ta bekletenler, hep Kıbrıs’ı bahane gösteriyorlar. 65 milyon ne zaman rahata geçecek olsa, esas duruşunu bozma diye sırtına sopa indirenlerin gösterdiği en baba gerekçe Kıbrıs. Yani, yavrunun yüzünden anası ağlıyor. Bunun suçu elbette yavruya ait değil, fakat durum bu.

Biz asıl konumuza, “Kıbrıs’ın Müslüman kimliğine ne oldu?” sorusuna dönelim. Önce şu “ana” laiklerle “yavru” laiklerin el ele verip Kıbrıs’ı “laikrasi” (laik teokrasi) haline getirme çabalarına bir belge sunayım. Ecevit, kendisiyle yapılan bir mülakatta KKTC’nin neden Türkiye’ye katılmasını doğru bulmadığını şöyle açıklıyor: “Şimdi Türkiye’de laik cumhuriyete yönelen tehlikeler var. KKC’nin Türkiye’ye katılması durumunda bizim tüm bu sorunlarımız Kıbrıs’a da aktarılmış olacak.” (Milliyet, 3 Eylül 1994)

Ecevit’e göre Müslümanlaşma Türkiye’de tehlikeli bir sorun. KKTC bu tehlikeden uzak tutulmalı. Demek ki Ecevit, İslam açısından Kıbrıs’ı “steril” görüyor.

Bu gerçekten de doğru. O kadar ki, Kıbrıs Türk İslam Cemiyeti başkanı Hüseyin Ziya Demircioğlu, 1971’deki Kıbrıs Türk liderliğinin “İslamiyet’e Makarios’tan daha ziyade düşman olduğundan” dert yanacaktır.

Bu düşmanlığın Kıbrıs Türkünün ruhunda bıraktığı boşluğu itiraf eden Rauf Denktaş, BRT’den naklen yayınlanan bir konferansında şunları söyleyecektir: “Kur’an-ı Kerîm’i okuyun evlatlarım, dininizin kitabıdır” demeyi Atatürk inkılaplarına karşı olma, manevi herhangi bir telkinatta bulunmayı da gericilik telakki ettiğimiz için? Büyük bir boşluk bıraktık. Bu boşluktan kimler yararlandı, kimler yararlanabilirdi?” (4 Kasım 1988, Atatürk ve Din konf.)

Fakat tüm ısrarlara rağmen Kıbrıs’a İmam-Hatip okulu talepleri, Denktaş (yani bu sözlerin sahibi) engelini aşamamıştır. O da ayrı bir mesele.11

Yorum Yaz